İsveç merkezli Stockholm Center for Freedom (SCF) adlı sivil toplum kuruluşunun yayınladığı “Türkiye’de Basın Özgürlüğü: Bilinenden Çok Daha Kötü” başlıklı (İngilizce) rapora göre, 300’e yakın gazeteci ve medya çalışanı halen cezaevinde ya da her an hapse girme tehlikesi ile karşı karşıya.
SCF’nin yaptığı çalışmada, hükümlü ve tutuklu durumdaki 191 medya çalışanının bilgileri yer aldı (TRT’de çalışırken tutuklanan 29 gazeteciden sadece 2’sinin kimliğine ulaşılabilirken, diğerleri açıklanmadı.). Buna göre 21 gazetecinin dosyası mahkeme tarafından hükme bağlanmışken, tutuklu durumdaki 170 gazetecinin çoğunun henüz iddianamesi bile hazırlanmadı. 92 gazeteci ise haklarında verilen gözaltı ve yakalama kararlarına istinaden aranıyor. Bunun yanı sıra sadece geçen yıl 839 gazeteci çeşitli gerekçelerle adlî soruşturma kapsamına alındı.
Halen cezaevinde olan ya da hakkında yakalama kararı bulunan gazeteciler “terör örgütüne üye olmak”, “terör örgütü propagandası yapmak”, “hükümeti devirmeye teşebbüs etmek” ve “casusluk” gibi otoriter yönetimlerde muhalif sesleri susturmak için başvurulan tüm yöntemlerle suçlanıyorlar. 191 gazeteciden 189’u herhangi bir terör örgütünün üyesi olmak ya da propagandasını yapmaktan yargılanıyor. Bu gazetecilerin 162’si, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutuklandı.
Tutuklu ya da hükümlü gazetecilerin yüzde 40’ı ulusal gazetelerde, yüzde 24’ü TV ve radyolarda, yüzde 16’sı haber ajanslarında, yüzde 7’si yerel gazetelerde, yüzde 6’sı dergi ve yüzde 5’i ise web sitelerinde gazetecilik yapıyordu.
10.000’DEN FAZLA GAZETECİ İŞSİZ
Son yıllarda zirveye çıkan baskılar sonucu Türkiye’de gazetecilerin hapse atılmasının yanı sıra, 200’e yakın medya kuruluşu kapatıldı ve 10 binden fazla gazeteci işsiz kaldı. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) Aralık 2016 tarihli raporuna göre de, Türkiye dünyadaki toplam tutuklu gazeteci sayısının üçte birine sahip ve bu alandaki ‘rekoru’ uzun zaman sonra ilk kez Çin’den aldı. CPJ, Türkiye’de medyaya yönelik baskılarla ilgili haftalık online rapor yayınlamaya başladı. Freedom House’un 2016 raporlarına göre ise Türkiye’nin ‘Sivil Özgürlükler’ alanındaki notu hayli düşmüştü (60 üzerinden 29 puan).
Türkiye’de basın özgürlüğü önündeki engellerin bilinenden çok daha vahim olduğunun altını çizen SCF Başkanı Abdullah Bozkurt, “Bir çok gazetecinin yetkili makamlar tarafından uydurulmuş gerekçeler yüzünden özgürlüğünü kaybettiğini” söylüyor. Benzer gerekçeler yüzünden pek çok gazetecinin ülkeyi terk ettiği bilgisini aktaran Bozkurt, raporu hazırlarken sürgündeki gazetecilerin oldukça zor ve yıpratıcı şartlarda hayatta kalmaya çalıştıklarına şahit olduklarını belirtti.
SCF’nin çalışması ayrıca, gazetecilerin gözaltı ve hapishane koşullarının da insan hakları sözleşmelerine uygun olmadığını ortaya koydu. Gözaltına alınan gazeteciler uzun süre avukatlarıyla görüştürülmezken, bir kısmı tıbbî yardımdan mahrum edildi ve bir kısmı da mektup alıp göndermekten alıkonuldu. Aileleriyle yapılan görüşmelerde ise, genç gazetecilerin depresyon ilaçları almaya başladığı açığa çıktı.
GÖZALTILAR ‘CEZALANDIRMA’ YÖNTEMİ
Raporda, az sayıdaki bağımsız ve eleştirel medyada çalışan gazetecilerin ise ölüm tehditleri, gözaltılar, şiddet, nefret söylemi, ayrımcılık, fişleme ve sansüre maruz kaldıklarına değinildi. Yakın zamanda, aralarında Tunca Öğreten, Mahir Kanat ve Eray Saygın’ın da bulunduğu (bu üç isim tutuklandı) 6 gazeteci yaklaşık 30 gün ifadeleri alınmadan gözaltında tutuldu. OHAL’in ‘tanıdığı’ 30 gün gözaltı hakkı, özellikle eleştirel gazeteciler için ‘cezalandırma’ yöntemi olarak kullanılıyor.
Hükümetin, hakkında gözaltı kararı olan bazı gazetecilerin yerine aile üyelerini hapse attığı da araştırmada yer alıyor. Ulusal bir gazetenin genel yayın yönetmenin eşi ve ünlü bir gazetecinin kardeşi halen cezaevinde tutuklu bulunuyor. Bununla birlikte SCF’nin başkanlığı görevini üstlenen, Today’s Zaman eski Ankara Temsilcisi Abdullah Bozkurt’un, 79 yaşındaki annesi Semiha Bozkurt da, polis tarafından gözaltına alındı.
Gazetecilerin karşı karşıya kaldığı bir başka baskı aracı ise gözaltında olanların mal varlıklarının dondurulması. Aralarında darbeden kısa süre sonra vefat eden Zeki Önal’ın (Ahmet Selim) da olduğu gazetecilerin aileleri, bu şekilde mağdur ediliyor.
SÜRGÜNDEKİ GAZETECİLER BASKI ALTINDA
Sürgündeki gazeteciler ise AKP yanlısı Türk medyası ve kuruluşlarca bulundukları ülkelerde hedef alınıyor. Almanya’da bulunan Can Dündar’a sosyal medyadan ya da ‘yandaş’ medyadan yapılan baskıların yanı sıra, Erkem Dumanlı ve Adem Yavuz Arslan gibi gazetecilere de, ‘gizli çekim’ fotoğraflarla baskı kuruluyor. Yine hakkındaki yargı kararları sebebiyle yurt dışında yaşayan ve kanser tedavisi görürken “Ülkemde ölmek istiyorum” diyen Cemal Uşşak’ın bu talebi kabul görmedi. Sürgündeki Türkiye kökenli gazetecilerin sosyal medya hesapları yasaklanarak, Türkiye’deki okuyucuyla bağlarının koparılması sağlanıyor.
Raporda yer verilen çarpıcı ayrıntılardan birini de muhalif bir medya yöneticisinin şoförü olduğuna inanılan bir medya çalışanının darbeden hemen sonra tutuklanması.
AKP HÜKÜMETİ BİLGİ PAYLAŞMIYOR
SCF yetkilileri, raporu hazırlarken oldukça dikkatli çalışılmasına rağmen Türkiye’deki resmi makamlardan bilgi alma ve bilgiyi teyit etme konusunda yaşanan sıkıntılar ve OHAL ile daha da artan baskı ortamı yüzünden muhtemel eksikliklere binaen her türlü güncelleme, düzeltme ve bilgi paylaşımına açık olduklarını ifade ediyor.
Buna karşılık AKP hükümeti, cezaevinde hiçbir gazetecinin bulunmadığını iddia etmekte. Gazeteci olduğu bilinen isimleri terörist ve adi suçlu olarak tanımlamakta. AKP hükümeti iddia ettiği suçları işlediğine inandığı kişilerin kimlik bilgilerini de kamuoyu ile paylaşmamakta. Son olarak Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından hazırlanan “Avrupa’da Medya Özgürlüğüne ve Gazetecilere Saldırılar” raporu için temasa geçen Avrupalı yetkililerin hapisteki gazetecilerle ilgili bilgi alma çabaları da sonuçsuz kalmıştı.
Hükümet, gizlilik kararı gerekçesiyle dava dosyalarını ve iddia edilen delillere dair bilgileri gazeteciler ve avukatlarıyla paylaşmamaktadır. Araştırmada önemli bir detayı da tutuklu gazetecilerin aile üyelerinin ve avukatlarının hapisteki yakınlarının başına daha fazla sıkıntı açılır endişesi ile ellerindeki kısıtlı bilgiyi dahi paylaşmakta tereddüt ve tedirginlik yaşadıklarının kaydedilmesi oluşturuyor.
ULUSLARARASI KURUMLARA ÇAĞRI
Raporun son bölümünde Türkiye’nin, taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin savunduğu yasalara açık şekilde uymadığından bahsedilerek, bu kurumların daha somut çaba sarf etmesi gerektiği vurgulandı. SCF, Türkiye’nin üyeliğinin bulunduğu Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve müzakereci ülke konumunda olduğu Avrupa Birliği’ne sonuç alacak adımlar atma çağrısı yaptı.