Kamuoyu araştırması kurumu KONDA'nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır, AKP-MHP seçim ittifakını değerlendirdi. Ağırdır, "Her iki taraf için de yüzde 51'e ulaşabilmek için yapılacak çok şey var. Durum 'Tamam. İttifak oldu, yüzde 51 çantada keklik' değil" ifadesini kullandı.
KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır, AKP-MHP ittifakını değerlendirdi. Ağırdır, Türkiye’de parti sempatizanı olmadan, ekonomik verilere bakarak oy veren seçmenin oranının yüzde 40’larda olduğunu söyledi.
AKP’nin ya da MHP’nin sadık ve hatta sempatizan seçmeni sayılamayacak çok büyük bir kümenin dışarıda olduğunu belirten Ağırdır, “Gri alan hariç seçmen kümesi yüzde 60. O yüzde 60’ın 30’a 30 bölüşüldüğünü düşünmek mümkün. Onun için her iki taraf için de yüzde 51’e ulaşabilmek için yapılacak çok şey var. Durum ‘Tamam. İttifak oldu, tamam 51 çantada keklik’ değil” ifadesini kullandı.
T24’ten İnan Ketenciler‘in sorularını yanıtlayan KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın söyleşisinin bir bölümü şöyle:
Çekirdek seçmen modeli üzerinden bakalım. Türkiye’de hâlâ yüzde 40’lar seviyesinde bir seçmen, yani 57 milyon üzerinden bakınca 22 milyon seçmen herhangi bir partinin sadık seçmeni ya da sempatizan seçmeni değil. Dolayısıyla evet, 57 milyon seçmenin 35 milyonunun tercihleri kabaca belli, ama 22 milyon seçmenin tercihlerini belirleyecek şey kimlikleri, kutuplaşmanın içindeki pozisyonları ya da dindarlık seviyeleri değil.
Bizim tespitimiz daha güncel meselelerden siyasete bakan, hatta daha çok ekonomik meseleden, yani hanenin geçiminden ve ülkedeki ekonomik durumdan meseleye bakan , ya da kendini herhangi bir partiye duygusal olarak bağlı hissetmeden vaatlere, adaya, lidere, konuşmalara bakan bir yüzde 40 var. Bu insanların ittifaklara ya da o partilere nasıl baktığı sadece ittifak üzerinden bakarak ya da bakmayarak tanımlanamaz.
Ekonomik verilere, işsizlik oranına, enflasyon oranına, döviz kurlarına, aday listelerine, partilerin ekonomi konusunda ne söylediğine veya partilerin ortak hayata dair ne söylediğine bakarak daha aklı selim bir yerde duruyorlar.
Bu nedenle kategorik olarak yeniden 61 olacak demek mümkün değil. Nitekim referandumda da gördük. Yüzde 50’nin sadece 35’i referandumun içeriğine evet demişti. Ama 15-16’sı kimliğinden ve kutuplaşmadaki pozisyonundan baktığı için o tarafa döndü, referandumun içeriğine ikna olduğu için değil. Bugün de bizim gördüğümüz hükümetin eğitim, sağlık, ekonomi gibi günlük politikalarından rahatsızlık duyan, yani AK Parti’nin ya da MHP’nin sadık ve hatta sempatizan seçmeni sayılamayacak çok büyük bir küme var dışarıda. Bugün 61 ya da 51 diye bakmıyoruz. Bu sadık seçmen kümesi büyüklüğünden bakıyoruz. Veya karşıt tarafa da öyle bakıyoruz. Gri alan hariç seçmen kümesi yüzde 60. O yüzde 60’ın 30’a 30 bölüşüldüğünü düşünmek mümkün. Onun için her iki taraf için de yüzde 51’e ulaşabilmek için yapılacak çok şey var. Durum “Tamam. İttifak oldu, tamam 51 çantada keklik” değil.
– CHP’nin son kurultayı parti içinde de tartışma konusu oldu. CHP tabanında partide bir liderlik krizi yaşandığı ve değişime ihtiyaç duyulduğu yönünde bir kanaat olup olmadığına dair gözleminiz var mı?
Şöyle bir gözlemim var. CHP İstanbul İl Başkanlığı seçimlerine Türkiye’nin yeni siyaseti için de ufuk açıcı bir örnek diye bakıyorum. Niye böyle bakıyorum, İstanbul İl Başkanlığı’nı kazanan Canan Hanım bildiğim kadarıyla seçimlere 1 ay kalana kadar aday falan değildi. İlçe kongreleri yapılırken, il kurultayına gelecek delegeler seçilirken taraf değildi. O delegeler neredeyse genel merkezin ve il başkanlığının denetiminde seçildi. Ama bir yandan da aynı nizam ve disiplin içinde olacağı varsayılan o delegeler geldiler, kendilerini o listeye yazdıran yönetimin hilafına oy verdiler ve Canan Hanım’ı seçtiler. Çünkü merkezi yönetim sisteminin disiplininin içinde davranıyor gibi olsalar da, hepsi yastığa başını koyduklarında partinin seçimi kazanıp kazanmama ihtimalini, toplumda güven üretme potansiyelini görüyordu ve gerçeğin de farkındaydı. Nitekim ilk fırsatını bulduklarında da başka adaya oy verdiler.
Eğer CHP’nin genel kurultayında da Muharrem Bey gibi sadece itiraz eden, AK Parti’ye nasıl muhalefet edeceğini anlatan değil de, partiye ve ülkeye yeni bir vizyon sunan, ülkenin yarını için iddiasının ne olduğunu söyleyen vizyoner bir aday olsaydı, aynı delege yapısı bence Kemal Bey’i düşürüp o adayı seçerdi. Aynı şey sadece CHP delegeleri için değil, Türkiye insanı için de geçerli. İnsanlara bugün sorduğunuz zaman kimliklerinden, güncel iklimden, psikolojiden bir parça söylüyor ama herkes yastığa başını koyduğu zaman hanesinin geçimi, dirliği, düzeni üzerinden, sokaktaki huzur üzerinden bakıyor.
Sadece oradaki kimlik geriliminin, Tayyip Bey’in belagatıyla söylediği bir sloganı tekrarlamasının akşam çocuklarının karnını doyurmaya yetmediğini de görüyor. Eğer toplumun önüne bugün bütün bu gerilimin dışında, yarın sabahki hayata dair bir vaatler dizisi sunacak ve de ona inandıracak bir kadro çıkarsa bugünkü siyasi yapı 3 ayda bile değişebilir. Ben o yüzden 2019’daki seçimlerde şu olur, bu olur demenin doğru olduğu kanaatinde değilim. Türkiye insanı bütün bu gerilimden sıkıldı, sonunda araştırmalarda da giderek böyle bir bekleyiş gözlemliyoruz:
Eğer güncel siyaset yumuşadı ise ve seçim de uzaktaysa artık insanlar bütün o siyasi tartışmaları izlemek veya katılmak, “Yaşasın, bizim lider ne güzel konuştu” demek yerine kendi işlerine güçlerine dönüyorlar. Siyasetten, siyasi aktörlerden duygusal bir kopuş var. Onun için gri alandaki seçmen yüzde 40 diyorum. Bunu sayısal bir ölçü olarak söylüyorum, hatta yüzde 40’tan da fazla… Giderek partilerinden çözülen, ülkenin sorunlarını bu siyasi aktörler çözemeyecek galiba noktasına gelen insanlar bunlar… Dolayısıyla insanlar arasında bir yandan umutsuzluk, karamsarlık daha yaygın ama kendi hayatları için iyimserler.