Jitem değil güzelim Je t’aime

Yıllardır tutturmuşunuz JİTEM yukarı JİTEM aşağı diye! Neymiş efendim Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele diye bi komutanlık kurulmuş 27 Ağustos 1987’de. Efendime söyliim, bu komutanlık Silopi, Mardin ve Batman’da iş tutmuş; iki grup, 11 timden oluşuyormuş... Hem Genel Kurmay’ımız hem de Jandarma Komutan’lığımız Jitem mitem diye bi şey yok demedi mi?! Hala ne diye yazıp çiziyorsunuz! Bakın işin aslı şu. İyi okuyun, sonra sınav yapacağım!’ Efendim, 1987 yılının Ağustos ayında bir Fransız turist kafilesi gelmiş Mardin’e. Oradan, Silopi ve Batman’a da uzanmış. Bunların içinde Carla diye çok hoş bir kadın varmış. Fransız. Günlerden bi gün, bu Carla, yörede askerlik yapan Asteğmen Abuzittin Dalgakı ran’la tanışmış. Abuzittin de sıkı delikanlı ha! Uzun boylu, esmer, yeşil gözlü bi Zaza. İşte uzaktan bakışmışlar... Göz kırpmalar. Elle işaretleşmeler... İzin günü Mardin’deki Hayat Pastanesi’nde oturup limonata yudumlamalar falan falan. İşler biraz daha ilerlemiş, Abuzittin, Carla’yla, bi punduna getirip halvet bile olmuş. Ben, Teoman Koman Paşa’mın bunu anlattıklarından dinledim. Yani onların yalancısıyım.. Neyse, gün gelmiş, Carla’nın dönmesi gerekmiş Fransa’ya. Abuzittin yanıp tutuşuyor kızın aşkından, ama askerlik de devam ediyor. N’apsın? Yaşlı gözlerle veda etmiş sevgilisine. O gece Jandarma karargahının duvarına Carla JE T’AIME diye yazmış kırmızı boyayla kocaman kocaman. Yani SENİ SEVİYORUM! Olay bu kadar basit. Yoksa yüzlerce faili meçhul cinayete karışmış, devletin PKK’yla mücadele için kurup da her fırsatta varlığını inkar ettiği, JİTEM diye bi kuruluş falan yok! Aşk var ortada aşk! Yok efendim JİTEM’in içinde PKK itirafcılarıyla muvazzaf jandarma subay ve ast subayları varmış, Hanefi Avcı bile JİTEM’in varlığını doğrulamış, uyuşturucu işine PKK’yla birlikte bulaşmış, AbdülkadirAygan, görev yeri: Jitem başlııklı bi maaş bordrosu göstermiş, Emekli Albay, Ergenekon sanığı Arif Doğan JİTEM’i ben kurdum sonra dizginleri Veli Küçük’e devrettim buyurmuş... Yalan! Tövbe yalan. JİTEM diye bi yer yok! Carla JE T’AIME yazmış duvara; bizim dil bilmez dıngıllar da kızın aşkını açıklayan bu iki sözcüğü JİTEM diye okumuş. Olay bu kadar basit. Daha fazla karıştırmayın! Aaa üstüme iyilik sağlık!! Kalk 17 kişiyi öldür hakim amcan beraat ettirsin! Böyle şey var mı yahu? Kalkıp 17 kişiyi öldüreceksin, 20 kişiyi yaralayacaksın, savcı dava açacak ve Yargıç, “devletin yeterli kanıt bulamaması ve davayla ilgili savcılığın düzgün bir dosya hazırlayamamasını” gerekçe göstererek salıverecek sanıkları! Bunlar,kiralık katiller. Adlarına Blackwater deniyor. Yani Kara Su ya da Mikroplu Su, Pis Su. Bağdat’da, Nisur Meydanında, “trafik sıkışıklığını bahane edip otomatik silahlarla halka ateş açıyorlar, 17 gariban ölüyor 20 kişi de yaralanyor!” Bimem kaç bin görgü tanığı var! ABD Dış İileri Bakanlığı bu Şirketi işe almış, diplomatları korusun diye. Katliam sonrası, bunları gene Dışişleri Bakanlığı yetkilileri sorguya çekmiş. İşte bu “sanıkların Anayasal haklarının ihlali” anlamına geliyormuş yargıç efendiye göre! Peki öldürülen ve yaralananların hakları ne olacak? ABD Adalet Bakanlığı, Yargıç’ın kararını temyiz edip etmeme konusunda kararsızmış edendim. Irak Devleti’nin kendi yurttaşlarını öldüren bu katilleri yargılama yetkisi yok. Çünkü ABD’yle yapılan ikili anlaşmaya göre Irak’ta bir ABD vatandaşı suç işlerse, Amerika’da yargılanabilir ancak. Ya işte bu da, gücü gücüne yetenlerin dünyası. MEDENİYET GEÇİTLERİ İstanbul’un yüz yıllardır ayakta duran hanlarını bilir misiniz? Gezmiş görmüşlüğünüz var mıdır? Örneğin Narmanlı Han’ı ?Bu Han 1831’de yapılmış. Ahmet Hamdi Tanpınar burada yazmış hemen hemen bütün kitaplarını. Ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Aliye Berger, tablolarını Narmanlı Han’da oturup yapardı. Kenan Yontuç Atatürk büstlerini, Gürdal Duyar’da heykellerini avluda yontardı. Troçki burayı mekan tutumuş, arkadaşlarıyla burada oturur, saatlerce tartışırdı. Dönemin tek Ermneni Gazetesi Jamanak burada yayınlandı. Peki ya Hazzo Pulo Pasajını bilir misiniz? Jöntürkler burayı mekan tutturmuştu. Ahmet Mithat Efendi’nin matbaası bu pasajdaydı. Namık Kemal burada yaşadı yıllarca. İbret Gazetesi yayınlandı, odalarında. Çuhacıyan oyunlarını sergiledi. Hele Şapkacı Katya’nın mağazası yok mu, İstanbul’un bütün hanımefebdilerini bu pasaja çekerdi. Şimdi gelelim Büyük Valide Han’a. Mercan’da, Çakmakcılar Yokuşu’nda, 1651’de yapıldı. Kösem Sultan, Üsküdar Çinili Camii’nin vakfiyesi olarak yaptırdı burayı. Tarihçi Naima, Eviya Çelebi,Cevdet Paşa,Reşat Ekrem Koçu ve Ahmet Rasim kitaplarında pek sıkça söz eder bu handan. İran’lı matbaacılar ilk Kuran-ı Kerim’i burada bastı. Ya işte bunlar hep kültür hazinelerimiz. Onarılmaları ve eski görkemli günlerine dönmeyi bekliyor bu hanlar ve daha niceleri. Burası Dominik değil Sarkozy Dominik Cumhuriyeti’nde kokain kaçakcılığından sekiz yıl hapis cezası alan, iki Fransız kadını için devreye giren Sarkozy’giller, bu kaçakcıların bağışlanmasını sağlamış. Ama Fransız gazeteleri ateş püskürüyor karı kocaya. Niye? Efendim, Türkiye’de uyuşturucu kaçakcılığından 12 yıl hapis yiyen Saba Ezzedi’yle ilgilenmedikleri için. Niye ilgilenmediler sizce? Burası Muz Cumhuriyeti değil de ondan! Bruno iki sırıtacak, Carla iki kırıtacak ve Türkiye uyuşturucu kaçakcılarını Fransa’ya geri postalayacak! O işler eskiden olurdu. Bu gün böyle bir istekte bulunursa bir gaflet hatta delalet anında, “one minute” tokadını, yiyiverir Sarkozy’ giller ki nereden geldiklerini şaşrırmacasına!
03 Ocak 2010 08:23
DİĞER HABERLER