'Kabul edelim ki kader Hizmet ehlinin dünyevi rütbelerini söktü'

''Kaderin cilvesini içimize sindirelim artık: Kader, Hizmet ehlinin dünyevi rütbelerini söktü. Onlarca yıl içinde oluşan unvanları Adil-i Mutlak sıfırladı. Hamd O’nadır. Nefsimize söz geçirip kendimizi sıfırlayamadığımız için kader bizi sıfırladı.''

Gazeteci Ekrem Dumanlı, hizmet hareketi içinde sorgulamaların ve çıkış yolu arama maksatlı entelektüel tartışmaların önünün kesilmemesini isteyerek bu tartışmaları muhatabı kırmadan yapmanın önemine dikkat çekti. 
İşte TR724'de yayınlanan o yazı...

VAZOYU KIRARSAN

Çetin bir yolculuğun en keskin virajını alıyoruz. Zulüm dağlar gibi. Yüreği çatlıyor herkesin. İçi yanıyor insanların. Yobazlığın, haramiliğin, eşkıyalığın devlet kılığına bürünüp yaptığı icraat, gönülleri alev alev yakmakta. Zulüm durmuyor, duracak gibi de görünmüyor.

Kimi zaman yorgunluk çöküyor üzerimize. Kimi zaman çaresizlik esir alıyor irademizi. Kimi zaman suçlayacak birilerini arıyor aklımız. Kimi zaman umutsuzluğa kapılıyor ruhumuz…

Tam da bu karmaşık psikolojiye meydan okumakla testten geçerken bazı kırıcı, yıkıcı, üzücü yollar çıkıyor karşımıza. Hizmet Hareketi gönüllülük esasına dayandığına göre herkesin dertli olması da normal, ciğerinin yanması da normal, çıkış yolu araması da…

Tarih boyunca da hep böyle olmuştur. Mesela Osmanlı tarihindeki bütün fikrî sancıların ortaya koyduğu eserleri bir araya getirseniz, Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde ortaya konan alternatif düşünce ve projelere denk düşmüyor. ‘Eyvah memleket elden gidiyor’ endişesi, insanları çare aramaya zorlamış, çareye odaklanmış düşünceler, teklif paketlerine dönüşmüştür. İnsanların ‘eyvah içinde bulunduğumuz gemi batırılacak’ endişesiyle fikir üretmeye kalkışması ayıplanacak, kınanacak bir durum değil; aksine alkışlanacak teşvik edilecek bir hamledir.

BAĞRI YANIK İNSANLAR TABİ Kİ ÇÖZÜM ARAYACAK

Hal böyle olunca hemen belirtmek gerekiyor ki dile getirdiği görüşlerden dolayı hiç kimsenin bir başkasını dışlama, haşlama, aforoz etmeye hakkı yok. Hele hele sorumluluk çizgisini aşan bir dille kategoriler oluşturma, nezaket kurallarını da Hizmet düsturlarını da ayaklar altına alarak uhuvvet ruhuna zarar vermeye hiç kimsenin hakkı yok.

Tabii ki fikir üretmek hata olmadığı gibi, üretilen fikirlere karşı eleştiri getirmek de hata değildir. Ancak insanları kategorize edip yaftalamaya, dışlamaya çalışmanın ‘herkesin konumuna saygı duymakla’ iftihar eden ve toplumsal uzlaşmanın en aktif dinamiği olmakla tarihe geçecek bir sosyal harekete faydası olamaz. Kim bir başkasına büyük bir genelleme yaparak ‘kafası karışık’ ya da ‘kafası berrak’ deme hakkına sahiptir ki? Ölçü nedir? Bağrı yanık insanların çözüm aramalarını yaftalayarak susturmak, bunu yaparken de muhayyel bir statükonun arkasına saklanmaya teşebbüs ederek insanları incitmek, bugün yapılabilecek en yanlış tercihtir.

KADER BİZİ SIFIRLADI, KABUL EDELİM

Kaderin cilvesini içimize sindirelim artık: Kader, Hizmet ehlinin dünyevi rütbelerini söktü. Onlarca yıl içinde oluşan unvanları Adil-i Mutlak sıfırladı. Hamd O’nadır. Nefsimize söz geçirip kendimizi sıfırlayamadığımız için kader bizi sıfırladı.

Ayağa kalkmanın adresi burasıdır, yani sıfır noktası! Herkesin şöhret-i kazibeden arındığı bu mütevazı başlangıç çizgisi, yiğidin düştüğü yerden ayağa kalkacağı noktadır. Bu noktayı küçük hesaplarla yok etmeye çalışan, tarihi bir başlangıç ve dirilişin tökezlemesine neden olur.

Hizmet gönüllüleri yeni bir dirilişin eşiğindedir. Yeter ki mevcut tabloyu realist bir gözle doğru okuyalım ve kardeşlik sırrıyla yeni bir ufuk haritası çizelim.

ORTAYA KONAN HER FİKİR DOĞRU DEĞİL AMA…

Şüphe yok ki Hizmet Hareketi çok çetin bir sınavdan geçiyor. Bu imtihanda iki kazanımın önemi büyük: Ufuk zenginliği ve tahammül gücü. Geçmişe takılıp kalmadan yeni ufuklar açma gayreti gösterilecek, bu yapılırken de farklı düşüncelere, dahası aykırı fikirlere sabırla mantıkla yaklaşılacak.

Ortaya konan fikirlerin/karşı fikirlerin tamamının doğru olması tabii ki mümkün değil. Bazı eleştirilerin gereksiz hatta haksız olması da muhtemel. Bazı özeleştirilerin somut gerçeklikten kopuk olduğu, kimi zaman incitici bulunduğu da düşünülebilir. Ne var ki bütün fikirler ve reddiyeler belli bir nezaketle, belli bir üslupla ortaya konmalı. Bunu yapacak ufuk zenginliği Hizmet Hareketi’nde var. Bu zenginliği daraltmaya, güdükleştirmeye ne gerek var. Bazı kaygılar, düşünce özgürlüğünü kısıtlayacak bir kıskançlığa, herkesi susturmaya kalkışan bir despotluğa dönüşmemeli. Dönüşürse bugün despotluğu devlet zırhına bürünerek ortaya koyan dar görüşlü insanlardan farkımız kalmaz…

İNSAN BİRİKİMİ, MUHATAPLARIN ÇOK ÜSTÜNDE

Rahatlıkla diyebilirim ki Hizmet Hareketi’nin insan kalitesi ve entelektüel birikimi, Hizmet’e savaş açmış yobaz cephede görünmüyor. Çok iddialı sayılabilecek bu düşüncemi her iki taraftan isimleri tek tek yazarak test edin lütfen. Karşı tarafın kalemşorlarına bir göz atın. Hangisine nazar kılsanız (maalesef) çürümüş bir portre göreceksiniz. İstihbaratçı olmakla tekebbür heykelciğine dönüşmüş küçük tetikçiler, yalıların dehlizlerinde boğulmuş müptezeller, en anlamsız komplo teorileriyle gazete yönetenler, en saçma iddialarla devlet yönetimine ortak olanlar…

Emin olun bu sonradan görme tetikçilerin, bu TV cazgırlarının hepsini toplasanız, tamamının seviyesi, bugün imalı eleştiri oklarıyla kan revan içinde bıraktığınız bir insanın topuğuna ulaşamaz. Bu yüreği yanık insanların entelektüel soru/sorgu işlemlerinde açıkça bir art niyet bulunmuyorsa, meseleyi Bediüzzaman’ın da işaret ettiği ‘tesadüm-ü efkâr’ çerçevesinde düşünmek lazım. Hocaefendi de neredeyse yirmi yıl önce ‘bireyin çiçek açması’nda söz etmiyor muydu?

KÜSTÜRME, BÖLME, PARÇALAMA

Sözün özü şudur: Gaddar bir mekanizmanın vahşi zorlaması ile güzel bir vazonun çatlatılması söz konusudur. Kötücül, kalleş plana destek verircesine vazoyu kırmak isteyenler varsa, Hizmet içindeki insanları küstürmeyi, farklı düşünenleri kaçırmayı tercih eder.

Gerek yok ki!

Hizmet Hareketi’nin geniş ufku, dünya tecrübesi, demokratik gelişimi ve bütünleştirici yaklaşımı İslam dünyasında örneği olmayan bir olgunluğun sembolüdür. Bu sembol küçük hesaplar ve tahammülsüzlüğe feda edilirse zamanın ruhuna aykırı bir yola girilmiş olunur.

Daha yakın zamanda eski bir işkenceci-istihbaratçı bir adam, ekranlarda şöyle diyordu: ‘Cemaate karşı PKK ile mücadele metodu uygulandı; ama cemaatte toplu kopuşlar olmadı.’ Hayıflanarak söylenen sirkat itirafı, ‘merd-i kıptî’nin hedefini de deşifre ediyor: Cemaatten toplu kopuşlar gerçekleştirmek, yalan yanlış bilgilerle insanları birbirine düşürmek, kendi tabirleri ile söylemek gerekirse, ‘taban-tavan’ algısı meydana getirerek radikal yobazlığın önündeki en büyük sosyal engeli yok etmek…

Bu sinsi ve hain plana boyun eğmemek, ama bunu yaparken de farklı fikirlere saygı gösterip yeni sentezler oluşturmak zorunda değil miyiz?

12 Eylül 2017 13:00
DİĞER HABERLER