Ekim ayında muhalifler tarafından öldürülen Libya devrik lideri Muammer Kaddafi'nin, "dostlarım" olarak adlandırdığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ve İngiltere eski başbakanlarından Tony Blair'den son ana kadar kendisi için bir şey yapmalarını beklediği ortaya çıktı.
El Cezire Televizyonu'na konuşan Kaddafi'nin en yakın korumalarından Mansur Idhow, son aylarda çatışmaların Kaddafi'den çok oğulları Seyfülislam, Mutasım ve Hamis tarafından yürütüldüğünü öne sürüyor.
Muhaliflerin elinde tutuklu bulan Idhow, tutuklu bulunduğu Misrata'da konuştuğu El Cezire muhabirine Kaddafi'nin son anına kadar dahi yüzünde bir korku emaresi göstermediğini, tüm telkinlere rağmen ülkeden kaçmayı düşünmediğini de iddia ediyor.
Özellikle Kaddafi'nin son günleri konusunda ilginç ifadeler kullanan Idhow, "Trablus'tan Sirte'ye gittiğimizde kenti terk etmemiz gerektiğini, çünkü Sirte'nin çok küçük olduğunu ve kolayca abluka altına alınacağını söyledik. Kaçacak yeri olmayan küçücük bir oda gibiydi ve kalmak intihar anlamına geliyordu. Ancak Kaddafi bizi dinlemedi." diyor.
Idhow, "Terk edilmiş evlerde yiyecek aradılar ve birkaç günde bir yerlerini değiştirdiler. Bombardıman her gün daha da ağırlaşıyordu ve kayıplar artıyordu. Ancak Kaddafi korkanların gidebileceğini söyledi. Sürekli olarak ölümden bahsediyordu ve doğduğu şehir Sirte'de ölmek istediğini belirtiyordu." ifadelerini de kullanıyor.
Idhow'a göre Kaddafi hiçbir zaman korkmuyordu ama dostları olarak adlandırdığı liderlerden haber alamadığı için kızgındı. Onun Erdoğan, Berlusconi ve Blair'i şahsi dostları olarak tanımladığını belirten Idhow, "Dostlarının kendisi için bir çözüm bulamamasından dolayı hayal kırıklığı yaşıyordu." diyor.
Kaddafi'nin son anlarını 'kıyamet' şeklinde tanımlayan Idhow şunları söylüyor: "Ölüm ve yıkım, yağmur gibi mermiler, karada muhaliflerin korkusu, havada NATO saldırıları. Alınan karara göre sabah 4'te kaçacaklardı. Ancak Kaddafi'nin yanında kalan gönüllüler çok tecrübesizdi, bir kısmı uyuyup kaldı, bir kısmı ise inanılmaz bir şekilde çay içmeye koyuldu. Herkes organize olana kadar sabah 8 oldu. Kaçmadan önce hiçbir keşif gücü dahi önceden gönderilmedi ve 50 araçlık konvoy Misratalı muhalif grubun arasına daldı."
Kendisi ve Kaddafi'nin aynı araçta olduklarını söyleyen Idhow, şu şekilde devam ediyor: "Araçlarımız genelde beyaz ve aynı tipti. Fakat birbirimize çok yakın yerde park ettik. Bu büyük bir tecrübesizlikti ve bir anda NATO bombardımanına maruz kaldık. 5 metre önümüzdeki araç havaya uçtu. Bombardımanın etkisiyle bizim aracın tekerlekleri hasar gördü ve araçtaki hava yastıkları aniden açıldı."
O anları 'tam bir kaos' şeklinde tanımlayan Idhow, NATO'nun arka arkaya bombardıman gerçekleştirdiğini ve kendisinin de Kaddafi'yi alarak yolun altındaki arktan yakındaki bir binaya doğru kaçmaya başladıklarını ifade ediyor.
Bu kaçış sırasında şarapnel parçalarıyla yaralandığını anlatan Idhow, en son Kaddafi'yi eski Savunma Bakanı Yunus Cebir ve oğlu Mutasım'la konuşurken gördüğünü söylüyor.
Idhow ölümün artık yüzde yüz olduğu bir anda dahi Kaddafi'nin şakalar yaptığını öne sürüyor.