Proje büyük olunca, senaryo bildik olsa da bütçeye acınmıyor. Riskli mi, elbette.
KADİR GÜRCAN
Proje büyük olunca, senaryo bildik olsa da bütçeye acınmıyor. Riskli mi, elbette. Eğlence sektörünün bu derece teknoloji ile entegre olmadığı dönemlerde, çok kalabalık sahneler için kullanılan figüran takımı, kendilerine sıra gelene kadar acaba nerede bekliyordu? BenHür ya da Kleopatra filmelerindeki yüzlerce kalifiyesiz oyuncuları düşünsenize. O iki filmde akılda kalan aktör sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Farzmuhal, o kalabalık içinden biri “Ben o filmde oynadım!” deyip yemin-i billah etse kim inanır? Sıraları gelsin diye ağacın gölgesinde beklerken içtikleri çay, yanlarına kar kalmıştır!
Hiç içimden gelmiyordu ama, 15 Temmuz Çakma Darbesi’nin sene-i devriyesini takdis eden budala, yalaka ve oyunda öyle ya da böyle rol kapmış palyaço kılıkları görünce, perhizimi bozayım dedim. Terkü’l-âdât mine’l-mühlikât’ (Adetleri terk etmek helak olma sebeplerindendir!) tamam da ara sıra da olsa rutin dışına çıkmak lazım ki adrenalin seviyesinde hafif değişiklikler olsun.
Saray beslemeleri ile aramızda Sera’dan Süreyya’ya fark var. Onlar 15 Temmuz’u zafer sayıyorlar, biz Türk Siyasi Tarihi’nin en büyük yıkımı olduğunu düşünüyoruz. Onlar, bu senaryonun gerçek olduğuna inanmak istiyorlar ve etraflarındaki kalabalıktan güç almaya çalışıyorlar. Biz tek başımıza da olsak kötü bir Ortadoğu klasiği olduğunda ısrar ediyoruz. Onlar, Saray’a bey’atlarını tazelemek için her yıl 15 Temmuz kutlamalarına katılmak ve boy göstermek zorunda. Yazarınızı buna zorlayacak hiçbir dış tesir mevcut değil. Bu arada Saray ve yalaka takımı çok asabi. Ağızlarını köpürterek anlattıkları Temmuz Gecesi’nin suni hikayelerine inanmayanlara çok kötü bozuluyorlar. Canları cehenneme!
Daha ikinci yılında, “15 Temmuz’u tatil ilan edin, yoksa devam ettiremezsiniz!” uyarımız yerini buldu. Milletimizi tanıyoruz da söylüyoruz, değil mi? Tatil gününde bir kaç saatlik bir kutlamadan sonra, Temmuz sıcağına sırtını verme konforuna kim hayır diyebilir? Zaten Kurban Bayramı rehavetini üzerimizden atamamıştık.
Saray ve iktidar üretimi kötü 15 Temmuz senaryosu hakkında daha çok konuşulacak. Bir kaç yıla kadar neden yapıldığı da unutulup şimdiki iktidar meczuplarının arkasına menkıbe, efsane ve modern tabirle komplo teorisi yükleyecekleri yeni bir Menemen Hadisesi paradigması oluşur. Beni asıl ilgilendiren, 15 Temmuz hadisesinde dış kapının mandalı durumundaki gazeteci, yazar, maaşlı devlet sanatçısı, emekli asker, mafya tetikçisi, hapishane kaçkını hilkat garibelerininin senaryoda ‘Esas Oğlan’ olduklarına kendilerini inandırmış olmaları. Garip değil mi? Altı sene içinde aklını yitirmek bu olsa gerek. Gündemde kalmak için 15 Temmuz’a methiyeler dizerek, raf ve vitrin ömürlerini uzatmak için birbirlerinin ayağına basmaları bu yüzden.
15 Temmuz her şeyi ile kötü ve fakat pahalı bir projeydi. Seksen beş milyonun gözleri önünde oynanan bu oyunun daha inandırıcı olması beklenirdi. Figüran ve oyuncu kalabalığına aldanmayın. Büyük bütçeli yapımlar bazen bu tür sürprizler yapabiliyor. Amerikan sit-com klasiği sayılan Seinfeld’in Elaine’i “Big budget movies go nowhere!” demekte haksız mi?
Ortadoğu’nun hemen her ülkesinde her on yılda bir tekrarlanan 15 Temmuz benzeri senaryolar, ne dünya çapında bir yapım, ne uluslaraası bir aktör ne de bütçesini karşılayacak eğlence malzemesi ortaya kayabiliyor. Ürettikleri tek şey zalim, facir ve aynı şeyleri seyretmekten bıkmayan kalitesiz taraftar ve seyirci kültü. Bir de “Demokrasi Zaferini Taçlandıralım!” diyenler bile var. Senaryo Darbe beklendiği üzere demode bir zorba üretmedi mi? 15 Temmuz Kahvesi’nde karın tokluğuna yeni roller bekleyen palyaço takımını ciddiye almayın. Asker emeklisi, papyonlu soytarı olsa da aynı, mankenlikten haber spikerliğine terfi eden aklı kıt hamımefendi olsa da!
Ekrana çıkmak için olmadık akrobasiler deneyenleri teker teker ele alsak zaman israfı olur. İçlerinden en zavallısını seçelim de ibret-i alem olsun. Hani su, “Mavi Vatan” zırvası ile Akdeniz’de Barbaros Hayrettin rollerine soyunan ve sonra da kullanışlı bir budala olarak oyunun dışına atılan asker emeklisi var ya, evlere şenlik. Darbe senaryosunda ana karakterlerden biri gibi davranarak kendine güldürmekte oldukça başarılı. Ekrana nasıl çıkacağına bir türlü karar veremedi. Bazen mavi kravat (Mavi Vatan’ı ima edecek ya!) bazen de sirk palyaçoları gibi papyon takıyor. Birileri “Paşam siz ne giyseniz yakışıyor!” diyerek hazreti dolduruşa getirip dalgasını geçiyor olmalı. İleri yaşlarda yakaladığı popülerliği devam ettirmek için elmacık kemiğine dövme yaptırıp burnuna hızma bile takabilir.
Emekli Paşa, şecaat ve akıldanelik taslarken mesleği için yüzkarası haline geldiğini farketmeyecek kadar akıl özürlü. Anlayacağınız Paşa, “Merd-i kıpti şecaat arzedeyim derken, sirkatin söyler!” sözünün asker versiyonu. 15 Temmuz sürecinde ortaokul ve lisedeki akademi öğrencilerini ispiyonlayıp, yüzlerce masum çocuğun hayatını nasıl kararttığını övünerek anlatıyor.
Charles Dickens, A Tale of Two Cities (İki Şehrin Hikayesi) romanında, Fransız İhtilali sırasında halka açık olarak icra edilen idam cezalarının zamanla iyice kanıksandığını, insanların piknik sepetlerini doldurup, çoluk çoluk idam seyretmeye gittiğini anlatır. Kader bu ya, bir süre sonra, haksız yere yüzlerce suçsuz insanı giyotine götüren saray soytarıları ve muktedirler aynı akıbete uğradıklarında halk, karakterleri değişen infazları seyretmek için piknik sebepleri ile yine oradadır.
15 Temmuz’un figüran, palyaço ve şarlatan kadrosunu dolduran omurgasız takımı hadisenin bir gün soykırım ve etnik temizlik kategorisindeki insanlık suçuna dönüşebileceğinden tir tir titriyorlar. Olur da bir gün, 15 Temmuz’un esas oğlanları yargılanmaya başlarsa, figüran takımının da hesabına mutlaka bir şeyler düşer. Su an meydanlarda toplanan halk bu yargılamaları da ekran karşısında çekirdek çitleyerek seyreder artık.