Depremi şahsi kazanımlara dökmek için uğraşan hükümet kanadı devlet imkanları ve medya avantajına rağmen Saray da dahil bir kahraman üretemedi.
KADİR GÜRCAN
Şubat Depremi’nin ilk saatlerinde, olaya müdahale ile alakalı olarak Saray, İçişleri Bakanı ve Savunma Bakanı arasında geçen tartışma dedikoduları resmiyet kazanmadı. Ama böyle bir tartışmanın yaşanmış olmasını kimse yadırgamaz. Saray’ın adam haşlama ve azarlama konusunda dilinin kemiği yok. Parti milletvekili ve bakanlarına maraba ya da kapıkulu muamelesi yaptığı sır değil ki. Saray ve sultana yakınlığın en basit insani değerleri sıfırlayan katlanılmaz bir yanı var. Böyle bir yakınlığın devamına boyuna eğenler için “Şu kısacık dünya için buna değer mi?” sorusu bir şey ifade etmiyor.
Adı geçen yetkililer suçu birbirlerine atıp aklanmak için uğraşsalar da, neticede ilgili makamlar sebep ne olursa olsun üzerlerine düşeni yapmadılar. Suçu üçe de bölseniz aynı bine de bölseniz aynı. Cürüm ceza indirimine girmeyecek kadar büyük. Görev yerinde olmadığı için asker kökenli savunma bakanının cezası askeri mahkemede görülmeli.
Depremi şahsi kazanımlara dökmek için uğraşan hükümet kanadı devlet imkanları ve medya avantajına rağmen Saray da dahil bir kahraman üretemedi. İlgili üç bakanın bir kaç günlük sakallı resimleri, “Kendilerini unutup milletin derdine düşen!” devlet adamı portresi için yeterli değil. İçişleri Bakanı bu durumlarda çizme falan giyerdi ama deklanşör o detaya girmemiş. Bir aylık maaşlarını bağışlayan meclis üyeleri, İBB Başkanı’nın bir yıllık maaşı bağışlama hamlesi ile Beyazıt Dilencileri durumuna düştüler. Koskoca meclisten bu rekoru kıracak biri de çıkmadı iyi mi? Ne yapsınlar “Yıkılası hanede evlad-u iyal var!”
Kulislere düşen deprem gecesi tartışmasında, Saray, Savunma Bakanı ve İçişleri Bakanı’nın ayrı ajanda dayattıkları konuşuluyor. Saray haricindekilerin hesap ve ajanda dayatacak özgül ağırlıkları olmadığı için hangi plan ve hesabı dayatacaklar. İçişleri Bakanı kalp para ile üç kuruş etmez. Savunma Bakanı da ona keza, büyük operasyonları idare edebilecek bir dirayete sahip olduğu izlenimi vermiyor. Askerlik günlerindeki üniforma nasıl bol geldi ise Saray’a bağlılığına bir ödül olarak kendisine bahşedilen bakanlık da üzerine bir türlü oturmadı.
Deprem Bölgesindeki ihtiyaç kalemlerinin sınırı yok. Günlük hayatımızda elimizin altında olan ve kolay ulaşılabilen her şey sıradışı bir yıkımın yaşandığı bölge insanları için ya yok ya da kısa vadede temini çok zor. Şehir hayatına alışmış mağdurların, belirsiz bir takvime kadar kıt imkanlara razı olmalarını ve buldukları ile yetinmelerini beklemek, mevcuda razı olup şükretmelerini beklemek tam bir görgüsüzlük. Bütün mağdurlar 5 Şubat günü sahip oldukları hayat imkanlarının asgarisi kendilerine sağlanıncaya kadar, devlet ve hükümetin başarıdan bahsetme lüksü yok. Dolayısıyla, bölgedeki insanların bütün ihtiyaçlarının harfiyen karşılandığı şeklindeki Saray Bülten ve resmi açıklamaları dikkate alınacak şeyler değil.
Daha ilk günden itibaren hadisenin büyüklüğünü anlama konusunda ciddi zorluklar yaşayan Saray ve hükümetin aynı basiretsizlikte ısrarları anlama özürlü oldukları hissi uyarıyor. Üçüncü haftayı geride bıraktık. Bölge insanları için 6 Şubat günü zaman durdu ancak günlük insani ihtiyaçlar devam ediyor ve ilk günün ihtiyaçları ile üç hafta sonrasının ihtiyaçları çok ama çok farklı. Kızılay’ın suiistimallerini bastırmak için ağzına geleni söyleyen Cumhurbaşkanı, mevsimlik işçileri fırçalayan dayıbaşı ya da değnekçi kadar sevimsiz, seviyesiz ve akıl tutulması ile malul. Böyle bir devlet ağzı, 19. Yüzyıl feodal ve derebeylik dönemlerinde kaldı zannediyorduk. Hele o, deprem bölgesindeki çocuklara Cuma Selamlığı’nda bahşiş dağıtan cömert hünkar görüntüleri bir felaket. Hazret realitelerden bütünüyle kopmuş.
Deprem gecesinde Saray’da yaşanan görev taksimine ismi karışan Savunma Bakanı’nın bölge ile alakalı yaptığı açıklamalar da dişe-tırnağa dokunan şeyler değil. Hadiseden günler sonra yardım ekiplerine dahil olan askeri personelin emeklerini hafife almamakla birlikte ciddi bir varlık gösterdiklerini duymadık. Enkaz kaldırma ve insan kurtarma konusunda eğitimli olmadıkları için bunu fazla görmüyoruz. Bununla birlikte Sayın Bakan’ın günler sonra “Personelimiz günlük şu kadar sıcak yemek servisi yapıyor!” şeklindeki açıklaması, askeri tecrübesinin günlük öğün sayımı ile sınırlı kaldığını gösteriyor. Askeri kışlalarda geniş kalabalıklara yemek çıkarmak işten sayılamayacağı gibi dile getirilmesi de bir o kadar yüz kızartıcı. Deprem mağdurlarının lokmalarını da saydınız mı? Ne kadar ayıp! Eski bir genelkurmay başkanının övündüğü şeye bir bakın?
Olacak ya! Zamanın birinde, hünkarın gözbebeği cins atlarından biri rahatsızlanır. Saray erkanı içinde olaya müdahale edecek biri bulunamayınca, şehre adam gönderilip işinin ehli bir seyis için duyuru yapılır. Sonunda herkesin itibar ettiği bir at bakıcısı bulunup hünkarın atı için görevlendirilir. At bakıcısının müdahalesi ile cins at her gün biraz daha iyileşir. Hünkar, cins atından iyi haber aldığı her gün “Seyis Efendi’nin günlük öğününe bir tas çorba daha ilave edin!” diyerek cömertliğini gösterir.
Atın iyice iyileştiği ve eski halini aldığı haberi verilince hünkar çok sevinir ve hem atı hem de seyisi görmek için bizzat sahanlığa iner. Hazret’in neşesine diyecek yoktur; “Seyis Efendi’nin öğününe bir öğün daha katın!” der. Hünkarın yakın alakasında cesaret bulan Seyis Efendi “Hünkarım, cüretimi bağışlayın ama ata ve dedelerinizden at bakıcısı var mıydı?” diye sorar. İyileşen atının sevinci ile hünkar “Yok. Niye sordun?” deyince, at bakıcısı “Seyisler, atlarını ödüllendirecekleri zaman onların yemlerini ve öğün periyodlarını artırırlar da. Padişahlar ise, kullarını daha çok yükte hafif pahada ağır şeylerle ödüllendirirler! Onun için sordum” deyiverir. Saray’da oturmak başka devlet görgü ve nezaketi başka!
Bugün itibariyle 11 ili harabeye çeviren felaketin üzerinden bir ay geçti. Geçen hafta bir depremzede “Enkaz altından kalmaktan kurtulduk, günlük temizlik ihtiyaçlarımızı karşılayamadığımız için ya hastalıktan ya da bakımsızlıktan ölmemizi bekliyorlar!” diye feryat ediyordu. Bir kaç saatlik elektrik ya da su kesilmelerinde hayatın durduğu şehir yaşantısında, Savunma Bakanı öğün hesabı yapıyor, Saray da milletin malını yine millete satan Kızılay’ı müdafaa ediyor.
Deprem gecesi Saray’da neyin kavgasının yapıldığını hala merak ediyor musunuz?