Kalp huzuru

Mü’min, lisânını hakîkate tercüman yapmalıdır. Sevgi, mârifetin bağrında gelişir. Îmânını, mârifetle bezemeyen (donatmayan) yol yorgunluğundan kurtulamaz.

Kalp huzuru
MEHMET ALİ ŞENGÜL

Mü’min, lisânını hakîkate tercüman yapmalıdır. Sevgi, mârifetin bağrında gelişir. Îmânını, mârifetle bezemeyen (donatmayan)  yol yorgunluğundan kurtulamaz. 
   Mârifetini aşk ve muhabbetle derinleştiremeyen, formalitelerin ağında can çekişir durur. Aşk ve muhabbeti, sevgiliye ulaşma yolunda kulluğa bağlamayanlar da, sadâkatlerini ifâde etmiş sayılmazlar.
   İnsan kendini keşfetmesi lazım.. İnsan nerede, hangi seviyede olduğunu bilmeli.. Her insan, davranışları ile kendi tabiatının rengini aksettirir.
   İnsan, kendini biraz zorlamalı ve sözü evirip çevirip Allah’ı ve Resûlullah’ı (ümmühât)  anlatmaya getirmelidir. Aksi halde insanın, yollarda takılıp kalması kaçınılmaz olur.
   Allah’ın hoşnutluk ve rızâsı; her yerde ve her fırsatta Allah’ı anlatmaktan, konuşmaktan, müzakere etmekten geçer.  Öyleyse mü’min, her sohbet meclisinde birinci meselesinin bu olduğunun şuurunda olmalıdır.
   Mü’min,  hakkı anlatma işine gönüllerdeki îman esaslarını takviye ile başlamalı ve her muhabbet ortamını sohbet-i cânan haline getirmelidir. 
   Mü’min, Allah’ı ve Resûlullah’ı yeniden bütün canlılığıyla içindeymiş gibi duymaya vesile olmayan konulardan, yılandan- çıyandan kaçıyor gibi uzak durmaya çalışmalıdır. 
   Peygamber Efendimiz (sav); ‘Mü’minin mâlayâni (lüzümsuz) şeyleri terk etmesi, onun müslümanlığına  ait  güzelliklerdendir.’ (Tirmizi, İbn-i Mâce) buyurmuşlardır. 
   Hasan-ı Basrî (rh.) de; ‘Allâhü Teâlâ’nın bir kuldan rahmetini uzaklaştırdığının alâmeti, onu mâlâyânî  ile meşgul kılmasıdır” demiştir.
       Kur’an’ın ilk talebeleri Sahabe Efendilerimiz (r.anhüm), sürekli Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda bulunma temkiniyle yaşamışlardır. Bu mevzûda günümüzün insanı da, irâdesinin hakkını vermeli ve konumunun farkında olmalıdır.
    İnsanın en az gördüğü kendisidir. “..Siz kendinize bakın...” (Maide, 105), “..Beni anmakta gevşeklik göstermeyin...” (Taha, 42) âyetleriyle  Cenab-ı Hak (cc)  bu hususta ikazda bulunmaktadır.
    Allah (cc) Ra’d sûresi 28 ve 29.âyetlerde de; “İşte onlar, iman edip gönülleri Allah’ı zikretmekle, O’nu anmakla huzur bulan kimselerdir. İyi bilin ki, gönüller ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” 
    “Ne mutlu iman edip de makbul ve güzel işler yapanlara! Eninde sonunda dönüp gidilecek güzel yurt  onların olacak.” buyurmaktadır.
   Mü’minin kemâlattan mahrûmiyeti, kendine ait olmayan işlerle meşgul olmasındandır. Bu, hakîkatlerin gecikmesine sebep olmaktadır.
   Mü’min vazîfe ve sorumluluklarını öne çıkarmalı, ümitsizliğe düşmeden yerine getirmelidir. Böylece vicdanı huzura kavuşur. Allah’ın râzı olduğu insan, O’nu razı etme yolunda olmalıdır. 
   İnsan, her an kendisi ile yüzleşmeli, kendini teftiş etmelidir. Muhâsebe ve mukâkebe yoluyla, rızâ makamına ulaşmaya çalışmalıdır. Murâkabe ve muhâsebe merdiveniyle rızâ makâmına talip olanlar, îlây-ı kelimetullah yolunda vefâlıdırlar.
   Niyet, her hayrın başı, her işin temel taşıdır. Onsuz amel ruhsuzdur. Niyette Allah’ın rızâsı olursa, her işinde O’nun inâyetini bulursun. Her işte ihlâs olursa da, hiçbir amel zâyi olmaz.
   İnsanın hayâtı da, dağlar dereler gibi inişli çıkışlı, zikzaklarla doludur. Günah da, onun ayrılmaz bir parçasıdır. Yer yer, zaman zaman ayağı kayar, düşebilir. Hatalar, kusurlar, zaaflar, isyan ve nisyanlar; bütün bunlar insanı baş aşağı götürecek sebeplerdir.
    İnsan, Allah’a dayanıp güvenip, akıl ve irâdesini kullanarak kaymamaya, düşmemeye, temkinli ve dikkatli yaşamaya gayret etmelidir. Bazen bir öfke ile nefis, dizginleri ele alır. İnsaf ve muhâkeme kaybolur. O anda meleği şeytan, şeytanı melek gibi gösterir.  
    Hz.Üstad Uhuvvet risâlesinde şöyle ifâde buyurur:
    “Beş paraya değmeyen fâni, zâil, muvakkat, ehemmiyetsiz umur-u dünyevîyeye, güya ebedî dünyada durup ebedî beraber kalacak gibi şedit bir hırsla ve daimî bir kinle, mütemâdiyen bir adâvetle mukâbele etmek, siga-i mubâlaga ile, bir zâlumiyettir veya bir sarhoşluktur, bir nevi divâneliktir.
    İşte, hayat-ı şahsiyece bu derece muzır olan adâvete ve fikr-i intikama, eğer şahsını seversen yol verme ki kalbine girsin. Eğer kalbine girmişse, onun sözünü dinleme. 
    Bak hakîkatbin olan Hafız-ı Şirâzi’yi dinle: ‘Dünya öyle bir metâ değil ki nizâa değsin.’ Çünkü, fâni ve geçici olduğundan kıymetsizdir. Koca dünya böyle ise, dünyanın cüz’i işleri ne kadar ehemmiyetsiz olduğunu anlarsın.
     Hem demiş: ‘İki cihânın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürürvvetkârâne muâşeret ve düşmanlarına sulhkârâne muâmele etmektir.” (Mektûbat)
    Kalb huzuru adına; şahsî hatalara takılıp, şahs-ı mânevinin moralini bozacak, güveni sarsacak tavır ve davranışlardan uzak durulmalı, şahıslar nazara verilmeden eksik ve kusurlar samîmâne hatırlatılmalı, şefkat ve merhametle muâmelede bulunulmalıdır.

21 Ekim 2019 09:39
DİĞER HABERLER