Takvim referanduma doğru ilerlerken, siyasetçiler arasında tartışma ve atışmalar hızlanıyor ve ne tür bir koridorun içinden geçtiğimiz daha iyi ortaya çıkıyor.
Türkiye evet değil, hayır diyecekleri izliyor aslında, "evetçiler" değil, "hayırcılar" şaşırtıyor...
"Hayır" ya da "boykot" çağrısında bulunan siyasi partiler aslında dünün düşman kardeşleri, politik konumları itibariyle uzlaşması zor zihniyetler. BDP, CHP ve MHP üçlüsü müthiş görüntü oluşturuyor... Bunlara DİSK gibi köklü sendikaları da eklediğimiz de ortaya ilginç bir tablo çıkıyor.
Neden hayır cephesi oluşturuyorlar?
Anayasa değişikliklerinin yeterli olmadığını söylemek ya da göstermek için mi?
Hayır...
Hayır, çünkü bunu göstermek için değişikliklere hayır demek ya da sandığa gitmiyorum tavrı almak hiçbir şekilde siyasi ve etkili bir yol değildir. Bu paket, kabul edilmesi halinde, her şeye rağmen 12 Eylül Anayasa'sının kimi vahim hükümlerini değiştirmeyecek mi? Temel hak ve özgürlüklerde nispi genişlemeler, askeri alanda nispi daralmalar yaratmayacak mı? Değişiklikler yeterli değil, diyerek iyileştirmeye hayır demek, akıl alır bir tutum olabilir mi?
Peki, neden, siyasi iktidarın kendisini güçlendirecek hükümler içeren bir paket hazırlaması mı?
Kuvvetli bir gerekçe değil bu.
Pakette yer alan hangi hüküm AK Parti'nin ya da ileride onun yerini alacak bir siyasi iktidarın konumu güçlendirebilir? Geçici 15. Maddenin kalkması mı? Sendika ve grev hakkının genişlemesi mi? Askeri yargının görev alanının sınırlandırılması mı? Ya da kimilerinin iddia ettiği gibi, yüksek yargıdaki düzenlemeler mi? Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısının arttırılması, seçiciler arasına parlamentonun eklenmesi mi mevcut yapıyı daha çok iktidara yakın kılacak? HSYK'da Adalet Bakanı'nın varlığı, paket hayır oyu alırsa mı değişecek?
BDP, anayasa paketinde bazı talepleri yer almadığı için boykota hazırlanıyor... Talep etmek siyasettir. Ama tüm ülkeye yönelik iyileştirmelere hayır demek, topluluk faydasını ortak faydanın önüne almak ne zamandır demokratik nitelikli siyaset olarak tanımlanıyor?
CHP, anayasa değişikliklerini 12 Eylül Anayasa'sının devamı olarak ilan ediyor. Ama aslında iki meselesi var. Bir, AK Parti'nin her koşulda ve her şekilde karşısında yer almak. İki, ülkede yaşanan değişim sürecini frenlemek...
MHP, AK Parti'nin karşısında yer alma motivasyonu her şeyin önünde tutan bir parti görüntüsü içinde. BDP söylediğinin tam tersini söyleyerek "hayır" vermeye hazırlanıyor. İddiası AK Parti'nin ülkeyi bölünmeye götürdüğü ve yargı reformuyla devleti ele geçirmeye çalıştığı...
Özünde dar alan siyasi kavgalar üzerine kurulu bir kampanya var karşımızda...
Peki, anlamı ne ve ne olmalı referandumun?
Aslında şu: Referandum halkı, AK Parti'nin ve Başbakan'ın iddia ettiği 12 Eylül Anayasası'nın ruhunu değiştirmeye değil, kısmı olarak elden geçirmeye davet ediyor. Temel hak ve özgürlükler düzeninde, devlet şemasının yapılanmasında demokrasi istikametindeki iyileştirmelere işaret ediyor.
Bu iyileştirmelerden yana mıyız, değil miyiz, soru bu.
Seçmen buna yanıt verecek...
Nitekim referandum içindeki farklı hükümler bloklar halinde ayrı ayrı oylansaydı, bugün karşı karşıya kaldığımız kutuplaşma doğmazdı. Siyasi partiler maddelere göre "evet" ve "hayır" çağrılarını ayrı ayrı yapmak zorunda kalır, çoklu ve değişken bir ittifaklar düzeni doğar, seçmen daha çok öne çıkardı.
Bu anlam öne çıkardı.
Olmadı...
Bugünkü koşullarda nasıl bir anlam kazandı referandum?
Bu anlam Yargıtay, HYSK ve YARSAV başkanlarının Anayasa Mahkemesi'nin kararına verdiği tepkide gizlidir.
Değişimi durdurmak ya da tersten bakarsak sürdürmek...
O zaman kamuoyu Türkiye'deki değişim süreci hakkındaki kanaatini belirtecektir, en azından verdiği kararın sonucu bu istikamette olacaktır.
Evet, değişimi onaylayan devam etmesini isteyenlerin oyu olacaktır, hayır ise değişim sürecine çeşitli nedenlere karşı çıkan aktörlerin ittifakını ifade edecektir...
Durum bu...
YENİŞAFAK