Zaman Gazetesi yazar Ali Ünal geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Hasan Karakaya ile ilgili nasıl bir tutum sergilenmesi gerektiğini yazdı
Ali Ünal Kur'an-ı Kerim'e göre konuyu yorumlarken ''son iki yıldır Hizmet'e her türlü yalan, iftira ve zulmü reva görenlerin de tamamı ölecek. “Ölüm ansızın geliverir ve kabir, amel sandığıdır.” diyor. Ünal'ın 'eğer sayıları belki milyonu aşabilecek Hizmet gönüllüleri, kendilerine bunca yalan, iftira ve zulmü reva görenlerden, bunları destekleyen ve yapılanlar karşısında sessiz kalanlardan Âhiret'te haklarını isteyecek olurlarsa, vay ki vay tam müflis düşecek yalancı, müfterî ve zalimlerin haline!' diyerek bitirdiği yazısının ilgili bölümü şöyle:
***
Karakaya'nın arkasından konuşulur mu?
Kişinin karakter ve Müslümanlığının meyvesi, tezahürü ve göstergesi ahlâktır; o bakımdan, Peygamber Efendimiz (s.a.s.),
“Ben, güzel ahlâkın tamamını tebliğ ve yerleştirmek için geldim.” buyurmuşlardır.
Kişinin ahlâkını, dolayısıyla Müslümanlık ve karakterini en fazla yansıtan da dilidir, üslûbudur. Bundandır ki, “Üslûb-u beyan, aynıyla insan.” denmiştir. Zaman gazetesinde 25 yıldır yazıyorum; MHP'lilerden, solculardan, Darwinistlerden, Kemalistlerden de ağır tenkitler aldım; fakat bunlarda ağır hakaret ve küfür yoktu. Ama son iki yıldır AKP'lilerden aldığım ?ki, bunları koruyor, bazılarını avukatıma da iletiyorum? baştan sona en ağır iftiralar, hakaretler ve merhume anneme varıncaya kadar en bayağı ve çoğu belden aşağı küfürler, insana “Toplumun en bayağı kesimi bunlar mıydı, bu sözümona Müslümanlar mıydı?” dedirtiyor.
“Yeni Akit”, medyada maalesef en üslûbu bozuk gazete olma intibaı veriyor. Onun geçtiğimiz gün vefat eden yayın koordinatörü ve Erdoğan'ın uçağının müdavimlerinden Hasan Karakaya da, bunun sorumlusu olduğu gibi, kendisi de bu konuda sınır tanımaz bir tavır içindeydi. Oysa Kur'ân, şeytanın sarf edilen sözler sebebiyle insanların arasını açmaya çalışacağını ihtar eder; pek çok âyetinde konuşurken sözün en güzelini, en güzel üslûpla söylemeyi, Firavun'a dahi yumuşak konuşmayı, konuşurken sesini ayarlayıp bağırmamayı emreder ve en çirkin sesin avazı çıktığınca bağıran merkep sesi olduğunu beyan buyurur. Bu gerçekler karşısında, Karakaya ve Akit'in iftiraları, küfür ve hakaretlerinden içleri yanan bazı Müslümanlar, Karakaya'nın gıybetini tartışıyorlar.
Kur'ân, mü'minler için de gayzlarının dinip, göğüslerinin şifa bulmasından söz eder. Fakat gıyapta yapılan her karalama gıybettir ve yine Kur'ân, “Herkes, karakterine göre davranır” buyurur ve şöyle seslenir: “Sen, insanları Rabb'inin senin için tayin buyurduğu yola davet et ve her konuda sana nasıl davranman emredilmişse, o şekilde dosdoğru davran; sakın (başkalarının) hevalarına uyup da (istikametten ayrılma). Onlara ‘... Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir. Aramızda herhangi bir tartışmaya girmeye gerek yok. Nasıl olsa Allah, bir gün hepimizi bir araya toplayacak ve aramızdaki hükmünü verecektir. O'nadır nihaî dönüş.' de.” (42: 15)
Yine Kur'ân, mü'minleri överken, hücumlar, hakaretler karşısında ve hak helâl edip etmeme gibi hususlarda nasıl davranılması gerektiğine de tam ışık tutar: “Rabb'ilerine tevekkül içindeki o mü'minler, her türlü çirkin ve ahlâksız işlerden kaçınırlar ve öfkelendikleri zaman (karşıdakinin kusurlarını) affederler. Namazı hakkıyla kılar ve işleri, aralarında istişare iledir. Kendilerine rızk olarak ne lütfetmişsek, ondan infak ederler. Bir tecavüze maruz kaldıklarında yardımlaşırlar. Maruz kalınan bir kötülüğün karşılığı, ancak yapılan o kötülük ölçüsündedir. Bununla birlikte, kim affeder ve sulh yoluna giderse, onun mükâfatını vermeyi Allah üzerine almıştır. Fakat her kim haksızlığa uğrar ve (meşrû yoldan) hakkını geri alırsa, bunlar için kınama ve herhangi bir sorumluluk söz konusu olamaz.” (42: 36?42)
Yani Kur'ân, tecavüzler karşısında yardımlaşıp, meşrû yoldan tecavüzü savmayı emrediyor; affı teşvik etmekle birlikte, affetme veya cezalandırmayı isteme konusunda ise mü'minleri muhayyer bırakıyor. Kamu ve Allah hakkını ise kimse affedemez.