'Karne öğrencin derslerdeki performansını yansıtan bir belgedir'

2015-2016 eğitim öğretim yılı 1. dönemi, 22 Ocak Cuma günü 18 milyon öğrencinin karne almasıyla sona erdi. Rehberlik (PDR) Uzmanı ve Bireysel ve Aile Terapi Derneği Başkanı Emine Özdemir, karne döneminde velilere ve öğrencilere yönelik çeşitli bilgilendirmelerde bulunarak; "Alınacak karneye farklı anlamlar yüklenmemesi gerekir. Karne sadece öğrencinin derslerle ilgili performansını yansıtan bir belgedir." dedi.

Rehberlik (PDR) Uzmanı ve Bireysel ve Aile Terapi Derneği Başkanı Emine Özdemir; velilerin beklentisiyle örtüşmeyen karnenin, evde huzursuzluğa ve çocuk ile ebeveyn arasında çatışmaya sebebiyet verebileceğine işaret ederek, karnedeki ders notlarının öğrencinin sadece ders bilgisini ve performansını gösterdiğini hatırlattı. Velilere ve öğrencilere bu süreci nasıl değerlendirmeleri gerektiği konusunda ipuçları verdi.

ÖĞRENCİLERİ BAŞARILI VEYA BAŞARISIZ DİYE AYIRMAK DOĞRU DEĞİL

Öğrencilerin veya kişilerin 'başarılı-başarısız' diye ayırmanın doğru olmadığını ifade eden Özdemir, "Maalesef, bizim en büyük yanılgılarımızdan biri, öğrencileri veya kişileri performansına göre başarılı-başarısız veya çalışkan-tembel diye ikiye ayırmak ve bireyleri bu iki kutbun içine hapsetmeye çalışmak. Oysa bu gerçekçi olmayan, insan fıtratı ile bağdaşmayan yanılgılı bir düşüncedir. Bu mantıkla yaklaşırsak; başarılı bir kişinin, geçmişinde ve geleceğinde hiç 'başarısızlık' yapmaması gerekir. Öte yandan, başarısız bir kişinin de geçmişinde ve geleceğinde hiç 'başarı' göstermemesi gerekir. Bu da gerçekçi bir düşünce değildir. Çünkü hiçbir insan tamamen başarılı veya tamamen başarısız değildir. Bu yüzden başarılı-başarısız, çalışkan-tembel gibi etiketlemelerden kaçınmak gerekir. Bunun yerine kişiyi sergilediği performansın düzeyine göre değerlendirmek daha doğru olur. Örneğin 'Ahmet, genelde başarılı performansları daha çok olan ama arada bir başarısızlık da yapan biridir veya Fatma, başarılı performansları genelde az olan ama bazen başarı da sergileyen biridir' şeklinde tanımlamak gerçekçi bir tanımlama olur."

Anne ve babalara büyük görevler düştüğüne dikkat çeken Özdemir, "Çocuklarımızın performansının yüksek olmasını beklememiz tercih ettiğimiz anlaşılabilir bir istektir. Ancak tercih etmesek de çocuklarımızın bazı derslerdeki performansları yetersiz olabilir. Başarılar kadar başarısızlıklar da hayatın bir parçasıdır. Bazen başarısızlıklar, öğrenmenin daha kalıcı olmasını sağlar. Kişi başarısızlık aşamazsa, neyi eksik veya yanlış yaptığını öğrenemeyecektir. Ebeveynlere düşen görev; öncelikle çocuklarının başarılı performans gösterdiği alanları ve gösterdikleri çabaları takdir etmek. Sonrasında yetersiz oldukları veya geliştirmeleri gereken yönleri fark etmelerini sağlamak ve bu konuda yapılabilecek çalışmaların uygulanmasına yardımcı olmaktır. Bu süreçte çocukları suçlamak, başka çocuklarla kıyaslamak, yargılamak, cezalandırmak doğru değildir. Bu tür olumsuz yaklaşımlar; evden kaçma, intihara teşebbüs gibi geri dönülmez neticelere sebep olabilir." dedi.

EN BÜYÜK ÖDÜL BAŞARININ KENDİSİDİR

Başarılı ve notları yüksek olan çocuğu ödüllendirirken, anne babaların çok dikkatli davranmasını gerektiğin altını çizen Emine Özdemir, "Verilecek hediyenin çocuğun yaşına ve gelişimine uygun, maddi değeri yüksek olmayan bir hediye olması gerektiğini ve en büyük ödülün başarının kendisi olduğunu dile getirdi. Notlar, ders bilgisinin ölçülmesini gösterir, kişiliğin ölçülmesini anlamına gelmediğini ifade eden Özdemir, son olarak öğrencilere de seslenerek şunları söyledi: "Yüksek notlara sahip olmak elbette ki istediğiniz bir sonuçtur ancak tercih etmeseniz de bazen istemediğiniz notlarla karşılaşabilirsiniz. Sınav sizin sadece bilgi düzeyinizi ölçer, kişiliğinizi ölçmez. İstemediğiniz notlarla karşılaştığınızda kendinizi olumsuz sıfatlarla etiketlemeyin. Olumsuz sıfatla kendinizi etiketlediğinizde beyniniz bu etikete uygun düşünceler ve eylemler geliştirir. Beynimizin en önemli özelliklerinden biri mantık fanatiği oluşudur. Yani her beyin, yapılan davranışlarda tutarlı bir mantık arar. Bu mantık gerçekçi olmasa bile beyin için mantık tutarlılığı daha önemlidir. Eğer davranış inanışınız ile tutarlı değilse, beyin öncelikle davranış değişikliği için sizi zorlar. Davranışınız değişmez, kararlı bir şekilde sürerse, beyniniz bu kez yeni davranışa göre bir mantık geliştirmeye başlar. Örneğin kendinizi tembel ve başarısız olarak etiketlerseniz mantık silsilesiniz, muhtemelen şu şekilde gelişir. 'Ben başarısızım, çalışsam da zaten anlamıyorum. O halde boşuna uğraşmayayım.' Bu inanışın sonucunda büyük olasılıkla ders çalışmaktan kaçınırsınız. Bunun yerine şöyle davranmanız daha olumlu sonuçlar doğurur. Başaramayacağına inansanız bile zoraki de olsa her gün en az 15 dk. masaya oturup ders kitabı açtığınızda ve bunu 1-2 hafta sürdürdüğünüzde, beyniniz inanışınızla ilgili tutarsız gördüğü bu davranış için yeni bir inanış geliştirmeye başlar. Böylece tembel olarak etiketlediğiniz inancınızı sorgulamaya, tembel olmadığınıza ve gayret gösteren biri olduğunuza dair yeni bir mantık geliştirmeye başlarsınız." diyerek uyarılarda bulundu. CİHAN
26 Ocak 2016 12:25
DİĞER HABERLER