Almanya’da yapılan bir araştırmada, yoğun miktarda kimyasal kullanılarak yapılan tarımın arazilerdeki belli bölgelerde gözlemlenen kelebek türlerinin sayısını azalttığı buldu.
Dünya üzerindeki canlı çeşitliliğini ve popülasyon büyüklüklerini ifade eden biyolojik çeşitlilik insanlığın doğal biçimde sahip olduğu bir zenginlik. Fakat biyoçeşitlilikteki azalmaya sebep olarak hızlı bir genelleştirmeyle “insan faaliyetlerinin” gösterilmesi sorunun köklerine inmeye olanak vermiyor. Aşağıdaki çalışma vesilesiyle konuya biraz daha yakından bakmak istedik.
Almanya, içinde bulunduğu coğrafi özellikler ile yaklaşık olarak 33 bin beş yüz böcek türüne ev sahipliği yapmaktadır. Bunların içinde kelebekler de önemli bir sırada yer almaktadır. Ancak burada olduğu bilinen 189 kelebek türünden 99’u kırmızı listede yer almaktayken 12 tanesi nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Beş tanesinin ise nesli tükenmiştir. Bu konuda Münih Teknik Üniversitesi (TUM) Karasal Ekoloji Bölümü’nden Prof. Jan-Christian Habel başkanlığındaki bir ekip ile Senckenberg Alman Entomoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Thomas Schmitt başkanlığındaki bir diğer ekip, ortaklaşa yaptıkları bir çalışma ile yoğun tarımsal faaliyetlerin kelebek faunası üzerine olan etkilerini araştırdı.
BİYOÇEŞİTLİLİK VE KORUMA ALANLARI
Çalışmada kelebek türlerinin azalmasına sebep olan potansiyel faktörlerin araştırılması amacıyla Münih şehrindeki yirmi bir bölgede yer alan kelebek popülasyonları incelenmiştir. Bu bölgelerin on yedisi tarım arazilerinin yoğun olduğu yerlerde bulunmaktayken dördü ise Dietersheimer Brenne ve Garchinger Heide doğa koruma alanlarında bulunmaktadır.
Her bölge için arazi büyüklüğü, habitat kalitesi, çevredeki tarım arazilerinin kullanım sıklığı gibi çeşitli çevresel parametreler göz önünde bulundurulmuştur. Bunların sonucuna göre kelebek türleri larva ve ergin fazdaki ekolojik ve davranışsal özelliklerine göre özel ve genel olarak sınıflandırılmıştır.
Münih şehrinin doğusunda gerçekleştirilen çalışma sonuçlarına göre tüm bölgelerde yapılan araştırmalar sonucu 24 kelebek türü ve 864 örnek değerlendirilmiştir. Tür sayısı bakımından görülen en fazla çeşitlilik ziyaret başı ortalama 6,6 tür teşhisi ile Dietersheimer Brenne ve Garchinger Heide’deki dört bölgede bulunmuştur.
Tarım yapılan yerlere yakın olan bölgelerde ise çeşitlilik ziyaret başı ortalama 2.7 kelebek türü bulunmasında kalmıştır. Bu durum biyoçeşitliliğin doğa koruma alanlarındaki bölgelerde daha yüksek olduğunu göstermektedir. Ayrıca yine çalışmadaki bulgular bu bölgelerin ekolojik ve davranışsal özelliklerine göre özel olarak sınıflandırılan kelebek türleri bakımından da zengin olduğunu göstermiştir. Bu sonuçlara göre yoğun miktarda tarım yapılan bölgelere yakın yerlerde evrimsel çeşitliliği koruyan yerlerin oluşturulması gerektiği söylenebilir. Bunun için de biyoçeşitliliğin yüksek olduğu yerleri koruma altına almak gerekmektedir.
TARIMDA TEKELLEŞMENİN NEGATİF ETKİLERİ
Uzmanlar kelebek türlerinin sayısındaki bu düşüşe bir diğer nedenin, çalışılan alanlarda görülen pestisit uygulamasının olabileceğini düşünmektedirler. Sonuçta pestisitlerin böceklere ve biyoçeşitliliğe verdiği zarar önceki çalışmalarla da ortaya konmuştur (Gieger vd., 2010). Ayrıca uzmanlar, herbisitlerin uygulanmasının da böcek larvaları için gerekli olan önemli bitkisel besin maddelerini ve nektar kaynaklarını yok edebileceklerini ve bunun da yine biyoçeşitliliğe olumsuz bir yönde etki edeceğini belirtmektedirler (Biesmeijer vd., 2006).
Genel olarak bakıldığında ise hem herbisitlerin hem de pestisitlerin hedef organizma dışında pek çok canlıya zarar verdiğini ve bu sebeple de biyoçeşitliliği azalttığını söylemek mümkündür. Yine bu uygulamaların kronik etkisine maruz kalan tarım işçilerinde de çeşitli sağlık problemleri ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla tarımsal ilaçların bu kadar yaygın bir şekilde satışının önüne geçilmesi gerekmektedir. Örneğin tohum satan bazı tekeller aynı zamanda ilaç da satmaktadır, bu durum ise tohum genetiğine uygun ilaç geliştiren tekellerin sponsorluğundaki bilime işaret etmektedir. Tüm bunlar değerlendirildiğinde daha ekolojik çözümlerin ele alınması gerektiğinin bir gerçek olduğu görülmelidir.
Son olarak ise araştırmacılar bu verilerin Almanya’nın güneydoğusu gibi sınırlı bir bölgeden toplanmış olsa da elde edilen sonuçların genel olarak yukarıda belirtilen sebepler nedeniyle endişe verici olduğunu dile getirmektedirler. Burada elbette büyük ölçekte tarım yapılmasının hem toplum adına hem de o toplumda yaşayan bireyler adına önemli olduğu belirtilmelidir. Ancak biyoçeşitlilik göz önüne alındığında bunun bir kısmının kent tarımı olarak yapılması da mümkündür. Ayrıca artan dünya nüfusu düşünüldüğünde doğum oranlarının belli seviyeler içerisinde kalmasını sağlamak ve açlıkla mücadele içinse öncelikle dünyadaki gıda tekellerinin egemenliğinin kırılması alınacak diğer önlemler arasındadır.