Kemal Burkay: Öcalan ve PKK iç iktidar kavgalarına alet edildi

Siyasetçi Yazar Kemal Burkay, terör olaylarının altında 'PKK'yı herkes kullanıyor, biz neden kullanmayalım' mantığının yattığını ileri sürdü.

Burkay, Öcalan yakalandıktan sonra PKK'nın silah bırakmak istediğini; ancak Kemalist-militarist kesimin AK Parti'nin önünü kesmek için PKK'nın silah bırakmasını engellediğini savundu. Bir süre sonra da AK Parti hükümetinin Öcalan'ı bir sihirli değnek gibi kullanmaya kalktığını dile getirdi. "PKK gerçekten de 4-5 yıl süreyle tek kurşun sıkmadı. Ama kontroldeki Öcalan ve PKK daha sonra iç iktidar kavgalarına alet edildi." ifadesini kullandı.

Zaman gazetesindeki 'Barış Kürsü'nde yazısı yayınlanan Burkay, "Kürt sorunu PKK'ye endekslenemez ve bir terör olayı gibi gösterilemez. Bu sorun ancak, çağdaş örneklere uygun biçimde, Kürt halkının temel hakları tanınarak çözülebilir." dedi.

Burkay'ın 'Barışa ulaşmanın yolu' başlıklı yazısı şöyle:

"Kürt sorunuyla ilgili olarak kamuoyunda bir hayli umut yaratan "barış ve çözüm" sürecinden yeniden savaş ortamına geldik.

Bu duruma bir anda gelinmediğini, ülkede ve bölgedeki son gelişmelerle birlikte şu anda yaşananların hiç de şaşırtıcı olmadığını söyleyebiliriz.

Temel neden zaman zaman çözülüyormuş gibi gösterilen, ama bir türlü çözülmeyen Kürt sorunudur.

Öcalan'ın Suriye'den çıkarılıp Türkiye'ye getirilişinden sonra yaşanan, zaman zaman çatışmalı, zaman zaman "barışmalı" döneme bir göz gezdirelim.

Öcalan, yargılama sürecinde pişman olduğunu, devlete hizmete hazır olduğunu, silahları susturacaklarını ve bir daha ellerine almayacaklarını söyledi. Bunun ötesinde o güne kadar dile getirdiği siyasi taleplerinden 180 derece dönüş yaptı, "Ne bağımsızlık, ne federasyon, ne otonomi istiyorum, bunlar modası geçmiş ilkel taleplerdir." dedi, "demokratik cumhuriyeti" ve Kemalizm'i savunur oldu. PKK'nin adını bile terk etti, bir barış güvercini kesildi.

PKK de bütün bunlara uydu. İstek üzerine silahlı güçlerini sınır ötesine, Güney Kürdistan'a taşıdı. Tümüyle bırakmaya da hazırdı; ama ilginçtir, devlet bunu istemedi. Öcalan artık elimde ve emrimde, PKK de Öcalan ne istiyorsa yapmakta diye düşündü. Öyle olunca da, PKK'yi bitirmektense, o zamanki başbakan Ecevit'in ünlü deyişiyle, "Herkes kullanıyor, biz neden kullanmayalım?!." diye düşündü.

Diğer bir deyişle devlet, Öcalan'ı bir sihirli değnek gibi gördü ve onun eliyle Kürt ulusal hareketini tümden pasifize etmeyi planladı. Böylece Kürt sorunu bitmiş olacaktı… Hesap buydu.

PKK gerçekten de 4-5 yıl süreyle tek kurşun sıkmadı. Ama kontroldeki Öcalan ve PKK daha sonra iç iktidar kavgalarına alet edildi.

Kemalist-militarist kesim, AK Parti'nin 2002'de iktidara gelişini önleyemeyince, 12 Mart ve 12 Eylül öncesine benzer biçimde ortamı gerip bir darbe zemini yaratmaya yöneldi ve bu arada kontroldeki bazı güçleri harekete geçirdi. 2004'te İmralı'dan gönderilen direktifle PKK de savaş konumuna geçirildi, yeniden bölgede çatışmalar başladı.

Ne var ki bu kez iç ve dış koşullar uygun değildi ve cuntacılar hedeflerine ulaşmadılar. AK Parti, oynanan oyunu gördü ve Kürt halkını yanına çekmeye çalışan bir pozisyon aldı. 2009 ilkbaharında Cumhurbaşkanı Gül, "Ortam Kürt sorununun çözümü için uygun, devlet kurumları arasında uyum var." dedi. Bunu Başbakan Erdoğan'ın benzer açıklamaları izledi. Böylece kamuoyunda olumlu bir hava ve umutlar oluştu.

Ne var ki AK Parti'nin de çözüme yönelik ciddi, kapsamlı bir projesi yoktu. Hele bu arada darbe tehditlerini savuşturup cuntacı kesimi, Balyoz ve Ergenekon davaları gibi yargılama süreçleriyle etkisizleştirdikten ve İmralı üzerinde de denetim kurduktan sonra, artık düze çıktığını düşündü ve bu konudaki reformcu barutu tükendi; yeniden "Kürt sorunu yoktur, bitmiştir" noktasına geldi. Bu kez de kendisi Öcalan'ı bir sihirli değnek gibi kullanabileceğini ve bunun her şeye yeteceğini sandı.

2013 ilkbaharında başlatılan "çözüm ve barış süreci" gerçekte bir çözüm süreci değildi, sadece PKK'ye silah bıraktırmayı amaçlamıştı. Ama bu bile başarılamadı. Eğer her şey denetim atındaki Öcalan'la bitse başarılabilirdi. Ama devrede başka etkenler ve aktörler vardı. Suriye'deki gelişmeler onlara yenilerini ekledi. İçeride ve dışarıda çözüm ve barış sürecine karşı olanlar, ortamı gerdiler. 7 Haziran seçimleri öncesi başlayan provokasyonlar birbirini izledi. Hükümet de krizi yönetemeyince, hatta çeşitli biçimlerde gerilime katkıda bulununca ok yaydan çıktı, bir kez daha bölge yangın alanına döndü.

Bu elbet kötüye doğru bir gidiş. Kürt sorununu adil şekilde çözmeyi ve çağdaş standartlarda bir demokratikleşmeyi başaramayınca, ülkemiz Suriye benzeri bir batağa sürüklenmekte.

PKK'nin Kürt halkı için dişe dokunur bir hak talebi yok. Buna rağmen ne için, kim için savaştığı izaha muhtaç. Devlet ve gelip geçen hükümetler ise –AK Parti de dahil- Kürt sorununu eşit haklar temelinde, adil biçimde çözme iradesini gösteremediler.

Kürt sorunu PKK'ye endekslenemez ve bir terör olayı gibi gösterilemez. Bu sorun ancak, çağdaş örneklere uygun biçimde, Kürt halkının temel hakları tanınarak çözülebilir. İnsanlarımızın özgürlüğe ve ülkenin barışa ulaşmasının yolu budur." CİHAN
13 Ocak 2016 09:44
DİĞER HABERLER