Samanyolu ve MC Tv’nin ekran yüzü ve ana haber bülteni sunucusu Kemal Gülen'in köşe yazısı
KEMAL GÜLEN
2023’ü bitirirken Kuzey Amerika’da yıllardır yapılan kış kamplarından birkaçına iştirak ettim. Okudum, dinledim ve kısa süreli de olsa, bazı müzakerelere katıldım. Haberci kimliğimle tanındığımdan böyle kamplardan ne zaman davet alsam, gideceğim ortamı kısır gündemin lüzumsuz tartışmalarına boğarım endişesi taşırım hep. Seyirciler-okurlar, bir yolunu bulur hemen bir siyaset gündemi açar ben de konuşmaktan kaçamam, böylece arzu edilen manevi atmosferi bozarım diye tir tir titrerim.
Ancak bu kez öyle olmadı, bir hafta boyunca neredeyse hiç siyaset ve kısır politika konuşmadık; tefekkür ve tezekkür ile Marifetullah ve Muhabbetullah yolunda adımlar atıldı ve karınca-kararınca onlara iştirak ettim. İyi ki etmişim, böylece aklım rahat, ruhum dingin ve vicdânım hüşyâr bir şekilde tamamladım bu yolcuğu.
Kanada Ottowa’dan başlayan seyehat, Toronto, Calgary ve Vancouver ile devam etti.. ABD’nin batı sınırında Seattle kamplarında Prof. Dr. Suat Yıldırım hocamızla karşılaştım. Son durağımız Victoria adası oldu; birlikte kısa bir şehir turu attık ve okyanusa sırtını verip Kuzey Amerika kıtasını şer dalgalara karşı korumaya azmetmiş alperenlerle birkaç saat vakit geçirdik.
Sadece katıldığım şehirlerde değil, Ottawa, Edmenton, Kingston ve Montreal gibi birçok şehrin hizmet gönüllüleri de ya bir otelde veya bir kültür merkezinin salonunda toplanmış, doyasıya kış kamplarının tadını çıkarıyordu. Sohbet-i cânân sularından kana kana içiyor, kitaba doyuyor, gece ibadetleriyle yollarını aydınlatıyor, beş vakit namazda omuz omuza verdikleri kardeşleriyle bir ömür yol yürümeye bir kez daha söz veriyordu.
Mekanlar farklı, insanlar farklıydı ama her yere hâkim olan aynı ruhtu. Yediden yetmişe herkes katıldığı bir önceki kampın ağızda ve gönüllerde bıraktığı lezzeti aramaya gelmişti. Toplu kılınan namazlar, uzun uzun yapılan tesbihat ve dualar, çay ve yemek muhabbetleri ve uzmanlardan sohbetler, tazelenen veya yeni kurulan dostluklar; mütebessim çehreler, çocuklardaki heyecan, gençlerdeki merak, çevredeki düzen, tertip ve ahenk sadece benim dikkatimi çekmedi, otel çalışanları ve diğer misafirlerin de merakını uyandırmıştı ki; gelip sessizce seyredenler, aralarda sorular sorup dertlerimizle dertlenenler hiç de az değildi.
Suat Yıldırım hocam da birkaç kampa katılarak hem eski dostlarıyla hasbihal etme, yeni kuşakları da tanıma fırsatı bulmuştu. Evinden uçakla altı saat uzaktaki şehirlerden gelen davetlere bile yaşına ve hastalıklarına aldırmadan “evet’ demiş, kış şartlarında yolculuk meşakkatini göze almış ve bu “zamanın altın dilimlerini” arkadaşlarla geçirmek için yola revân olmuştu.
Kamplarda sabah 6 gibi teheccüt ile başlayan program gece geç saatlere kadar devam etti ve Suat hocam hiçbirini kaçırmadı, gözünü kırpmadı, bir abide gibi yerini korudu; talebesi sayılabilecek insanlardan öğreneceği çok şey yoktu belki, yine de O, ibadet neşvesiyle dinlemeye devam etti, sorulara cevap verdi. Bunları yaparken hiç yüksünmedi, hatta “benim ihtiyacım var, bu ortamları çok özledim” diyerek insanları yüreklendirdi.
Üç sene önce yine bu aylarda, daha çetin kış şartlarında Suat hocamla benzer bir yolculuk yapmıştık. Şartlar ağırlaştıkça kendisine “gitmeyelim efendim, uçaklar ertelendi, hatta iptal edildi, dönelim” dedikçe, O “Kemal bey, arkadaşlar bizi bekler” diyerek, yarı şaka yarı ciddi bu önerilerimi nazikçe savdı ve bir saatlik sohbet için 24 saatlik seyahati göze aldı. Sadakat, vefa ve davete icabetteki bu incelik, adanmış bir ruhun nadide özellikleriydi. Onunla aynı ortamı paylaşmak bile bereket kaynağı iken, üstelik bir de Kur’an ve hayat merkezli sohbetlerinden istifade etmek nasip oldu.
Malum sürece kurban edilen üniversitelerden birinin rektörü Prof. Dr. Ö. O. hocam da üç gün boyunca yerinden hiç kalkmadan programların her anını dikkatli bir şekilde takip etti. Yoruldunuz veya lütfen erken yatın teklifimizi tatlı sert uyarıyla geri çevirdi ve “ben de çok özlemişim böylesi atmosferi” diyerek, takdirlerini ifade etti.
Peygamber kıssalarını yeni ve farklı bakış açılarıyla anlatan konuşmacıdan tutun sağlıklı evlilik reçeteleri sunan uzmana, Hz. Peygamber’in hayatından kesitlerle günümüze ışık tutan kıymetli yazardan, Esmâ-i İlâhiye’nin kalplerdeki tecellilerini anlatan gönül yapıcılara kadar, sahne çok zengin ve bereketliydi.
Bir başka salonda gençlerle baş başa sohbet eden mentörler (rehber üniversite öğrencileri), diğerinde, daha küçüklere temel eğitim veren abi ve ablalar, vakti geldiğinde yemek ve çay servislerine yardım eden amca ve teyzeler; sanki arkalarında yaralı bir memleket yokmuş, bir enkazdan çıkıp gelmemişler gibi, sanki sevdikleri haksız yere hapis yatmıyormuş, sanki meşakkatli bir yolculuğun çileli yolcuları değillermiş gibi, ümit ve hasret iç içe yolculuklarına devam ediyordu.
Herkes “çay koy keçeli” heyecanı ve yüksek motivasyonla işini yapıyor; okuyor, kılıyor, dua ediyor, dinliyor ve müzakerelere iştirak ediyordu.
Evet, özlemişlerdi böyle sohbet-i cânânları, özlemiştik genç-yaşlı bir camii avlusunda sarılıp bayramlaşmayı.. özlediler abilerini-ablalarını sahnede görmeyi ve onlarla hasbihal etmeyi.. ve hepimiz özlemiştik, tıpkı Süleymaniye’de, tıpkı Şadırvan’daki gibi, kürsüden gönüllere seslenen beyan kahramanın sesini.
Herkes bir nebze de olsa özlem giderdi, bir sonraki kampa kadar enerji, muhabbet, aşk ve şevk depoladı ve kaldıkları yerden devam etmek üzere yola koyuldular.
Ne güzel günlerdi o günler ya Râb!