Aslında her cümle, kişiye, zamana ve mekâna göre farklı etki yapıyor. Dün okuyup anlamadığımız bir cümle bugün bizi yerimizden zıplatabiliyor. Sözün etki gücünü, söz ve söyleyen kadar ihtiyaçlarımız ve halet-i ruhiyemiz de belirliyor.
Kamp‘tan notlar pekçok ihtiyaca ciddi bir çözüm sunuyor belki; ancak altında imza bile bulunmayan bu güzel söz dizini, gerçekten Kamp Notları mı, bir derleme mi, ne zaman söylenmiş, kime ve ne için söylenmiş, hatta ne kadar yeni veya bizzat ve bire bir Fethullah Gülen Hocaefendi’nin cümleleri mi bu bile belli değil.. İçerisinde bunlar ve benzeri bir çok soru da barındırıyor.
Hani bir fıkra var, bir köy kahvehanesinde uzun kış geceleri herkes bir fıkra anlatıyor. Bir süre sonra fıkra anlatmak insanları yoruyor; çünkü hep aynı fıkralar dönüp-dönüyor sohbetlerde. Fıkralara birer numara veriyorlar. Kim sohbetin gidişatına göre neyi anlatmak istiyorsa bir numara söylüyor ve kahvehane milletinin zihninde o fıkra beliriyor, ya gülüyor veya hüzünleniyorlar. Günün birinde bir yolcu düşüyor bu numaralı fıkra kahvehanesine. Sıra kendisine gelince en komik fıkranın numarasını söyleyip tepkiyi bekliyor. Hiç kimse gülmüyor. Misafir tam bir şok yaşıyor, kısık sesiyle “ama biraz önce şu şapkalı emmi bu numarayı söylediğinde çok gülmüştünüz, ne oldu şimdi.” İçlerinden biri cevap veriyor; anlatmadan anlatmaya fark var birader.
Biz buna me’hazin kudsiyeti diyoruz. Taş yerinde ağırdır veya söyleyene değil söyletene bak gibi, sözün kaynağının önemini anlatan atasözlerimiz de vardır. Sözün etkisi söyleyene göre farklı tepkiye yol açabiliyor. Söz bizzat Hocaefendi’den çıktıysa akan sular durur, ancak bir misafir onun sözlerini aklında kaldığı kadarıyla paylaşıyorsa onu da bilmek okurun hakkı. Dolayısıyla imzasız Kamp Notları güvene zarar verdiği gibi farklı komplikasyonlara da yol açabiliyor. Bu endişeyi gidermenin bir yolu, not alma konusunda yetkili ve titiz isimlerin bu izlenimleri paylaşırken altına imzalarını koyması olabilir. Böylece Kırık Testi gibi kitapların oluşumu için hazırlanan notlarla kişisel notlar birbirinden ayrılmış olur.
Kamptan Notlar başlığı, çoğunlukla Hocaefendi’nin en yeni sözleri veya yakın tarihli sohbetlerinde misafirlerle paylaştığı taze düşünceleri gibi bir imaj taşıyor. Mezkûr notları okuduğumda kamptan birkaç dostu aradım ve gördüm ki bazı sözler mana olarak yakın olmakla birlikte cümlelerin bazıları ne lafız ne mana olarak ona ait değil. Hatta bazı kelimeler de sanki yanlış yazılmış. Ayrıca son haftalardaki notlar da değilmiş; eski notlardan bir derleme gibi duruyor dedi dostum. Yazan veya paylaşan iyi niyetli olabilir; ancak Hocaefendi’ye ait olmayan bir cümleyi O’na atfetmek, en basit ifade ile kişisel hukuka tecavüz olduğu gibi bazen yanlış anlam ve algılara yol açıp, daha geniş bir kitlenin hakkını ihlal bile sayılabilir.
Geçmiş yıllarda Kestane Kampı’nı ziyaretimizde duvarlarda iki not dikkatimi çekmişti; birincisi meâlen “Kampta geçirdiğiniz sürece aktüaliteden uzak durun, vaktinizi dua, namaz, zikir, fikir, tefekkür ve sohbet-i cânanla değerlendirin”; ikincisi ise, “lütfen Hocaefendi’nin sohbetlerinde not tutmayın”. Önceleri bunu biraz garipsemiş ve “kendinizi yazmakla meşgul etmeyin, sohbetin insibağına bırakın ve latifeleriniz bile ıslansın bu yağmurdan” gibi bir manası olabileceğini düşünmüştüm; daha sonra bu haklı uyarının başka ve ciddî gerekçelere dayandığını anladım. Meselâ sohbet sırasında not tutan ve arkadaşlarına dağıtan bir misafirin, “ İ’sâr ruhunu yeşertmeliyiz” cümlesini, hâşâ “İsa’nın ruhunu yeşertmeliyiz’ şeklinde nakletmesi, küçük çaplı bir kriz oluşturmuştu diye hatırlıyorum.
Demem o ki Kamp’ta not tutmak her yiğidin kârı değil erenler; ilim, irfan, tecrübe ve her şeyden önce Hocaefendi’nin literatürüne hakimiyet gerektiriyor.
Bazı zaman konu öyle ağır, sohbet öyle derin, literatür öyle farklı oluyor ki, adeta cümleler misafirlerin beynini yakıp geçiyor; işin ehli insanlar bile ancak birkaç satır not tutabiliyor.
Eski sohbetlerinden birinde Hocaefendi’nin meâlen “lütfen beni anlatmayın, beni anlatıyorum derken aslında kendinizi anlatıyorsunuz” dediğini hatırlıyorum.
Bir taraftan, söz ve fiilleri ile bu hizmetin teori ve pratiğini yansıtan Hocaefendi’yi anlamak ve anlatmak, diğer taraftan bu ve benzeri türden O’na ait zannedilen hatıra ve sözlerle onun hakkına girme mes’uliyeti arasında sıkışıp kalmak.
Yine son günlerde eski sohbetlerinden dinlediğim bir bölüm beni yine tedirgin etti: “Beni yeğenim hatta kardeşim bile ne kadar tanıyabilir ki, beni değil, lütfen Efendimiz’i (SAV), hak ve hakikatleri anlatın.”
Bütün bunların yanında, Elhamdulillah ve zaten kendileri hayatta.. mesajlarını yazılı ve sözlü tüm imkanlarla sevenlerine iletebiliyor.. ve her şeyden önemlisi, onlarca yıldan beri Hocaefendi’nin günlük programını takip eden, sohbetlerini kaydeden, en taze ve en doğru mesajları ilk elden bizlerle paylaşan, pek çok zenginliği ve kıymetli arşivi ile
https://herkul.org/ sitesi var.
Herkül ekibini yakından tanıdım; sevenleri ile Hocaefendi arasındaki bağları güçlü tutmaya çalışan, önemli hiç bir şeyi gözden kaçırmamaya azamî dikkat sarf eden, yıllarca kendisine talebelik yapmış veya yanında-yakınında bulunmuş, ehliyet ve liyâkat sahibi birikimli arkadaşlar. Ekip olarak da teknik açıdan da güçlü ve yeterliler.. özel bir ofisleri, kamera, ses kayıt cihazları, hatta küçük bir dronları bile var.. ve Hocaefendi’yi ve misafirleri çok rahatsız etmeden, günlük tüm programı takip ediyor, not tutuyor, video/fotoğraf çekiyor ve gerek kampa, gerek Hocaefendi’ye dair en yeni haberleri ve sohbetleri, resmi web sitesi ile sosyal medya hesaplarından anında paylaşıyorlar.
Başka notlara hâcet ve ihtiyaç bırakmıyorlar yani..
Bu faslı bahse dair güzel bir öneriyle kapatayım; bu ses kayıtları ve sohbetlerden derlenen Kırık Testi serisinin en yeni kitabı “Işık-Karanlık Devr-i Dâimi” başlığı altında yayınlandı.. ve kuşkusuz bizzat Hocaefendi’nin tashih ettiği kaynak eserlerden biri olarak kütüphanelerimizde yerini aldı. Son notları okumak arzu edenler, Kampa ve Hocaefendi’ye dâir merakı olanlar elini çabuk tutsun lütfen, vesselam..