Günümüzde İslam dünyasına bakıldığında neredeyse bütün Irak Kerbela olmuştur. Peki bugün, yani 10. Muharrem'de meydana gelen ve tarihin en büyük cinayetlerinden olan Hz Hüseyin'in şehit edildiği Kerbela hadisesi nasıl vuku buldu?
Salih Doğru / samanyoluhaber.com
TARİHÎ KERBELA OLAYINDAN GÜNÜMÜZDEKİ KERBELALARA
Kebela olayı İslam tarihinin en acıklı, en dramatik sayfalarından biridir. Bu olayda Resul-i Ekrem’in (s.a.s) sevgili torunu Hz. Hüseyin ve beraberindeki yetmiş dolayındaki yârânı, önce nehir ile irtibatı kesilerek susuz bırakılmış, ardından Kerbela meydanında acımasızca şehit edilmiştir.
Kaynakların yansıttığına göre olay kısaca şöyle vuku bulmuştur: Muaviye’nin ölümünden sonra iktidar koltuğuna oturan Yezid en büyük siyasi rakip olarak gördüğü Hz. Hüseyin’in biata mecbur edilmesi için Medine valisine ağır talimatlar göndermiştir. Şiddete maruz kalmaktan çekinen Hz. Hüseyin Medine’yi terk edip Mekke’ye gelmiştir. Bu arada Kufeliler’den kendisini ısrarla Kufe’ye davet eden mektuplar almıştır. Yaptığı istişarelerde sahabenin ileri gelenleri Kufelilere güvenilemeyeceğini, Hicaz bölgesinde kalmasının uygun olacağını söylemişlerse de o, yerinde incelemelerde bulunmak üzere amcasının oğlu Müslim b. Akil’i Kufe’ye göndermiştir. Kufeliler Müslim’i büyük bir coşkuyla karşılamış, binlerce kişi Hüseyin adına Müslim’e biatını bildirmişlerdir. Müslim de bu olumlu gelişmeleri Hz. Hüseyin’e iletmiş, o da aile efradının da dahil olduğu küçük bir müfreze ile yola çıkmıştır.
Kufe’de kendi aleyhine gelişen olaylardan haberdar olan Yezid sert tedbirler almadığı gerekçesiyle Kufe valisini görevden alıp yerine katılığı ile bilinen Ubeydullah b. Ziyad’ı atamıştır. Göreve başlar başlamaz Ubeydullah şehrin ileri gelenlerini toplayarak sert bir konuşma yapmış, mevcut otoriteye itaat edenlerin iyiliklerinin karşılığını göreceklerini, karşı çıkanların ise en ağır cezalara çarptırılacaklarını ifade etmiştir. Çok geçmeden valinin bu tehdidi sonuç vermiş, Müslim’e destek veren insanlar birer birer yanından uzaklaşmaya başlamıştır. Zorda kalan Müslim, Hâni b. Urve’nin evine çekilmiş, iki yüzlü bir kişinin haber vermesiyle Ubeydullah’ın adamları Hânî’yi sıkıştırmış, darb edip hapse atmış, sonra da öldürmüştür. Bunun üzerine Müslim muhalefetini açıkça yapmaya karar vermiş, ne var ki valinin ve çevresinin tehditlerine boyun eğen halk Müslim’i yalnız bırakmış, o da etrafında kalan 30 kadar kişiyle birlikte şehit edilmiştir.
Müslim’in başına gelenleri yolda öğrenen Hz. Hüseyin devam etme ya da geri dönme konusunda istişarelerde bulunmuş, bilhassa Müslim’in çocuklarının ısrarıyla devam etme kararı almıştır. Nihayet bugün Kerbela diye anılan yere gelince Hür b. Yezid komutasında öncü birlik tarafından durdurulmuştur. Yakındaki su kanalından su almaları da engellenmiştir. Gelişmeleri takip eden Ubeydullah başka bir görev için hazırlanmış olan Ömer b. Sa’d komutasındaki birliği buraya yönlendirmek istemiş, İbn Sa’d’ın tereddüdünü görünce, bunu yapmaması halinde Rey valisi olmayacağını söylemiş, o da valilik makamını kaçırmamak için bu teklife evet demiştir. Ömer b. Sa’d beraberindeki kuvvetle Hz. Hüseyin’i ve çevresindekileri kuşatmış, birliğin su ile irtibatını kesmiş, Hz. Hüseyin ile bazı görüşmeler gerçekleştirmiştir. Bu görüşmelerde Hz. Hüseyin, geri dönmesine izin verilmesini, yahut sınır bölgelerinde fetihlerle meşgul olmasına imkan tanınmasını, yahut Şam’a giderek doğrudan Yezid ile görüşmesinin sağlanmasını talep etmişse, Ubeydullah’dan gelen mesajlar çerçevesinde bunlar reddedilmiş; önünde biat etmesi ya da öldürülmesi dışında seçenek olmadığı ifade edilmiştir. Nihayet hicri 61 yılının 10 Muharrem’inde (miladi 10 Ekim 680) savaş düzeni alınmış, Hz. Hüseyin Şam ordusuna karşı yaptığı konuşmada masum olduğunu, kan dökmemeleri gerektiğini ifade etmiştir. Bu esnada Hür b. Yezid, Hz. Hüseyin’in haklı olduğunu teslim ederek saf değiştirmiş ve onun yanında yer almıştır. Saldırı başladıktan sonra Hz. Hüseyin’in etrafındaki şahsiyetler birer birer şehit edilmiştir. Sonunda muhterisler grup olarak Hz. Hüseyin’in üzerine yürümüş, önce onu atından düşürmüş, sonra mızraklarla yaralamış, sonra kılıç darbeleriyle mübarek başını gövdesinden ayırarak şehit etmişlerdir. Böylece tarihin en büyük cinayetlerinden biri irtikap edilmiştir.
Peki Kerbela olayı, bu büyük vahşet, bu ciğer yakan olay bitmiş midir? Bu olayla birlikte zulüm, haksızlık, mazlumların malına-canına saldırı sona ermiş midir? Heyhat… Heyhat ki heyhat… Daha bu olayın ardından bir yıl geçmeden “Harre olayı” ile başlayan yeni Kerbelalar tarih boyunca devam etmiştir.
Günümüzde İslam dünyasına bakıldığında neredeyse bütün Irak Kerbela olmuştur. Saddam’ın devrilmesinden bu yana ölenlerin sayısı bir buçuk milyona yaklaşmıştır. Suriye’de 2011’den bu yana geçen sürede –milyonlarca mültecinin yaşadığı dram bir tarafa-, canından olanların sayısı altı yüz bini geçmiştir. Yemen’de İran destekli Hûsîlerle Suud destekli güçler arasındaki iç savaşta açlık, susuzluk, toplu hastalıklar, çocuk katliamları ile ilgili dramlar yürek yakıcı boyutlara ulaşmıştır.
Türkiye’de, söylemleriyle değil dünyanın dört bir tarafındaki mensuplarının samimi yaşayışları ve eylemleri ile “sevgi, kardeşlik, dostluk” diyen bir sosyal gruba yapılan “cadı avı”nın bazı yönleri ile yeni bir Kerbela olmuştur. On binlerce insanın hiçbir dahli olmadığı bir “darbe girişimi” bahanesiyle kamu kurumlarından ihraç edilerek –bir bakıma- açlık ve susuzluğa mahkum edilmesi, itibarları yok edilerek “sivil bir ölüme terk edilmesi”, masum oldukları yüzde yüz sabit öğretmenlerin, kadınların, çocukların… zindanlara tıkılması, zindanlarda mahiyeti meçhul ölümlerin gerçekleşmesi Kerbela faciasının bazı sahnelerini birebir çağrıştıran mahiyete bürünmüştür.
Evet, İslam dünyasında bugün de çeşitli ölçeklerde zulümler irtikap edilmekte, türlü Kerbela olayları yaşanmaktadır. Şunu unutmamak gerekir: Zalimler dünyada ve ahirette ebedi hüsrana uğrayacak; mazlumlar ve masumlar ebedi kazancın sahibi kılınacaklardır.
Allah zulmetmekten de, zulme uğramaktan da, zalimlerin safında yer almaktan da muhafaza etsin.