''Kur’an-ı Kerim’de “Keşke… Keşke…” deyip dövünenlerin sözlerinden bahsediliyor…''
Safvet Senih / samanyoluhaber.com
Cenab-ı Hak, pişmanlıklarla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
“Kim Rahman’ın hikmetlerle dolu ders olarak gönderdiği Kur’an’ı göz ardı ederse, Biz de ona bir şeytan sardırırız; artık o, ona arkadaş olur. Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar, ama onlar kendilerinin hâlâ doğru yolda olduklarını sanırlar. Tâ ki, huzurumuza gelinceye kadar böyle devam eder. Huzurumuza çıktığında arkadaşına: ‘Keşke seninle aramız doğu ile batı arası kadar uzak olsaydı! Meğer sen ne kötü arkadaşmışsın!’ der. Allah buyurur: ‘Bu temenniniz bugün size hiçbir fayda vermez. Çünkü hayat boyunca, birlikte zulmettiniz. Burada da azabı birlikte çekeceksiniz.” (Zuhruf Suresi, 43/36-39)
Kur’an-ı Kerim’de işte bu mânada “Keşke… Keşke…” deyip dövünenlerin benzer sözlerinden bahsediliyor… “Pişmanlıklar Kuşağı” başlıklı yazısında da M. Fethullah Gülen Hocaefendi şunları ifade ediyor:
“Arkada bıraktığı günlere bakıp da pişmanlık duymayacak az insan vardır. İyiler, neden daha mükemmel olmadıklarını düşünerek; kötüler de, işledikleri fenalıkların yüz kızartıcı çirkinliklerini görerek hasret ve inkisar içinde iki büklüm olup inleyeceklerdir.
“Genç kuşakları ihmâl edip nefsaniliğin karanlık lâbirentlerinde yapayalnız bırakanlar, onların her gün biraz daha azmanlaşmalarına seyirci kalanlar… Kitleleri millî kültür ve millî düşünceden mahrum edenler, çekip onları şehevânilik bataklığında çürütenler… Fenaları ve fenalıklara yahşi çekip gününü gün etmek isteyenler, ülkenin dört bir yanına kozmopolitik tohumlarını saçarak millî şuur ve millî mefkûreyi öldürenler… Özünden ve ruh kökünden uzaklaşmayı marifet ve medeniyet sananlar, ilim yuvalarını bu Cehennem zakkumunun meşcereliği (ağaçlığı) haline getirenler… Yıllarca can alıcı hasımlarımızı dost bilip onlara dostluk türküleri söyleyenler, göz göre göre bütün değer hükümlerimizi yerle bir edip halihazırdaki şu hazin manzarayı hazırlayanlar… Cismanî ve bedenî hazlarını, her şeyin önüne geçirip çılgınlık ve hezeyana girenler; bunların haline imrenip, kelebeklerin kendilerini ateşlere attıkları gibi, gidip gidip levsiyata gömülenler… Medeniyet deyip çeşit çeşit yabancı düşünceye pey-çekenler; olup biten bunca şey karşısında bir kerecik olsun, irkilmeyen ve ürpermeyenler… En alttakiler, onların da altındakiler, en üsttekiler, onların da üstündekiler… Bir gün mutlaka ettiklerine nâdim olup ağlayacaklardır!.. Ne var ki, o günkü âh u enîn ve çığlıklar hiçbir işe yaramayacaktır.
“Çeşit çeşit nedamet düşüncelerinin bir sis gibi ortalığı sardığı o gün: ‘Keşke düşünce dünyamla bir çığlık olup her yanı sarsaydım; sarsaydım da bütün ölü gönüllere ruhumun ilhamlarını duyurabilseydim’ deyip dövünen ve pişmanlıklar içinde kıvranan çaplı ve çalımlı yüksek himmetlerin nedametleri duyulabileceği gibi; bütün bir hayat boyu, kayda değer hiçbir iş yapamamış, hiçbir fedakarlığa katlanamamış ve koskoca ömür sermayesini zâyi etmiş kimselerin de pişmanlıklarla inleyip şaşkın şaşkın sağa sola tosladıkları görülecektir.
“İhmallerin birer dev felâket halinde çevreyi sardığı, ekilen Cehennem tohumlarının başak bağladığı, dört bir tarafın kararıp gözlerin döndüğü ve yürekler acısı bu hazin manzaranın herkesi dâğidar edip dize getirdiği o gün ‘keşke’ diyecekler:
“Keşke, bugünleri dünden görebilsek ve bu felâketleri hazırlayan karanlık ruh ve karanlık çehreleri vaktinde sezebilseydik: sezebilseydik de, bugünkü çaresizliklere ve bu âh u efgana düşmeseydik!...
“Keşke, aldatıcı ruh ve mürüvvet bilmeyen bir kısım simalarla aramızda, aşılmaz dağlar bulunsaydı da hicranı bir dert, dostluğu bin hasret, vefasız bir güruh arkasına düşüp ömrümüzü zayi etmeseydik!..
“Keşke, sayduyulu, sağ düşünceli aydınlık yolun muhasebe insanları arasında yerimizi alabilseydik de hesapsızlığın bağrında gelişen bugünkü anaforlara kapılıp gitmeseydik!..
“Keşke, ilimlere dimağlarımızı, inanç hakikatleriyle de gönüllerimizi aydınlatarak Cenab-ı Hak ve O’nun şaşmaz şanlı Elçisi Ufuk İnsan’ın (S.A.S.) ak yoluna bağlılığımızı koruyabilseydik de ruhlarımızı saran şu bin bir hezeyan, gönüllerimizi dolduran şu iç içe gurbet ve yalnızlıkları görüp hissetmeseydik!..
“Keşke, ibret dolu sayfalarıyla mâziyi yâda getirip, onun aldatmayan ve aydınlatıcı derslerinden alacağımız feyizlerle, geçmişimize yaraşır bir parlak gelecek hazırlamaya muvaffak olabilseydik!..
“Evet, bugünkü her pişmanlık, dünkü İHMAL, dünkü umursamazlığın acı birer meyvesi olarak karşımıza çıktı. Yarınların da, acı-tatlı her türlü semeresiyle bugünün bağrında gelişip hazırlanmaktadır. Bu itibarladır ki, çok yakın bir gelecekte, milletçe ya ‘Keşke… Keşke…’ lerle kadere taşlar yağdırıp geçmişi hasretle anacağız yahut onu ve kahramanlarını hayırla yâd edip talihlerimize tebessümler yağdıracağız…” (Yitirilmiş Cennete Doğru, Pişmanlıklar Kuşağı)
Yarın defterler kapanıp Yüce Divanda hesap verirken pişman olacağımıza şimdiden etkin pişmanlık “tevbe-i nasûh” ile dönüş yapmamız; sırat-ı müstekîmden asla ayrılmamamız gerekiyor.