Kıbrıs için savaşmak

18 Temmuz 1974'te Kıbrıs'a çıkarma yapmıştık. Bugün gibi hatırlıyorum. Sabah namazından sonra Sinka marka radyoyu açtım, akşamdan Şam radyosu üzerinde kalmıştı. Suriyeli spiker gür, heyecanlı bir sesle ilk haberi veriyor, Arapçanın o muhteşem hitabet gücüyle şunları söylüyordu: "Bede'el harbu'l kebiyru fi Kıbrıs. Ve akamet et-tayyaratü ve debbabatü li musallahti'l kuvvat et Türki.." Spiker, Kıbrıs'ta büyük savaşın başladığını, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait savaş uçaklarının ve tanklarının Girne ve Magosa'ya çıkarma yaptıklarını söylüyordu. Spiker ağlıyordu. Aynı cümleleri birkaç defa tekrar ettikten sonra ikindi vakti Beni Ümeyye Camii'nde Türk ordusunun zaferi için dua edilip şehitler için mevlit okunacağını anons etti. Sonradan Kahire, Amman ve Beyrut radyolarından da aynı anonslar yapıldı. Türklerin Kıbrıs çıkarmasının niçin büyük bir heyecan dalgasına yol açtığını çok sonraları bana bilge bir Halepli yaşlı amca anlatacaktı. Kıbrıs çıkarması 1974'te yapılmıştı, bir sene önce Arap-İsrail savaşı yapılmış, bir kere daha bütün Batı-Hıristiyan alemi İsrail'in arkasında saf tutmuştu. Daha önemlisi, Müslüman dünyanın son 300 seneden sonra ilk defa Hıristiyan dünyanın elinden küçücük de olsa toprak almasıydı. Kıbrıs'ın bu açıdan büyük sembolik anlamı vardı. Sözü İslam-Batı arasındaki çatışmalı ilişkilere getirmek değil. Başka bir konuya değinmek istiyorum. Ama bir küçük anım daha var: Çıkarma başladığı gün yaşıtım olan Abdulaziz dayım, şehirler arası otobüste muavin olarak çalışıyordu. Haberleri Adana'da iken öğrenir ve otobüs şoförüne "Ben Mardin'e dönüp askerlik şubesine gideceğim" der. Şoför sebebini sorunca "Kıbrıs'a gönüllü gideceğim" cevabını verir. "Oğlum" der "Seni çağıran mı var?" deyince "Hayır, ama biz din ve namus için yaşamıyor muyuz?" cevabını verir. Acaba dayım Kur'an öğretiminin yasaklanmak istediği Kıbrıs'a bugün de gidip savaşmak ister mi? Kıbrıs'a gidip savaşan ve şimdi hayatını gazi olarak sürdüren bir başkasına, Hasan'a sordum. Hasan, vücudunda savaşta aldığı hasar dolayısıyla gurur duyan, beş vakit namazında Karagümrük'te yaşayan temiz bir Müslüman'dır. Gaziliği üstünde bir şeref nişanesi olarak taşır, evinin en görünür duvarını mushafla beraber gazilik madalyası süsler. Geçen seneden beri Kıbrıs'ta bir utanç verici olaylar yaşanıyor. Yaz Kur'an kurslarına kendini bilmez, dine ve Kur'an'a husumeti dinmeyen bir sendika üyeleri baskınlar düzenliyor, çocukları kollarından tutup dışarı çıkartıyor, çocuklarına Kur'an öğretmek isteyen aileler için "Bunlar Kıbrıs Türk'ü değil, Türkiye'den gelmiş işgalcilerdir." diyorlar. Ne utanç vericidir ki, Yunanistan'da Müslüman ailelere çocuklarına din ve Kur'an öğretmeleri için kolaylık sağlanıyor. Dahası Türkiye'de başörtülü kızlar ve kadınlar her kademede aşağılanıp sosyal hayatın dışına itilirken, Kıbrıs Rum Kesimi'nde ilkokullarda bile öğrenciler başörtülü olarak derslere girebiliyor. Rum Eğitim Bakanı Andreas Dimitriu'nun konuyla ilgili yaptığı açıklamayı, bizde başörtüsü yasağının arkasında inatla ve acımasızca duran bürokratların, özellikle CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun ibretle okumaları lazım: "Üniformalara okullar karar verir. Dini inançlar ise anayasanın koruması altındadır. Kıbrıs Rum Yönetimi dini özgürlüklere tam olarak saygı duymaktadır. Bakanlığımız tüm öğrencilerin insan haklarını korumakla yükümlüdür. Dini hoşgörü tartışmaya açık değildir, anne-babaların çocuklarını inançlarına göre yetiştirme hakları ellerinden alınamaz." En trajik soru şu: Kur'an ve başörtüsünün yasaklandığı Türk Kıbrıs'ta mı, yoksa özgür olduğu Rum Kıbrıs'ta mı yaşamak istersiniz? 1974'te Güneydoğu'da ve ülkenin her tarafında, Kıbrıs için savaşmak isteyen gönüllüler metrelerce askerlik şubesi kapılarında kuyruk tutmuştu. Bugün gazi Hasan "Kıbrıs'a gider miyim, emin değilim" diyor. Güneydoğu'nun sokakları intifadanın sürdüğü Filistin sokaklarına dönmüş bulunuyor. Beyler Mardinli Abdulaziz'i, Elazığlı Hasan'ı nasıl bu noktaya getirdiniz? Övünüyor musunuz?!.
14 Temmuz 2010 08:24
DİĞER HABERLER