Sedat Peker Kutlu Adalı cinayetinden sorumlu tuttuca Korkut Eken ismi yeniden gündeme geldi. Son yıllarda adı pek anılmasa da Eken ismi, devlet-mafya ilişkisinde kritik bir yerde durmaya devam ediyor.
Hikayesi 1974’teki Kıbrıs Harekatı ile başladı. 1996 yılında gerçekleşen Susurluk kazası sonra mafya ile girdiği karmaşık ilişkiler ve cinayetler ortalığa saçıldı. Açılan davada mahkûm oldu ve bir süre hapis yattı. O yıllarda işlenen Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı cinayetleri ile ilgili olarak Mafya lideri Sedat Peker’in açıklamaları ile tekrar gündeme geldi. Peker, Kutlu Adalı cinayetini Korkut Eken’in organize ettiğini iddia etti.
1963 yılında Kara Harp Okulu'na girdi. 1974’te Kıbrıs Harekâtına katıldı. Yaptığı hizmetlerden dolayı "Şerit Rozet beratı" ile ödüllendirildi. Dört yıl sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Özel Harp Dairesinde görev yapmaya başladı.
1984 yılında PKK’nın Eruh ve Şemdinli baskınlarının ardından Eruh ve Sason bölgelerinde görevlendirildi.
1987’de kendi isteğiyle askerlikten emekliye ayrıldı ve MİT’de Güvenlik Dairesi Başkan Yardımcısı olarak göreve başladı. Bir yıl sonra bu görevinden de ayrıldı. Mehmet Ağar’ın çağrısıyla 1993-1996 yılları arası Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Polis Özel Harekât Timleri'nin eğitiminde görev yaptı. “PKK ile mücadelede” gerekçesiyle Güneydoğu'daki bazı aşiretleri silahlandırıp örgütledi.
1996 yılında gerçekleşen Susurluk kazası sonra mafya ile girdiği karmaşık ilişkiler ve cinayetler ortalığa saçıldı. Açılan davada mahkûm oldu ve bir süre hapis yattı. O yıllarda işlenen Uğur Mumcu ve Kutlu Adalı cinayetleri ile ilgili olarak Mafya lideri Sedat Peker’in açıklamaları ile tekrar gündeme geldi. Peker, Kutlu Adalı cinayetini Korkut Eken’in organize ettiğini iddia etti.
Özel Tim'in mimarı
Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Harekât Daire Başkanlığı bünyesinde Özel Harekat Timleri 1986 yılında “PKK ile mücadele” amacıyla oluşturuldu. Time katılacaklar gönüllü polisler arasından seçildi. Bu gönüllülerin çoğunluğu MHP kökenliydi. Ankara Gölbaşı ve İzmir Urla'da eğitim gören seçilmiş polisler, Olağanüstü Hal ilan edilen Kürt bölgelerinde görevlendirildiler.
1993 yılından sonra, terörle mücadelede girilen yeni dönemde Özel Harekât timlerinin görevi artırıldı ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın isteği ile Özel Harekât timlerinin reorganizasyonunda Hüseyin Kocadağ'a görev verildi. Emniyet, yeni tim mensuplarının yetiştirilmesi için de Korkut Eken'i görevlendirdi.
Timlerin sayısı arttırıldı. Timler yalnızca Güneydoğu'da değil büyük kentlerde de görev yapmaya başladı.
Sayıları 7 bini bulan bu kuruluşun mensuplarının adı, zamanla uyuşturucu kaçakçılığı, rüşvet, adam kaçırma, fidye alma gibi kirli işlere karışmaya başladı. 1650 Özel timci hakkında soruşturma açıldı. Başta Ömer Lütfü Topal cinayeti ve Kürt kökenli uyuşturucu kaçakçılarının kaçırılıp öldürülmesinin özel timciler tarafından yapıldığı ortaya çıktı.
İkinci MİT raporundaki izler
2. MİT Raporunda anlatılanlara göre "faili meçhul cinayetler" devletin bilgisi dahilinde işlenmiş ve örtülmüştü. Tarık Ümit’i kaçıranlar İbrahim Şahin’e bağlı özel timcilerdi. MİT’ten gelen bilgilere göre, Ümit’in kaçırılışında Mehmet Ağar’ın haberi, Abdullah Çatlı’nın parmağı vardı. 28 Temmuz 1996’da, yani Susurluk yol kazasından yaklaşık 3 ay önce bir önemli cinayet daha işlenmişti. Kumar kralı Ömer Lütfü Topal, Tarık Ümit olayına adı karışan aynı özel timciler tarafından öldürülmüştü.
Ümit 12 Eylül döneminde Dündar Kılıç’ın yanında başladığı ajanlık işini büyütmüş çok taraflı çalışmayı bir kural haline getirmişti. Dündar Kılıç’ın ortağı olmasına rağmen, onun silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanıp yargılandığı mahkemede aleyhine tanıklık etti. Ancak Dündar Kılıç bu yargılamada beraat etti, Tarık Ümit’in kendisine "istihbarat amacıyla" yanaştığını anladı, öcünü kendine özgü yöntemlerle aldı. Mahkemenin sonuçlanmasından kısa bir süre sonra Tarık Ümit, 1986 yılında sevgilisi Füsun İnal ile Bebek Park Gazinosu’ndan çıkarken silahlı saldırıya uğrayarak dört yerinden vuruldu. Olaydan sonra yakalanan tetikçi Zekeriya Ülkücü’yü, Dündar Kılıç’ın kardeşi İbrahim Ali Kılıç’ın azmettirdiği ileri sürüldü. Ülkücü ise Ümit’i kendisini işten attığı için vurduğunu söyledi. Çok yaşamadı, Ümit’i vuran Ülkücü, yattığı cezaevinde öldü. Bu dünyanın "racon"u buydu.
Dündar Kılıç, Tarık Ümit’i kendisinin yanına yerleştiren kişinin MİT’çi Mehmet Eymür olduğunu öğrendi; bu yüzden başına gelenleri hep Eymür’den bildi. Düşmanlığını ve kinini ölene kadar arttırarak sürdürdü.
Çok taraflı muhbir Tarık Ümit bir süre sonra polise de çalışmaya başlamıştı. Ümit’in bu ilişkilerini Mehmet Eymür DGM’ye verdiği yedi sayfalık dilekçesinde şöyle anlattı: "Tarık Ümit, Korkut Yarbayın (Korkut Eken) teklifi doğrultusunda, birlikte Mehmet Ağar’ın makamına çıktı. Ağar’ın da ‘Bize katıl Ne istersen yapalım. Temizlik lazım.’ teklifini kabul etti. Tarık Ümit’in, 4 susturuculu Uzi silah ile yardımcısı ve kendisi için ABD ve İngiltere vizeleri bulunan iki yeşil pasaport talebi, aynı gün yerine getirildi. Vizeler için Mehmet Ağar büyükelçiliklere telefon açtı. Tarık Ümit, büyük Uzi’yi arabayla Nurettin Güven’e yolladı. Nurettin Güven, İngiltere’de yakalandı, ifadesinde Mehmet Ağar’ın bilgisi dâhilinde kendisine verilen yeşil pasaport için dahi gerçek açıklamada bulundu." Bütün bunlar, Dev-Sol lideri Dursun Karataş’ı yakalamak ve öldürmek içindi; eroin Karataş’a ulaştırılırken yeri saptanacaktı, iddia böyleydi. Ancak bu kılıf içinde yurtdışına çıkarılan uyuşturucular satılıp paraya çevriliyordu.
Bu kez yakalanmış olmakla birlikte, Ümit, bu ilişkilerini paraya ihale etmekte çok başarılı olmuştu. Kaybolduğunda geride bıraktığı mal varlığı inanılmazdı. Büyük paralara hükmediyordu; bunu çok taraflı çalışmasına borçluydu.
Çatlı ve ekibinin Ümit’i ihanetle suçladığı Eymür’ün bir dilekçesine de yansımıştı: "Abdullah Çatlı, birkaç kişinin daha (Tarık Ümit’in kaçırılması) konuyla ilgili olarak aradığını, ihanete hiç tahammül edemediğini, bu insanları da cezalandıracağını söyledi." 2. MİT Raporu’na göre benzer sözleri İbrahim Şahin de telefonda tekrarlamıştı. Sonunu hazırlayan şeyin bu “ihanet” olduğu açıktı.
Tarık Ümit’in Ağar’a bağlı ekip tarafından öldürülmesi, MİT’teki Eymür ekibi tarafından bir savaş nedeni sayılmış ve gereği yapılmak üzere hareket geçilmişti. Ümit’in kızı, aynı yöntemle onlarca cinayet işlediği söylenen babasının başına gelenleri gazetecilere anlatmıştı. Olayla ilgili haber şöyle: "Babası Tarık Ümit kaybolduğundan bu yana, yaklaşık bir buçuk yıl sessizliğini koruyan Hande Birinci sonunda bildiklerini anlatmaya karar verdi. İşte müthiş iddiaları:
1-Babam, Mehmet Ağar’ın emniyet genel müdürü olduğu dönemde kurulan, yönetimini Ağar’ın müşaviri Korkut Eken’in üstlendiği özel ekip tarafından öldürüldü.
2-Çünkü bu ekibin uyuşturucu ve haraç işine karıştığını açıklayacaktı...
3-Bunları bana MİT Daire Başkanı Mehmet Eymür anlattı. Savcılığa gidip Korkut Eken’in adını vermemi tavsiye etti. Resmi makamların kendisine sorması halinde cinayetle ilgili tüm bildiklerini açıklamaya hazır olduğunu söyledi...
4-Babamı önce sorgulayıp sonra öldürenler Abdullah Çatlı ile Özel Harekâttan Ziya ve Ayhan adlı polislerdi..."
Mehmet Eymür de İstanbul 6. No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde görülen Susurluk davasında benzer bilgiler aktarıyordu: "Kendisine yönelik eylem yapılacağından tedirgindi. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde Mehmet Ağar ve ekibinden, Abdullah Çatlı grubundan tedirgindi. Çatlı ve arkadaşlarının evinin etrafında araştırma yaptığını söyledi. Düzce’den özel bazı kişiler getirdiğini, birinin evi yakınında sebze satıcısı gibi yerleştiğini söyledi. Güvenlik için köpek almıştı."
Susurluğa giden yol
Tarık Ümit’in öldürülmesi Susurluk yol kazasına giden yolu da açmış oldu. Kamuoyu neler olduğunu anlamak için çabalarken Ağar’ın ezeli düşmanı Eymür yine yeni bir rapor için mesaiye başlamıştı bile. Ümit artık yoktu, rapora adı geçirilecekler arasında bu kez birinci rapor için birlikte ter döktüğü Korkut Eken de vardı.
Rapor tartışılırken, Türkiye’de birbirinden bağımsız gibi görünen olaylar da birbirine bağlanmaya başlanmıştı. Tarık Ümit cinayeti, sonradan bir başka olayla birlikte de anıldı. İstanbul Gazi Mahallesi’nde bir kahvehanenin taranması ile başlayan olayların sırrını açıklıyordu bu. Gazi olaylarının ardından bir gazete, provokasyonun ardından vatandaşların üzerine silah sıkanlar arasında çetenin özel timcilerinin de olduğunu saptadı. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı da böyle olması gerektiğini şu sözlerle anlatıyordu: "Burada hepimiz açısından yaşanan bazı soru işaretleri var. Ben bu olayları herhangi bir sol örgütün ya da illegal örgütün yaptığına inanmıyorum. Yani bu saldırıyı terörist gruplar yapmadı. Kimin yaptığına gelince, devlet denemez ama devletin içinde bazı kişiler var." Gazi Mahallesi’nde, yargısız infazlarda, adam kaçırıp boğazlamalarda, işkence hanelerde hep aynı ekip vardı.
1995 Mart’ı öncesinin olaylarını konu alan ikinci veya yeni MİT Raporu bu olayların özetiyle başlıyordu: "Emniyet Genel Müdürlüğünce PKK ve Dev-Sol’a karşı faaliyetler için kullanılıyor görüntüsü ile özel bir suç ekibi teşkil edilmiştir. Tehdit, gasp, haraç, uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet gibi suçların içinde olan bu grup genellikle eski ülkücülerden teşekkül etmiştir. Grup doğrudan Em. Gn. Md. Mehmet Ağar’a bağlı olup, Em.Gn.Müdür Müşaviri Korkut Eken tarafından sevk ve idare edilmektedir. Grup üyelerine Em.Gn.Müdürlüğünce ‘Polis’ hüviyeti ve ‘Yeşil Pasaport’ verilmiştir. Bahsi geçen grup, teröristlere karşı faaliyetlerde bulunma görünümünde Almanya, Hollanda, Belçika, Macaristan ve Azerbaycan’a gidip gelmekte, uyuşturucu kaçakçılığı yapmaktadırlar. Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Daire Başkanlığında görevli Polis Memurları, Ayhan Akça, Ziya ve Semih, bu grupla birlikte çalışmakta ve aynı zamanda grubun himayesini sağlamaktadır."
Çift taraflı çalıştıkları açığa çıkan muhbirler Askar Smitko ve Lazım Esmaeili adlı İranlılarla, bir başka muhbir Tarık Ümit’in öldürülmelerinden Ağar’ı ve örgütünü sorumlu gösteren rapor, 50 kişilik listede yer alan işadamlarının haraca bağlandığını da ileri sürüyordu.
Yattı, çıktı
Korkut Eken, 12 Şubat 2001'de İstanbul 6 No'lu DGM'de karara bağlanan “Susurluk Davası” kapsamında, "cürüm işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak ve bu teşekkülü yönetmek" suçundan 6 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edildi. Cezası kesinleşince polise teslim oldu. Suçsuz olduğunu savunan Eken, "Susurluk kazasının siyasi bir hesaplaşmanın sonucu olduğunu" savundu.
Aynı dava kapsamında, Özel Harekât Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin, 21 Şubat 2002 tarihinde yakalanarak 6 yıllık ağır hapis cezasının infazı amacıyla Metris Cezaevi'ne konulmuştu.