CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün bir grup gazeteciyle sohbet toplantısı düzenledi.
Pek çok konunun masaya yatırıldığı sohbette ağırlığı, seçim sonrası toplumun -en azından yarısındaki moral bozukluğu ve medyaya yönelik tehditlerin artması oluşturdu.
Cumhuriyet'ten Can Dündar'ın haberine
göre, Kılıçdaroğlu sohbete, seçimden hemen sonra ODTÜ’lü bir öğretmenin kendisine yolladığı mesajı anlatarak başladı. Sandık sonuçlarıyla morali bozulan öğretmen, “Çocuklarım için ağlıyorum” diyormuş.
Kılıçdaroğlu telefonla aramış kendisini:
“Ne yapalım, ülkeyi mi terk edelim” diye sormuş öğretmen...
Kılıçdaroğlu moral vermiş; böyle dönemlerde mücadelenin önemini anlatmış.
İstanbul’a geldiği uçakta, kendisini gören bazı yurttaşların da yılgınlıkla dert yandığını öğrendik.
‘Çok ağır bir cüret’
Aslında genel bir ruh halinin göstergesi bu tablo... Medyanın da bu bozgundan payını aldığına dair emareler çok...
Merkez medyaya diz çöktürme çabaları, artık açık tehdide dönüşmüş durumda...
Önceki gün Star gazetesi yazarı Cem Küçük’ün Aydın Doğan’a liste verip “Bunları kovmazsan bedelini ödersin. Seninle ilgili kararı ona göre vereceğiz” demesi ve yandaş medyadaki bazı kalemlerin hedef göstermeye başlaması Kılıçdaroğlu’nu öfkelendirmişti. Videodan izlediği bu sözleri “çok ağır bir cüret” diye niteledi. Konuyu Meclis’e taşıyacağını söyledi.
“Yönetime kin egemen olmaya başladı. Ülkeyi intikam duygusuyla yönetmeye kalkarsanız, felakete sürüklersiniz” dedi.
‘AVRUPA İKİYÜZLÜ DAVRANDI’
“Avrupa Birliği Komisyonu’nun İlerleme Raporu’nu açıklamayı seçim sonrasına ertelemesi çok yanlış oldu. İkiyüzlü bir duruş sergilediler. Kapalı kapılar ardında bize eleştirdikleri AKP’ye bu yöntemle destek verdiler.
Daha önce de (2010’daki) anayasa değişikliğinin demokratik bir reform getireceğini zannederek baskıcı bir yönetim oluşmasına, tek adam yönetimine destek olmuşlardı. O zaman uyarmıştım, işin aslını sonradan anladılar; ama atı alan Üsküdar’ı geçmişti artık...
Bunlar, Avrupa’nın etik değerleriyle bağdaşmıyor.
Demokrasinin katledilmesine dolaylı destek anlamı taşıyor.
AKP, şu anda uygar dünya içinde meşruiyet arayışı içinde... Bu yüzden her türlü tavizi verebilecek durumda. Avrupa bunun farkında olduğu için, durumdan istifade etmek istiyor.
Çok tehlikeli bir süreç bu.”
'ÖDÜN VERMEYİN DİK DURUN!'
“Başbakan Davutoğlu Batı’ya şirin görünmek için balkondan birlik beraberlik mesajları veriyor, ama havuz medyası intikam peşinde... Oradakiler ‘Patron biziz’ havasına girdiler. Yazarları, patronları tehdit ediyorlar.
O sözler demokrasiye indirilmiş bir darbedir.
Bir gazetecinin, meslektaşlarının kovulmasını istemesi, Cumhuriyet tarihinde örneği görülmemiş bir şeydir.
Göbels’çi bir rejimin başladığının kanıtıdır.
İsterdim ki bu sözlere önce, 78 milyonu kucaklama sözü veren Davutoğlu itiraz etsin. Balkon konuşmasında samimi olduğunu ispat etsin. Daha o konuşmanın mürekkebi kurumadan bir yandaş gazeteci çıkıyor, gazeteleri dizayn etmeye kalkışıyor.
İsterdim ki Davutoğlu çıksın, ‘Sen kim oluyorsun da böyle konuşuyorsun’ desin.
Tehdit edilen gazete patronunu aratıp sözlerini düzeltmesini istesin.
Şimdi Başbakan’a sormak lazım:
Bu kişi bu cesareti nereden, kimden alıyor?”
‘Seninle ilgili kararı biz vereceğiz’ diyen bu gazetecinin pozisyonu nedir?
Davutoğlu, balkonda söylediği sözlerle yüzde 100 çelişen bu sözlerin yanında mıdır, karşısında mı?
Bu sözler Davutoğlu tarafından söyletiliyorsa felakettir; kendisine rağmen Erdoğan tarafından söyletiliyorsa daha büyük felakettir.
Bunlar aynı zamanda Türkiye’yi itibarsızlaştıran tehditlerdir; cevabını bulmalıdır.
Yoksa bu tehditlerin, medyanın geri adım atmasını sağladığı gibi bir algı çıkabilir ortaya...
Önümüzdeki süreçte, baskının dozunu artıracaklarını görüyoruz. Basın ödün vererek değil, dik durarak bu baskıların üstesinden gelebilir.”
HİTLER’İN PROPAGANDA BAKANIYDI
Kılıçdaroğlu’nun “Göbels rejimi” diyerek atıfta bulunduğu Joseph Göbels (Goebbels), 1933 ile 1945 yılları arasında Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı yapmış Alman politikacı. Göbels, Adolf Hitler’in en yakınındakilerden ve en sadık yandaşlarından biriydi. Coşkulu ve enerjik hitabet yeteneği, sert anti-semitik görüşleri ile kitlesel propagandanın “Büyük Yalan” olarak bilinen tekniğini kullanmadaki ustalığıyla bilinirdi. “Eğer yeteri kadar büyük bir yalan söyler ve bunu sürekli tekrarlarsanız, halk önünde sonunda buna inanacaktır” sözleri de bir propaganda ustası olan Göbels’e atfedilir.
1933 yılında Nazilerin iktidara gelmelerinin ardından 13 Mart 1933’te Propaganda Bakanı olan Göbels’in ilk işlerinden biri Yahudiler ve Nazi karşıtı yazarlar tarafından yazılmış tüm kitapları Berlin’in Bebel Meydanı’nda yaktırmak oldu. Sonrasında giderek Almanya’daki bütün haber kaynakları üzerinde tam kontrol sağladı.