Kim bu emri veren iki general?

Kim bu emri veren iki general?
Fikri Sağlar, Özal suikastı, Kontrgerilla, Özel Kuvvetler'deki arama, ve Dazkırı'daki Kontrgerilla kampıyla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı.
Meclis Susurluk Komisyonu üyesi Fikri Sağlar: Suikasttan sonra İnönü ile Özal'ı ziyaret ettik. ‘Bu organize bir iş, kimin yaptığı biliniyor' dedi SHP Genel Sekreterliği ve TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu üyeliği döneminde kontrgerillanın ortaya çıkartılması, hayali ihracat soruşturmaları, Turgut Özal'ın ölümü gibi ülkenin gündemine damgasını vuran pek çok olay hakkında soru önergeleri veren ve bu olayların üzerine gidilmesi için fikri mücadelesini halen sürdüren Fikri Sağlar'la, 1990'ların karanlık atmosferi hakkında görüştük. Son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'la Dolmabahçe'de yaptığı görüşme nedeniyle davalık olan Sağlar, Taraf'ın sorularını yanıtladı. İsterseniz 1988'deki Özal suikastıyla başlayalım. Çünkü bu olay, 90'ların başında suikastlar yoluyla siyasilere karşı başlatılan tasfiye sürecinin önemli bir adımı olarak görülüyor. Kartal Demirağ'ın Turgut Özal'a karşı gerçekleştirdiği suikast girişimi gerçekten de önemlidir. Suikastın hemen ardından Genel Başkan Erdal İnönü ile birlikte Özal'ın yanına gittik. Parmağına dikiş atıyorlardı. Neler olduğunu sorduğumuzda bize “Bu organize bir iş. Kimlerin yaptığı aşağı yukarı biliniyor” dedi. Özal bu işin bir meczup tarafından yapılmış, münferit bir olay olmadığını daha o andan itibaren biliyordu. Daha sonra Kartal Demirağ yakalandı ve görgü tanıklarının ifadesine göre salonda kendisine yardım eden birisi daha vardı. Kim vardı Demirağ'ın arkasında? Mesela Kemal Horzum'un kendisine para yolladığı iddiaları var? Kemal Horzum'un adı Demirağ'ın ifadelerinde de geçiyor. Horzum'un Demirağ'a para yolladığı öğreniliyor. Horzum Emlak Bank'ı hortumlamak suçundan arandığı için İsviçre'ye kaçmıştı. Sonra İsviçre'den iadesi istendi. Adalet Bakanlığı yetkilileri, prosedüre uygun hareket etmediler ve iade gerçekleşmedi. Yoğun çabalar sonucu Horzum iade edildi. Horzum niçin Özal'ın öldürülmesini istemiş olabilir? Demirağ ifadesinde, Horzum'un Özal'ın kaçakçılığı önleme girişimlerinden rahatsız olduğu ve bu yüzden suikast girişimini desteklediğini söylemişti. Ama ben Özal'ın sigara ve içki ithalatını serbest bırakarak mafyanın tekerine çomak soktuğu tezine katılmıyorum. Bu olayda da yeraltı ekonomisinden beslenen güçlerin mücadelesi söz konusu diye düşünüyorum. Özal'ın bu güçlerle ilişkisi mi vardı? Horzum olayının basit bir olay olmadığını kanaatindeyim. Özal İsviçre'de Berber Yaşar gibi uluslararası mafya ile pazarlık yaptı. Bu pazarlık sonrasında hayali ihracat dediğimiz olgu ortaya çıktı. Ta kumarhanelerin açılmasına kadar giden bir süreç yaşandı. O dönemde iki defa hayali ihracat için Meclis Araştırma önerisi verdim. Maliye Bakanı Kaya Erdem ve Özal “Siz Türkiye'ye ihanet ediyorsunuz. Yine ülkeyi elli cente muhtaç edeceksiniz. Bu yolla Türkiye para geliyor siz buna engel oluyorsunuz” dediler. Bu olay sonrasında, ekonomik suç işlemiş herkes 100 bin lira vererek kurtuldu. Kimler zengin oldu? Bugün Özal döneminde zengin olan birçok isim o 100 bin lirayı ödeyenlerdir. Peki Meclis ve yargı Özal suikastıyla ilgili onca soruşturma yaptı, Demirağ'ın bağlantıları niçin ortaya çıkartılamadı? O sırada olayı soruşturan savcı ve bir gazeteci Afyon Dazkırı'da bir kontrgerilla kampının varlığını keşfediyorlar. Kartal Demirağ'ın da orada eğitim aldığı ortaya çıkıyor. Demirağ ülkü ocaklarında yetişmiş bir militan. İlk suçu da Dazkırı Kaymakamı'nı falçatayla yaralamak. İfadesinde kaymakamı dokuma kooperatif faaliyetlerinden ötürü komünist olduğu için yaraladığını söylüyor. Ama asıl nedenin uyuşturucu imalatı yaptığı gerekçesiyle Dazkırı'daki bir eczanenin kaymakamlıkça kapatılması olduğu raporlara yansıyor. Yani işin içinde uyuşturucu trafiği de var. Daha sonra hapse giriyor ama hapisten kaçırılıyor. Bu arada Kemal Horzum da Dazkırılı. Bu bilgilere ulaşan savcı ve gazeteci Ankara'ya geldiklerinde iki general tarafından çağrılıyor. Generaller “Devam etmeyin başınız ağrır” diyor. Özal'a da aktarılıyor bu olanlar. Özal gereğini yapın diyor ama mesele kapanıyor. Peki, kim bu generaller? Kemal Horzum'un içini boşalttığı Emlak Bank'ın Genel Müdürü Bülent Şemiler bu kişilerle ilgili bilgi getirecekti Meclis Araştırma Komisyonu'na. Sonra kendince şifreler işaretler koyarak birtakım belgeler getirdi. Ayak direkti ve açıklamadı bu isimleri. Eğer o gün bu işin üzerine gidebilseydik, bugünleri görmezdik. Birinin Org. Sabri Yirmibeşoğlu diğerinin de Özel Harp Dairesi komutanlarından Org. Kemal Yamak olduğu iddiaları var... Bu konuda kesin bir bilgim yok. Ancak ailesi, Özal'ın eceliyle ölmediğinden emin. Düşünün her gittiği yerde 15 arabayla dolaşan yanında tam teşekküllü bir hastane donanımıyla dolaşan biri Özal. Böylesine kontrol altında biri, cumartesi günü joking sonrası fenalık geçiriyor. Köşk'te doktor, ambulans yok. Kendisini taşıyan araç hastaneye giderken yolda adres değiştiriyor falan. Hacettepe Hastanesi'ne gittiğinde de kalbin durmuş olduğunu söylüyorlar. Bunlar doğal olarak kafalarda soru işaretleri doğuruyor. Özal Ailesi, bir bilgi ulaştırdı mı size? Ahmet Özal milletvekili olduğunda muayene için babasının öldüğü Hacettepe Hastanesi'ne gidiyor. Burada kan ve saç örneğini alıyorlar. Daha sonra bir telefon geliyor hastaneden. “Babanızın kan örneği bizde mevcut. İsterseniz örneği inceleyelim. Herhangi bir toksit madde var mı araştıralım” diyorlar. Kabul ediyor Ahmet. Resmen de başvuru yapıyorlar. Ancak daha sonra hastaneden gelen bir telefon, bir hemşirenin örnek tüplerini elinden düşürerek kırdığını söylüyor. Dediğim gibi, aile Özal'ın eceliyle ölmediğinden kesinlikle emin. Ben o dönem tüm bu bilgileri toplayarak bir araştırma önergesi verdim. Özal 1992'de Kaya Toperi ve Başyaveri Albay Arslan Güney'e bir Kürt raporu hazırlattığı ve bu raporun MGK gündemine getirildiği biliniyor. Özal'ın ölümünün bu raporla ilgisi olabilir mi? Olabilir elbette. 1993 yılı bu ülkenin tarihindeki en önemli yıllarından biridir. 24 ocakta Uğur Mumcu öldürüldü. 17 şubatta Eşref Bitlis'in uçağı düşüyor. 18 nisanda Özal ölüyor. Cumhurbaşkanı seçimleri derken 2 temmuzda Sivas katliamı oluyor. Çekiç Güç tartışmaları netlik kazanıyor. Hiram Abbas öldürülüyor. Bunlar rastlantı olamaz. Bu olaylar arasındaki bağlantı nedir? Hükümet değişti. Cumhurbaşkanı değişti. Ben 93 yılındaki bu suikastların ve provokasyonların da, bir tasfiye sürecinin adımları olduğunu düşünüyorum. Kim tasfiye edildi? Onların yerine kimler geldi? 1993 yılı, 90'ların başında alınan illegal mücadele konseptinin terörle mücadeleye hakim kılındığı, PKK ile mücadelenin en üst seviyeye geldiği bir dönemdi. O dönemde Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın, Cem Ersever gibi subayların yanında yanılmıyorsam iki de ABD'li general öldürüldü. Söz konusu tasfiye planıyla, Çiller gibi istenildiği gibi kullanılacak birinin başa gelmesi sağlanmıştır bir şekilde. Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'i hatırlayın. Atatürk ve Çiller resimli rozetle dolaşırdı. “O tak diye emreder, ben şak diye yaparım” der, bir dediğini iki etmezdi Çiller'in. Bitlis'in düşen uçağına binmekten vazgeçen albay Kazım Çillioğlu muydu? Evet, Bitlis'in uçağına binmeyen bir albay var. O albay da daha sonra intihar etti. Eşref Bitlis'in uçağının ilk düştüğü yere gelen de Cem Ersever. Önce o olay yerine geliyor. Yalnız mı bilmiyorum. Kaza mahalinde kalıyor bir süre. Siz de ciddi bir tehlike atlattınız mı? Özal'ın saldırıya uğradığı ANAP Kongresi'nden iki ay sonra SHP'nin de kongresi vardı. Kongreye beni ve Arif Sağ'ı vurmak üzere iki kişi gelmiş. Ama yapamamışlar. Bu kişiler daha sonra yakalandılar. Emniyetteki ifadelerinde iki kişi olduklarını belirtmişler. Arif Sağ'ı vuracak kişi bu işi yapamayacağını söyleyince, beni vuracak olan da vazgeçmiş. Ama bu olayın da bağları ortaya çıkartılamadı. Süleyman Demirel'in tüm bu olaylardaki rolü ne olabilir? Demirel var olan bu gayri resmi yapının sillesini yiyen bir adam. Başında olması falan düşünülemez. Ama zaman zaman bu örgütlenmenin dümen suyuna giren birisi. Mutlaka bilgisi vardır olaylardan. Ama başında olduğunu düşünemem. Demirel'in 5 Mayıs 1980'de Kenan Evren'den günde 20 kişinin ölümüne neden olan yapılara, aynen Kızıldere'de olduğu gibi özel ekibiyle müdahale etmesini istiyor. Evren “Demirel Özel Kuvvetler'den bahsediyordu” diyor. “Ama ekibi yeni oluşturmuştuk. Kontrgerilla adını silebilmek için düzenlemeler yapmıştık. Bu yüzden kabul etmedim” diyor. Buradan Demirel'in Kızıldere gibi kontrgerilla tarafından gerçekleştirilmiş olaylardan bir başbakan olarak haberdar olduğunu açık bir biçimde anlıyoruz. Özel Kuvvetler, aramaların yapıldığı Seferberlik Tetkik Kurulu mu? Evet, güzel bir geleneğimiz var. Osmanlı'dan beri özenle arşiv tutar bu devlet. 12 Eylül'de bu arşivlerin yakıldığı iddialarına inanmıyorum. Kaldı ki yakılsa bile neyin yakıldığı kaydedilir. Çünkü tezat gibi gelebilir ama, illegal işler yapıyorsanız kayıt tutmaya mecbursunuz. İllegal işlerde kime güveneceksin. Bu tarz arşivi zorunlu kılar. Bir dönem Cumhuriyet Halk Partisi arşivleri yakıldı denmişti. Yenimahalle'de bir evin altında bulundu. Devletin işleyişiyle ilgili arşivler var. Hanefi Avcı diyor ki “Benim görev alanımda Cem Ersever'in beyaz aracı dolanıyordu. Bu aracın geçtiği her yerde bombalar patlıyor, cinayetler işleniyordu. Cem'i çağırdım, ‘bölgemde geziyorsun ayıp ediyorsun' dedim” diyor. Demek bunların bile arşivleri tutulmuş ve Avcı'ya ulaştırılmış, düşünün. İşte ‘Kozmik Oda'daki arama bu yüzden çok önemli bir gelişme. Bir kapıyı aralayabilir. Çok önemli olayların failleri ifşa edilebilir. Ama arayan gözün İtalya'da olduğu gibi siyasi olarak bağımsız olması lazım. Evrensel hukuk ilkeleriyle özdeşleşmiş olması lazım. Yargıya dair kaygılarınız mı var? Nasıl olmasın? Düşünün, Yaşar Büyükanıt ile olan davamda Büyükanıt hâkimi arıyor ve “Emekli olacağım davayı fazla uzatma” diyor. Hâkim de gereğini yapıyor. Ayrıca kontrgerilla bunca yıldır faaliyette. Kim bilir kimlerle ilişkiye geçti. Bu kişiler bugün hangi konumda, bilemiyoruz. İtalya'da temiz eller operasyonu üç başbakan yedi. Bir solcu olarak örnek aldığımız sosyalist siyasetçiler bile gladyo ile bağlantılı çıktı. Mustafa Balbay'ın günlüklerindeki Şener Eruygur'un Deniz Baykal'la ilgili sözlerini hatırlayın. Bu işin üzerine bağımsız kurumlarca kararlılıkla gidilmesi gerekiyor. Özellikle 90'ların çok iyi araştırılması lazım. TARAF
08 Ocak 2010 14:57
DİĞER HABERLER