Kırk sene öncesinden

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz, 'Kırk sene öncesinden' başlığını verdiği köşe yazısında ibretlik hatıralarına yer verdi.
          Mehmet Beyle 40 sene önce yollarımız Konya’da kesişmişti. Nevşehir’de bir yurt  açmıştık. O da orada idareci idi. Kardeşini Nevşehir İmam-Hatip Okuluna kaydettirmişti. Fakat nedense  İmam-Hatip öğretmenleri Hizmete tavırlı idi. Yurdun karşısındaki kahvede oturur, İmam-Hatipten yurda gelip giden öğrencileri döver gelmelerini önlerlerdi. Mehmet Beyin kardeşini de dövmüşlerdi. O da ne yapsın, Başka kalacak yeri yoktu. Bu zulme sabretmek zorunda kalıyordu. Şimdi iktidar oldular. Bu Hizmete  karşı  gadretme ve zulmetme işini cihan çapında yaydılar.

          Bir de Nevşehir’de Hakim İsmail Bey vardı. Urfalı idi. Ortaokulda okurken Urfa’daki Zübeyir Ağabeylerin kaldığı dersaneye (ışık eve) gelip gitmişti. Zübeyir  Ağabey onun ödevlerinde yardımcı olmuştu.

          Bir gün Zübeyir  Ağabey  “İsmail, baban sana bir üzüm bağı hediye etse, sonra da ‘oğlum bana bir sepet üzüm ver’ dese vermez misin?”  diye sordu. O da “Elbette veririm!” deyince Ağabey dedi ki:  “İsmail, Cenab-ı Hak bizlere her gün 24 saat zaman hediye ediyor, bunun bir saatini 5 vakit namaza sarfetmemizi istiyor…” İsmail hemen bunun mânasını anladı ve namaza başladı.

          İşte bu İsmail, büyüdü hukuk okudu, hâkim oldu ve Niğde’ye tayin oldu. Hizmetin bu yurduna gelip gitmeye başladı. Bu geliş-gidişleri o kahvede oturan kötü niyetlere göstere göstere yapıyor ve bu yurda ve içindeki öğrencilere zarar vermeye kalkışmayın, arkasında ben varım ha!” mesajını veriyordu. Etkili de oluyordu… İşte şimdi Mehmet Beyle beraber o günleri yâdediyorduk. Dedi ki: “Bir ara çok bunaldım. Yurdun kirasını veremiyorduk. Yurdun sahibi bir avukat idi. “Yeter artık, on beş gün içinde borçlarınızı ödemezseniz, kapınıza kiliti vururum. İçerden bir tek eşya bile alamazsınız. Bu son ihtar” dedi. Dünya başıma yıkıldı. Hâkim Bey, bir derdin var senin diye zorlayınca söylemek zorunda kaldım. ‘Gel beraber bazı yerlere baş vuralım’ dedi. Birisine gittik, elimiz boş döndük. Turistlere halı ve başka turistik şeyler satan birisinin iş yerine gittik. Baktım, turistlere içki vs. içiyor ve kazançlı işler yapıyorlar. Ben Hâkim Beye ‘gidelim buradan’ dedim. “Mehmet adam yardım edecekti, niye böyle apar-topar çıktık’ dedi. Ben de “Bu iş Allah davası…  Haramla ayakta durması yakışık almaz. Gerçekten Allah davası ise, bir şekilde Allah yardım eder. Eğer değilse, bununla ne işim olabilir?’ dedim. Yine iç dünyama  döndüm.

          Denizli’den tanıdığım bir öğretmen vardı. Çocuğu yurdumuzda kalıyordu. Sıkıntımı farketti. ‘Gel, bir iş adamına gidelim;   seneler önce ben burada öğretmenlik yapmıştım, çocuklarını okutmuştum. Ondan himmet isteyelim. Unutmamışsam iş yeri yerinde duruyorsa ona gidelim. Derdimizi anlatalım” dedi. Beraberce gittik. Babaları yoktu ama çocukları kocaman olmuşlardı. Öğretmenlerini tanıdılar ellerinden öpüyor, oturtacak yer bulamıyorladı. Biraz sonra babaları geldi. bana  ‘Mehmet Bey, ben ne zamandır size gelmek istiyordum. Hemen gel bir yurda gidelim’ dedi. Beraber yurda gittik. Perişaniyeti gördü. Kilere indik. Yiyecekler bitmeye başlamıştı. Gözleriyle gördü. Kira durumumuzu da öğrenince, çok üzüldü. Ceplerinden paralar çıkardı… ‘Bundan sonra yurdun bütün masrafları benim üzerime…’ dedi. Ağlamaktan kendimi alamıyordum. İnancımda isabetli olduğumu anlamıştım. İşte bu, Allah’ın davası idi. İşte bir şekilde birisinin vesilesiyle Hizmete sahip çıkıyordu!”

          Mehmet Bey bunları anlatırken de o günleri yaşıyor gibi katıla katıla ağlıyordu. Söylediği bazı sözleri anlamakta güçlük çekiyordum.

          Aynı gün telefonla UNİT’in (Avrupalı  İş  Adamları Dernekleri)  Başkanı aradı. “Avrupa Birliğinin bir toplantısına katılmıştık. Çok pozitif sözler söylediler. ‘Biz sizi 30 senedir, çok yakından takip ediyoruz, siz çok güvenilirsiniz’  dediler. İşin garibi bu tesbiti yabancıları istemeyenlerden birisi yaptı. Seneler önce M. F. Gülen  Hocaefendinin şu sözlerini hatırladım.  “Sizin hep nabzınızı tutacaklar. 30 sene sonra  bakacaklar nabzınız hep aynı atıyor, artık mutmain olacaklar.” Şimdi onun tasdikini müşâhede ediyordum…
23 Haziran 2025 11:05
DİĞER HABERLER