Abdullah Aymaz, dün başladığı ve yıllarca biriken notlarından aktardığını belirttiği kısa parçalara devam ediyor
Hurma ile İftar Etmek
ABDULLAH AYMAZ | Samanyoluhaber
İnsan vücudundaki proteinlerin yapılması için amino-asitlere ihtiyaç vardır. Amino-asitler 20 çeşittir. Bunların 8 tanesi, TEMEL AMİNO-ASİTLER olarak bilinir ve bunlar insan vücudunda yapılamaz; muhakkak ve mutlaka bitkilerden alınması gerekir.
Diğer 12 amino-asiti ise, insan vücudu bitkilerden aldığı temel amino-asitlerden sentezleyebilir. Protein sentezi için gerekli amino-asitlerden biri bile eksik olsa, ihtiyaç duyulan o lüzumlu protein yapılamaz. Bu durum ise, vücutta beslenme bozukluklarına bağlı ciddi hastalıklara sebep olur.
Onun için çok çeşitli meyve ve sebzeler yiyerek temel amino-asitlerin eksik olmamasına dikkat ederek beslenmek gerekir. Bitkiler içinde yalnız hurmada bütün temel amino-asitler eksiksiz olarak bulunmaktadır. Yani insan hurmadan başka hiçbir şey yemese, vücudunda hiçbir eksiklik, zafiyet ve hastalık olmadan hayatını sürdürebilir.
TOP DİREKTEN DÖNÜNCE
Doksan dakikalık bir maçta, top direkten dönünce, atamadık diye futbolcular hatta taraftarlar göğüslerini ve kafalarını dövüyorlar… Buna göre, çağın BÜYÜK MESELESİ, HİZMET meselesi karşısında nasıl olunması gerektiğini bir düşünelim. Eğer bu iş, Allah’a niyaz ve yakarışlara bağlanmışsa, mutlaka bunun gerçekleştirilmesi gerekir.
DOLAP BEYGİRİNE BENZEMEYİN
Artık belli bir yaştan sonra insanın iç derinlik kazanması ve Rabbânî olması lazım gelir. Yani artık büyük cihat sayılan nefisle mücadele etme, ibadette derinleşme cismaniyetten sıyrılıp kalbin ve ruhun derece-i hayatına yükselmeye gayret etme hedefli yaşama icap eder.
Hedefteki bu niyete göre Cenab-ı Hakkın misafiri oluruz. O da bizi inşaallah korur, hedefimize ulaştırır. Yoksa dolap beygiri gibi yerimizde döner dururuz. Kalbin Zümrüt Tepelerinde denildiği gibi, dar beşeriyete mukabil, melekî enginliklere açılma gayreti göstermeliyiz.
GAM TÜRABİYLE YOĞRULMUŞ
Anlatıldığına göre, Yavuz Sultan Selim’in "Şair Vehbi " isimli bir şair arkadaşı vardır. Sultan’ın bir şakasından gücenen şair, bunu dargınlık vesilesi yapar ve gizlice İstanbul’dan Urfa’ya gider. Orada Müftü Kâtipliği yapmaya başlar.
Yavuz onu bir türlü bulamayınca pişman olur ve kendisine ulaşabilmek için şöyle bir yola başvurur. Kendisi: “Bütün dünya benim olsa, gâmım gitmez nedendir bu?” diye bir mısralık bir şiir yazar. “Bunun gerisini getirip beyti tamamlayana bin altın verilecektir” diye ilan eder.
Urfa Müftüsü bir şeyler yazıp göndermesi için yazdığı mısrayı kâtibe verir. Kâtip onun yerine kendisinin yazdığı “Ezelden gam türabiyle yoğrulmuş bir bedendir bu!” mısraını yazıp gönderir. Yavuz meseleyi anlayıp Müftü’ye “Tamam sana bin altın gönderiyorum, ama sen de benim şair arkadaşımı bana gönder” diye yazar. Sonra barışırlar. Elbet cevher kıymetinden cevher-fürûşan anlar. Elbette padişahına göre de şair dost olur.
AKLA İHTİYACI OLMAYANLAR
Hocaefendi diyor ki: “Benim akla ihtiyacım yok!” sözü aslında gücün tuğyanıdır. Eğer bir başarı, küstahlığa kendini aşırı güvenmeye sebep olur da, çevresindeki danışmanlar doğruyu göstereceklerine, onu şımartacak yalaka lâflar ederlerse, artık o zavallı söz dinlemez bir azgın hale gelir.
Darlık ve tahammülsüzlük içinde çırpınır durur. Hocaefendi de zaten şöyle diyor:
“Gücün genetiğinde zulüm ve taşkınlık vardır.”
Şehit Cenazelerinde Abdest Gerekmezmiş!..
Doğu Perinçek, şehit cenazelerine katılınca, abdestsiz olduğunu fark eden gazetecilere “Bu namaz için abdest gerekmez” diye bir de fetva vermişti!..
Çin İşkencesi
İşkence edilecek kişiye önce en sevdiği müzik parçaları soruluyor. Sonra hücresinde devamlı onlar çalınıyor. Bir müddet sonra müthiş işkence rahatsızlığı vermeye başlıyor…
Öbür taraftan Kur’an’dan bir sure, bir ayet, binlerce defa tekrar edilse alsa hiçbir sıkıntı vermiyor. Kur’an, nur ve şifa… Kur’an harflerinin dizilişi harika… İnsan bünyesiyle âhenk içinde… Nasıl ki, aynı frekansta olan iki diyapazon aletinden birisi titreştirilince, hemen ötürü de ihtizaza gelir yani Rezonans olayı meydana gelir. İnsan vücudunda, atomların, hücrelerin ve hücreler içindeki DNA ve RNA’ların dizilişi de Kur’an harflerinin dizilişi gibi… Gen uyumu var aralarında âdetâ… Onun için Kur’an okununca, bilhassa hüzünle nâzil olan Kur’an hüzünlü şekilde ve ağlayarak okununca müthiş bir rezonans meydana geliyor ve asla sıkıntı vermiyor, ruhâni bir HAZ veriyor…