"1981 ve 1982’de M. Fethullah Gülen Hocaefendi ile Ankara’da görüşmüştük. Bir ara Hocaefendi başka odaya geçince salonun ortasındaki sehpanın üzerinde az önce sohbete konu olan Tarihçe-i Hayat kitabı vardı. Şöyle bir açtım, Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin kendi el yazısından bir örnek olarak iki sayfalık bir mektubu çıktı."
Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Cenab-ı Hakk, “Biz, bu Kur’an’ı sana vahyetmekle, geçmiş ümmetlerin bir takım haberlerini en güzel şekilde beyan ediyoruz. Şu bir gerçek ki daha önce senin bundan hiç haberin yoktu. Bir zaman Yusuf babasına, ‘Babacığım’ dedi. ‘Ben rüyamda on bir yıldızın, güneş ve ayın bana secde ettiklerini gördüm. ‘Evlâdım!’ dedi babası, ‘sakın bu rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra seni kıskandıklarından sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın besbelli düşmanıdır. Rabbin seni öylece seçecek, sana rüya tabirini öğretecek ve daha önce büyük babaları İbrahim ile İshak’a olan nimetini tamamına erdirdiği gibi, sana ve Yakup ailesine de nimetini kemâle erdirecektir. Çünkü Rabbin her şeyi hakkıyla bilir tam hüküm ve hikmet sahibidir.” (Yusuf Suresi, 12/ 3-6)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri gezegenlerden bahsederken onların on iki olduğunu söylüyor. Halbuki hep dokuz olarak bilinir ve söylenirdi. Ama, daha sonra onuncu ve on birinciden bahsedilmeye başlandı. Üstad’ın bu husustaki tesbitinin ana kaynağının Yusuf Suresinin bu dördüncü âyeti olduğu kanaatindeyim.
“Te’vil-i ehâhis” rüya tabiri ve olayların dilini okuma, anlayıp tabir etme demektir.
1981 ve 1982’de M. Fethullah Gülen Hocaefendi ile Ankara’da görüşmüştük. Bir ara Hocaefendi başka odaya geçince salonun ortasındaki sehpanın üzerinde az önce sohbete konu olan Tarihçe-i Hayat kitabı vardı. Şöyle bir açtım, Üstad Bediüzzaman Hazretleri'nin kendi el yazısından bir örnek olarak iki sayfalık bir mektubu çıktı. Yazıya dikkatle bakıyordum. Aynı zamanda hayret ediyordum. Çünkü Üstad gibi dâhî, harika bir zatın bu yazısı –kendisinin de ifadesiyle – okuma ve yazmaya yeni başlamış yedi sekiz yaşlarındaki acemi bir çocuğun yazısına benziyordu. Tam o esnada ben fark etmemişim, Hocaefendi de arkadan ayakta o sayfaya bakıyormuş. Bana, “Bu mektuptan ne anlıyorsun?” dedi. Ben zaten mânasına bakmıyordum, onun için bir şey söyleyemedim. Bunun üzerine Hocaefendi: “Erzurum’da medresede okurken Risale-i Nur sohbetine davet edildik. Sohbet yeri, sade ve basit görünümlü bir yer idi ama, bana sanki bir sahabe atmosferi gibi geldi. Babam Râmiz Efendi sahabe hayatı okurdu, sahabe aşığı bir kişiydi. Ben de babam gibiydim. Onun için “Ya Rabbi ben bu Cemaatten eyle!” diye içimden orada dua ettim. Bir kaç gün sonra Cuma idi. Camide vâiz efendi çok güzel bir konuşma yapıyordu. Kendimi koyuvermiştim: Ağlayarak ‘Ya Rabbi beni bu cemaatten ayırma’ diye çok yalvarmıştım. O günlerde (ya Mirac veya Kadir gecesi gibi) bir gece tevafuk etmişti. Arkadaşım Hâtem Hoca, geceyi ihyâ etmek için Namazlar kılmış. Kur’an okumuş… Bir ara uykuya dalmış ve Rüyasında Üstad Hazretleri ona işte bu mektubu ve bir ölçek cevizi vermiş. Ceviz görmek seyahate işarettir. Zaten ben bundan sora Erzurum’dan, Edirne’ye gittim…. Ama bu mektup ne mânaya geliyor” meâlinde soru sordu.
Aşağı yukarı on sene sonra Tarihçe-i Hayat’taki o mektup üzerinde dikkatle durdum. Orada “Înneme’l-mü’minûne ihvetün’ kudsî programıyla…” ifadesi çok dikkatimi çekti…. Çünkü bana, Üstad Hazretleri'nin bir mektubunda geçen “Sonra gelecek mübarek zât Risale-i Nurları program yapacak” müjdesini hatırladım. Demek ki, Hatem Hocanın rüyasında bu müjde, bu mektupla verilmiş. Eğer bu rüyayı Hocaefendi kendisi görmüş olsaydı asla anlatmazdı. Aslında bu rüyada Âlem-i İslam'a bakan çok derin manalar var…
Hadiselerin dilini çözme ve olayların dilini anlayıp verilen mesajları okuma gibi te’vil-i ehâdisin bir başka mânası da vardır.
1981’de bir merasim sırasında Mısır’ın Devlet Başkanı M. Enver Sedat suikasta uğrayıp öldürülmüştü. Daha sonra hatıralarını yazan ve o suikast sırasında protokolde yer almış olan bir Büyükelçimiz, olayı anlatırken dikkatimi çeken ve içine doğan bir olayı da anlatıyor. Özetle, “Merasim kıtası geçmeden az önce Enver Sedat’ın resmi bulunan büyük bir pankart, boydan boya yırtılıp resim ikiye bölündü. İçimde garip bir duygu belirdi. Sanki birazdan korkunç bir şey olacakmış gibi bir şey hissettim. Fazla bir zaman geçmeden olanlar oldu.”
Olayların dilini okuma konusunda Paulo Coelho’nun yazdığı meşhur “Simyacı” isimli eserde buna benzer pek çok olay anlatılmaktadır.