Futbolun basit bir saha oyunundan ibaret olduğunu sanmak büyük safdillik.
Haftanın yedi gününde ve günün her saatinde insanlar futbol konuşup duruyorlar. Kahvehanelerde, berberlerde, alışveriş merkezlerinde, ayaküstü sohbetlerde veya aile ziyaretlerinde belki de en çok konuşulan konulardan biri futbol maçları, maç sonuçları, maç sırasında futbolcuların pozisyonları, yaptıkları transferler, sporcuların magazin medyasına konu olan hayatları, aşkları vs.'dir. Bunun cami cemaatini de içine çekmiş olması önemlidir. 2007 yılında Mekke'de maç için tavafa gitmeyen, televizyonda maç seyrederken -üstelik ihramda iken- etmedik küfür bırakmayan onlarca hacı adayına rastladım.
Olup biten yeşil sahada meşin topun futbolcuların ayağında dolaşması ve birilerinin rakip kalenin filelerine topu göndermesiyle başlayıp bitmiyor. Öyle olsaydı, insanların stresle geçen gündelik hayatlarının bitiminde zamanlarının küçük bir bölümünü -ki aslında zaman bize verilmiş bir emanettir ve her anının hesabını varlık aleminin sahibine vereceğiz- maç seyrederek geçirmelerini, bu sayede zihinlerini dinlendirmelerini bir şekilde "tolere etmek" mümkün olabilirdi. Ama mesele bu kadar basit değildir, mesele yorgun insanların zararsız olarak kendilerini dinlendirdikleri, bir parça heyecan duyup eğlendikleri bir konunun çok daha ötesindedir. Giderek bütün dünyada kitleleri içine, milyonlarca insanı sahalara veya ekran başına çeken bu spor dalının politik olduğu kadar, toplumsal, ruhsal ve aynı zamanda ekonomik boyutu var. Bir maç birden fazla kalemin üretimi, dağıtımı mübadelesi ve tüketimiyle yakından ilgilidir. Dile kolay, küresel çerçevede sektörler sıralamasında futbol 15. sıraya, Türkiye'de 6. sıraya oturmuş bulunuyor:
"Bilet satışları, saha kenarları, sanalları, bantları ile reklamları, başarılı futbolcu seçimindeki SMS'leri, devre arası etkinlikleri ve daha pek çok ayrıntı çarkın büyüklüğünü belirliyor. Gördüklerimizin dışında spor endüstrisinden beslenen diğer yan alanlarla kişileri de hesaba katınca dünyadaki 15. büyük sektör ortaya çıkıyor. Bir başka anlatımla futbol, 'show business/eğlence işi'nin bir parçası... Maç izlemek sadece 22 oyuncunun top peşinde koşuşturmasının ötesinde bir anlama geliyor. Futbol, dünya toplamında yüzlerce milyar dolar değerinde bir endüstri. Taraftarların renk tutkusu takımlarının renklerinde formaya, şorta ya da bir atkıya dönüştüğünde sadece bu ürünleriyle bile tekstile de katkı sağlıyor. Futbol medyası, futbol yazarı ve çalışanlarını da işin içine katarsak insanların takımdaşlık duygusunu tamamlayan 90 dakikalık mücadelenin oluşturduğu toplam değeri görebiliriz. Görünen o ki, konu takımı olduğunda taraftar satın alma konusunda cömert oluyor. Sporcuların sahada rakip oyuncu daha dokunmadan yerde yuvarlanması, kızması, tartışması bile taraftarların dikkatini çekmek için düzenlenmiş senaryolar olarak gelişiyor." (Zaman, Günseli Özen Ocakoğlu, 16 Nisan 2007.)
Futbolun ekonomiyle ilgili boyutu dudakları uçuklatacak gibi; ancak futbol salt ekonomik bir hadise de değildir, politik değeri ve kitleleri siyasi iktidarların çizdiği doğrultuda tutma, birikmiş şiddeti stadyumlarda ve tribünlerde boşaltma gibi yan faydaları da var. Fakat hepsinden daha önemlisi modern toplumun içinden geçmekte olduğu anlam kriziyle yakın ilgisi var. Krizin kendini açığa vurduğu yere narkoz verdiğinizde bir miktar acısı diner. Futbol çağımızın en etkili narkozu şeklinde ruhları çürütüyor.
2004'te GENAR'ın "Futbol ve şiddet" konulu araştırmasında şu bulgular elde edilmişti: Taraftarların yüzde 76,7'si tuttukları takımların şampiyon olması için "hiçbir şeylerini feda etmeyi düşünmedikleri"ni söylüyorlardı, ama yüzde 23,3'ü "çok şeyi feda etmeyi göze alabiliyorlar"dı. Mesela yüzde 5,2'si "parasını"; 2,8'i "bütün mal varlığını"; 2,5'i "canını"; 2,1'i "vaktini"; 1,2'si "eşini-sevgilisini"; 0,5'i "sevgisini"; 0,4'ü "her şeyini"; 0,3'ü "saçını-sakalını"; 0,2'si "cep telefonunu"; 0,2'si "işini"; 0,1'i "sigara alışkanlığını veya arkadaşını" feda edebileceğini söylüyordu. Ucu açık soruya "sol ayağını, ömründen 2 yılını veya arabasını" feda edebileceğini söyleyenler de var. Tehlike bu küçük dilimlerin giderek kitlesel eğilim haline gelmesidir.