Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Kur’an akliliği içindeki bu tefekkürî tefsirlerini çok iyi mütalaa ve müzakere etmemiz gerekiyor.
SAFVET SENİH - SAMANYOLUHABER.COM
Bediüzzaman Hazretleri Şule Risalesinde “Yedi gök ve arz ile bunlarda bulunan kim varsa hepsi de Allah’a tesbih edip O’nu noksan ve kusurlardan tenzih ederek Sübhanallah derler. Hiçbir şey yoktur ki, O’nu hamd ile tesbih etmesin.” (İsra Suresi, 17/44) âyetini tefsir ve izah sadedinde 6. ve 7. bölümlerinde şöyle diyor: “Bir defasında ben bir kaya içinde bitmiş, iki çeşit meyvesi bulunan küçük bir ağaç görmüş de hayret içinde kalmıştım. Hayretimi çeken şey şu idi: O iki cins meyveden biri, o ağaca has bir şeydi ki, Kürtçe ona ‘Kizvan’ denirdi. İkincisi ise parmak kadar, yahut ondan biraz daha küçük veya büyük, eğri, içi misafirler için hazırlanmışçasına boş, bakla gibi bir şeydi. Bu ikinci çeşit meyveden bir tanesini aldım. Açtığım gibi, içinden çıkan küçücük kuşçuklar havada uçuşmaya başladı. Toz kadar küçüklüklerine rağmen onların güneş batarken gurub ışığına karşı ZİKİR CEZBESİYLE, tıpkı karınca ve sinek kardeşleri gibi kanat çırptıklarını görebilirdin. Sakın onların böyle uçuşmakla OYUN OYNADIKLARINI ve EĞLENDİKLERİNİ sanma; onlar öyle bir Rahman’ın zâkirleridir ki, kendilerini yetişkin iken havada tutar; cenin iken de cinsinin muhalefeti sebebiyle onlara, nev’inin muhalefeti sebebiyle de kendi ağacına uymayan- o baklayı, kendilerine, tıpkı bir ana rahmi gibi, içinde temiz ve leziz rızıklar bulunan bir yuva yapar. (…) Ey Allah’ın mülkünde Allah’tan başkasının tasarrufunu câiz gören kişi! Ey Allah’ın sanatının lâtif güzelliklerinden bir kısmına tesadüfün karışmasını mümkün gören kişi! Senden soruyorum. Şu ağaççık, dalının başında yumurtlayan sineğin lisanını nasıl işitir, nasıl anlar, yahut nasıl bilir? Zira o sinek, yumurtalarını ağacın himâyesine tevdi edip emanet bırakır da ağaç o anda, en lâtif bir şefkatle tıpkı ana rahmi gibi emniyetli bir yuva halini alır, yahut yüksek yuvalar gibi rahimlere veya havada sallanan beşiklere dönüşür. O ağaççık Allah’ın rahmet hazinesinden kâfi, vâfî, leziz ve aziz bir rızık alır ve onu fî sebilillah öyle kimseler için saklar ki, onlar ağacın ne oğulları ve de kızları cinsindendir; onlar ancak Allah’ın emaneti olan misafirlerdir. İşte şu sanat eserleri arasındaki karşılıklı anlaşma ve cevaplaşma bir delildir ki, o ağaç da sinek de, hatta onların hepsi, hatta kainatta ne varsa hepsi tek bir Seyyid’in hizmetçileridir. Ehad ve Samed olan tek bir Mürebbinin terbiyesi ve tekbir Müdebbirin tedbiri altındadır. Âmenna…
“Hal ve tavırlarının manzum nakışlarının ve nakışlı kelimeler gibi yazılmış ölçülü âhenkli cisimlerinin lisanıyla hava boşluğunda Yaradanlarını zikreden böceklere ve kuşcuklara baktığında, görürsün ki, onlar bizzat kendileri anlamasalar da, özel dilleri ve lâfızları söyleyen sesleriyle Allah’ı zikrettikleri gibi, zikirlerini sana anlatıyorlar. Sanki onlardan herbir kuşçuk, lisanıyla söylediği şeyi, aynen zatı ile de söylemektedir.
“Aynı şekilde, toprağın içinde, kudret kalemiyle yazılmış nakış ve tezyinatlarının lisanıyla Yaradanlarını tesbih eden haşerata baktığında, onların da kendilerine mahsus ve melfuz kelâmıyla Allah’ı tesbih etmekte olduklarını görürsün ki, bu hal, sana şu dört faydayı verir:
“Birincisi: İtminan-ı nefis yani insanın kalben tatmin olmasıdır. Zira sen muhafazalı ve emniyetli bir yerde, emin bir sağlam sığınakta bulunuyorsun. Her tarafın, yeni doğanlarla, bebek ve çocuklarla çevrilmiştir. Onlar da Alîm bir Zâtın şefkati terbiye etmekte, Hakîm bir Zâtın terbiyesi tedbirlerini görmekte, Kerîm bir Zâtın inayeti tezyin etmekte, Rahîm bir Zâtın rahmeti onlara ihsanda bulunmaktadır. İşte sen öyle bir Alîm-i Hakîmin, öyle bir Kerim-i Rahîmin daimi nazarı altındasın.
“İkincisi: Hiç şüphesiz, bu bakış sana kesin bir kalbi kanaat verecektir. Zira sen, istediği gibi dolaşasın diye ipi boynuna sarılıp kendi haline bırakılmış, başıboş ve ihmal edilmiş bir şey değilsin. Hem nihayetsiz ihtiyaçlarından en aşağısını karşılamaktan âciz olan nefsine de bırakılmış ve terkedilmişsin değilsin ki, kınanmış ve mutlak âcizliğinden ve nihayetsiz ihtiyaçlarından ürkmüş bir halde, hüsran içinde kalasın. Zira şu küçücük şeylerde, umumiyeti içinde hâs ve hususiyeti içinde umûmî olan tam bir nizam, o kadar genişliği içinde hassas ve cömertliği içinde iktisad ve tutumlulukla cessas bir mizan görüyorsun.
“Ey gafil! Şu dakik hâşiyeler ve bazı büyük harflerde olan şu rakîk kitaplar, senin ölçülü ve dengeli bir surette yaratıldığını sana söylemiyor mu? Öyle ise sen de uyan, tartıyı adaletle yap. Çünkü halen mecnunlar arasında bir mecnun gibi oyun oynuyor, ahmaklaşıyor ve hile yaparak eksik tartıyorsun.
“Üçüncüsü: Şu gördüğün hal, sana hiç şüphesiz tevekkül ve itimad telkin eder. Çünkü herşeyi kendisinden umduğun ve her zaman kendisinden korktuğun Zât, senin O’ndan nihayetsiz uzaklığı içinde sana nihayetsiz derecede yakındır. O, senin ve etrafındakilerin üzerinde öyle bir kudretle tasarruf ediyor ki, küçük-büyük, az-çok, yakın-uzak herşey Ona nisbetle müsavidir; hads-i şuhudî (müşahedeye dayalı bir sezgi) ile, O’nun fiillerinde zorlanmak, uğraşmak, temas etmek ve karışmak olmaz. (…)
“Dördüncüsü: Küçük böcekleri gördükçe, Tek Yaratıcının yarattığı herşeyde, yaratılmışlığın eksiksiz ve kusursuz oluşuna ve sanat eseri olarak var edilmişliğin umumîliğine dair kesin delil kuvvet kazanır. Böcekler ne kadar küçükse, o bürhan da insanın gözünde o kadar büyür; onların gizliliği nisbetinde o bürhan apaçık hale gelir. Zira kuşatılan şeyin, Kuşatıcı olan ve mecburiyetle ve katiyetle onun Yaratıcısı olan Cenab-ı Hakkın tasarruf dairesinden hariç kalması imkânsızdır. Halbuki o, küçükteki sanatı büyük mahlukatın aksine olarak maddeyi siler süpürür.” (Mesnevi-i Nuriye)
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Kur’an akliliği içindeki bu tefekkürî tefsirlerini çok iyi mütalaa ve müzakere etmemiz gerekiyor.