Komplekssiz Hizmet

Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih Komplekssiz Hizmet başlığıyla kaleme aldığı yeni köşe yazısında önemli noktalara işaret etti.
         1960’da İzmir İmam-Hatipte okuyabilmemiz için İmam-Hatip ve İlahiyatta Talebe Yetiştirme Derneğinin yurdunda kalıyorduk. Orada kalmak için Devlet Hastanesinden sağlık raporu almak mecburiyetimiz vardı. Fakat o zaman doktorlar bize kötü davranıyorlar, “kefen hırsızları” muâmelesi yapıyorlardı. Bu da daha işin başında bazı arkadaşlarda kompleks meydana getiriyordu. Yani “biz istenmeyen bir işin içine mi düştük”  dedirtiyordu. Onun için belediye otobüsünde giderken halktan birisinin  “Evladım nerede okuyorsunuz?” sorusuna  “Atatürk Lisesinde…”  Veya  “Namık Kemal Lisesinde…”  gibi cevap veren arkadaşlar olabiliyordu. Bazıları da  İmam-Hatipten sonra fark dersleri verip, tıp, hukuk, ziraat gibi fakülteleri tercih edebiliyorlardı…

         M. Fethullah Gülen Hocaefendi, 1966’da İzmir’e, Ege gezici merkez vaizi olarak geldiğinde, aynı zamanda yurt müdürü olarak da başımızda bulunuyordu. Vaizlikten aldığı maaşla geçiniyor, en az yarısını maddi durumu zayıf olan öğrencilere veriyordu. Girdiği derslerden ücret almıyordu. Her gece başımızda idi, nöbetçi ücreti almıyordu. Öğrencinin yemeğinden yemiyordu… Kullandığı suyun-elektiriğin v.s.’nin ücretini ödüyordu.

         Cumayı cumartesiye bağlayan akşam, bütün öğrencileri büyük dershanenin geniş salonunda toplayıp tehzib-i ahlâk sohbetleri yapıyordu. Ama esasen İslamî ahlâkı anlatmanın yanında, kalblerde vicdanlarda  İslamî şuuru yerleştirme gayreti gösteriyordu. Bunun için de ağlaya ağlaya sahabe efendilerimizden misaller veriyordu. Bu ihlaslı ve samimî sözleri öğrencilerin dem ve damarlarına işliyordu. Aslında bizlerden bazılarındaki kompleksi yok ediyordu. “Gerçekten inanıyorsanız üstünsünüz.” İlahî fermanı ruhlarında yeni ufuklar açıyordu. “Çünkü siz Cenab-ı Hakkın en sevdiklerine yani peygamberlerine yaptığı bir hizmet için kendinizi yetiştirip insanlığa büyük hizmetler edeceksiniz. Bu öyle muhteşem bir konum ki, ne cumhurbaşkanlığı ne başbakanlık ne de herhangi bir meslekte bulunur. Bu nasihatler, gerçekten samimî bir kulakla dinleyen öğrencilerde derin bir makes buluyor ve artık kompleks namına hiçbir şey bırakmıyordu. Bu üstünlük şuuru çok önemliydi. En başta bir ayrılacaktı. İslamiyetleri takva ve tevazu anlayışı ile terbiye edildikten sonra, insanları kibirliğe taşıyan firavunluk ve nemrutluktan da koruyordu.

         Aslında insanlığın işte böyle eğitilmiş adanmış ruhlara ihtiyacı vardı.

         On yedinci asırdan itibaren başlayan duraklama ve çöküş dönemleri bizler için yirminci asırda dibe vurmuştu. Bundan kurtulup, İslamî güzelliklerle bezenecek insaniyete hizmet etme gayretinin enerjisi ancak böyle bir şuurla mümkün olacaktı.

“Mütevelli” demek Hizmetin Velisi demekti

         M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bizzat kendisinin tercih edip yaşadığı fedâkâr ve cefâkâr hayat ve hizmet yolu, sadece talebelerine değil, halka da sirayet etmeye başladı. Hizmette mütevelli olan esnafta gerçekten büyük cömertliklere şahit olunuyordu. “Mütevelli”  demek Hizmetin Velisi demekti. Yani nasıl bir öğrencinin velisi, kendisini o öğrencinin her şeyinden mesul bilir ve onun ihtiyaçlarını deruhte etmek için her türlü gayreti gösterir. Mütevelliler de Hizmet için aynı şeyleri yapmaktan çekinmiyorlardı.

         Hatta Eşrefpaşalılar denilen halktan, ama çeşitli belalara da daha önce bulaşmış olan delikanlılar bu Hizmeti tanıyıp işin içine girdikten sonra,  “Hocam bizi ateşle, Hizmet için gerekirse, Japonya’ya gönder…  Oralarda elimizden gelen hizmeti yapmaya hazırız” diyorlardı. Gerçekten de  melek-nümun güzelliğe ulaşmış, efendi insanlar olmak için ellerinden gelen bütün çabayı da gösteriyorlardı.

İşte bu ruhî devrim, dünyadaki pek çok problemi çözecek güçte kendisini gösteriyordu.
16 Ocak 2025 12:53
DİĞER HABERLER