'Komplo söylemine kendini kaptıranlar faşizme destek vermektedir'

Prof. Dr. Korkut Boratav, ekonomide yaşanan gelişmelere ilişkin açıklamasında 'Esas problem bir komplo değildir finans kapitalin doğasında olan bir şeydir. Komplo söylemine kendini kaptıranlar faşizme destek vermektedir, bilerek veya bilmeyerek' dedi.

Prof. Dr. Korkut Boratav, ekonomide son yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Gazete Duvar'a konuşan Boratav, "Esas problem bir komplo değildir finans kapitalin doğasında olan bir şeydir. Komplo söylemine kendini kaptıranlar faşizme destek vermektedir, bilerek veya bilmeyerek" ifadelerini kullandı.

'FİNANS KAPİTALİN DOĞASINDA OLAN BİR ŞEY'

Boratav'ın ilgili açıklaması şöyle:

"Fevkalade tehlikeli bir söyleme Türkiye’nin okuryazar aydın muhalif çevreleri kendini kaptırmamalı. “Uluslararası bir komplonun ürünü olan bir krizde yaşıyoruz” söylemi yanlıştır. Papaz meselesi, Rahip Brunson meselesi bu krizin tali bir unsurudur. Ufak bir katkı yapmıştır. Esas problem bir komplo değildir finans kapitalin doğasında olan bir şeydir. Kriz yaratır, coşku yaratır. Komplo söylemine kendini kaptıranlar faşizme destek vermektedir, bilerek veya bilmeyerek. Çünkü bu tür söylemler bir krizin alt yapıda sarsacağı insanları uyutmak için çok yararlıdır. Aynı gemideyiz, bir büyük komploya karşı milli dayanışma ve direnme yükümlülüğü altındayız, adeta yeni bir Kurtuluş Savaşı söylemi… Finans kapitalin köleliği varsa bu olay bir komplo değildir işin doğasıdır. Kendini teslim etmişsin.13 yıl boyunca şikâyet etmeden bütün kurallarını uygulamışsın. Dolayısıyla “krizi yaratan da sensin” algılaması önemlidir. Komplo söylemi, resmen Türkiye’nin antidemokratik uygulamalarını daha da sürdürmek, ezilen sınıfları ve katmanları tevekküle yönlendirmenin bir söylemi oluyor. Medyada da muhalif çevrelerde de kendilerini bu söyleme kaptıran kişilerin ve akımların olduğunu görüyorum. Parlamenter muhalefette de aynı eğilimin etkili olduğunu görüyorum ve uyarmak da bizim görevimiz diye düşünüyorum."

'NİYE BÖYLE BİR YÖNETMELİK GEREKTİ?'

Boratav, borç yönetmeliğiyle ilgili olaraksa şunları söyledi:

"Geçen gün gazetelerde bir haber vardı. Bankaların şirketlerden alacaklarına ilişkin yeniden yapılandırma yönetmeliği değişmiş. Bu değişen yönetmeliğe göre bankalar alacaklarını devretme, uzatma falan dışında her türlü alacağı indirebilecek veya vazgeçebilecek. Politika seçeneklerini tartışırken bizim gibi solda yer alan insanların karşılaştığı bir güçlük olarak örnek veriyorum. Bankalar Yasasında bankaların yanlış, havadan borç silme operasyonlarına karşı müeyyideler var. Bu müeyyideleri askıya alan bir uygulama. Şimdi buyurun, şöyle bir soruyla karşı karşıyayız. Doğru mu, yanlış mı? Diyeceksiniz ki, yanlış. Niye yanlış? Efendim borç alan-veren, riskini almıştır, ceremesini çeker! İyi ama şirket kapanacak, işsizler ne olacak? Bana göre bizim sorunumuz şu olmalı: Bugünkü iktidar yapısında bu tür bir düzenlemenin yaratacağı soruları algılayalım. Bu aflarda birileri kayırılacak mı, kayırılmayacak mı, kim kurtulacak, kim kurtulmayacak? Bizim böyle bir tartışmanın içine girmememiz lazım. Sorunluya işaret etmemiz lazım. Niçin bu şirketler batma sınırına geldiler ve böyle bir yönetmelik gerekti? Bu tartışmaya başladığımız anda bugünkü iktidarın getireceği her uygulamanın doğrusunu yanlışını ayırt edip destekleyelim, desteklemeyelim gibi açmazla karşı karşıya kalırız. Bizim açımızdan bugünkü gündem işin kökenine bakıp eleştirmektir. İşin kökenine bakıp sorumluları yani Türkiye’yi yönetenleri ve Türkiye’nin egemen sınıfını, burjuvaziyi eleştirmektir. Bu krize sadece yöneten yol açmadı, bu avantadan faydalanan, nemalanan, kapkaç yapan sermaye sınıfları da yol açtı. Bizim şu andaki görevimiz, tespit etmek ve eleştirmektir."

'BU KAPİTALİZMİN KRİZİDİR'

Ahmet Haşim Köse ise konuyla ilgili şunları söyledi:

"Bu kriz aynı zamanda kapitalizmin genel krizidir, hegemonya krizidir artık. O nedenle dünya ölçeğinde sermayenin genel çıkarı üzerine bir program sürdürebilmek de çok kolay değildir. Burada bir rekabet baskısı vardır, rekabetin yarattığı ulusallaşma baskısı vardır. 19’uncu yüzyıl sonundan çok farklı olsa da bunun bir emperyal kriz olduğunu unutmamak lazım. Otoriterleşme de böyle süreçlerde bazen kendini doğal gösterir.

Genel krizin içinde etrafta benzer siyasal yoğunlaşmış bedenler, bizdeki gibi antidemokratik oluşumlar var. Neoliberalizmin doğası antidemokratiktir; bugün son derece baskıcıdır, daha faşizandır, daha otoriterdir. Türkiye de bunun örneklerinden bir tanesidir ama dünya aurası da böyledir. Bu, kapitalizmin genel krizinin bir eşiği. Bu salınım nereye, nasıl gidecek, nerede sonuçlanacak, tek başına Türkiye’de biter mi? Bu sadece bizim öykümüz mü? Bizim de ötemizde bir durum olduğunu hatırlamak gerekir. Dünya halklarının bir dayanışma dönemi olacak. Zor bir eşikte olduğumuz çok açık. Bunu uluslararası kuruluşlar da konuşuyor, bunun nasıl sürdürüleceği bir muamma. Bu kriz denen, finans kapital denen şeyin aynı zamanda sermayenin doğasına ilişkin bir aşırı birikim krizi olduğunu, küresel düzeyde böyle bir baskının yaşandığını, genel anlamda bir değersizleşme krizinin olduğunu artık bu aşırı sermayenin dünyadaki her alana, mülkiyet alanına, başka haklar alanına saldırdığını, buna ev sahipliği yapan, hoş geldin partisi düzenleyen bizim gibi ülkelerin istisna dönemleri dışında 2007’ye 2008’e kadar uzanan dönemi dışında şimdi aslında bir uyumsuzluk dönemine doğru girdiğimizi hatırlamak lazım."
20 Ağustos 2018 12:11
DİĞER HABERLER