Eski Sağlık Bakanı Halil Şıvgın, Turgut Özal'ın ölümüyle ilgili olarak “Köşk'e sağlık odası yapma projemizi Kemal Yamak engelledi, tam teşekküllü ambulansı da Süleyman Demirel geri çekti.” diyor.
‘Köşk'e verdiğim tam teşekküllü ambulans, Süleyman Demirel'in talimatı ile geri alındı. Ameliyat bile yapılabilecek bir sağlık odası kurulması teklifim Köşk Genel Sekreterliği tarafından geri çevrildi. Özal'ın öleceğini vefatından çok önce duydum.”
Bu sözleri söyleyen Halil Şıvgın, eski Sağlık Bakanı. Turgut Özal'ın son Türk Cumhuriyetleri seyahatinde yanından ayrılmadı. Siyasi yol arkadaşı olarak ölünceye kadar yanındaydı. Cumhurbaşkanının hastaneye kaldırıldığını öğrenir öğrenmez Hacettepe'ye koştu. Devlet Denetleme Kurulu (DDK), “Ölümü şüpheli” dediği Özal raporunda, Şıvgın'ın 17 Nisan 1993'ten iki ay sonra çıkardığı Önce Sağlık dergisine atıf yaparak, ihmallerin dile getirilmesine rağmen herhangi bir soruşturma yapılmamasına dikkat çekiyordu.
-DDK raporundaki tespitleri siz ölümünden iki-üç ay sonra yapmışsınız. İhmalleri görünce ne düşündünüz?
Özal, normal bir ölümle ölmemiş, öldürülmüştür. Ama biz bunu ispat ederiz edemeyiz ayrı bir konu. Mezar açılır, bir şey çıkmayabilir. Zehirlememiş de olabilirler. Bir kriz geçirtirler, hastaneye ulaştırmazlar. Alın size ölüm işte. Sağlık ocağını yapmış olsaydık orada tam teşekküllü, ameliyat bile yapılabilen bir yapı olacaktı. İki dakikada oraya intikal edilecek ve Özal kurtarılacaktı. Özal'a ayrılan bütçelere, Demirel'e ayrılan bütçelere bakın. Semra Özal anlatsın. Biz Köşk'e ambulans veriyoruz, o ambulansın kaldırılmasını kim emretmiş?
-Sağlık ocağı yapma gereğini neden duydunuz? Bu projeyi kim engelledi?
Sağlık Bakanı olarak Köşk'e gittim, inceledim. Özal'ın sağlık problemlerini biliyordum. Orada bir sağlık ocağı vardı. Yeterli bulmadım. Acil bir durumda orada ameliyat yapılabilecek bir sistem oluşturulması için teklif sundum ve çalışma yaptım. Acil bir durum olur, hastaneye yetiştirilemeyecek bir durum olur, müdahale yapılabilsin dedim. O zaman Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Yamak, Sağlık Bakanlığı müsteşarımıza “Biz yaparız.” demiş. Biz bunun üzerine, Köşk kendisine özgü belki de kimsenin bilmesini istemeği ciddi bir düzenleme yapacak zannettik. Baktık ki sonra hiçbir şey olmamış.
-Ambulansı da bu çerçevede mi verdiniz?
Köşk'e sordurduk ‘Ambulans nasıl?' diye? Yetersiz olduğu bilgisini aldık. İçinde acil ameliyat yapılabilecek, donanımlı bir ambulans tahsis ettik. Sonra Sağlık Bakanlığı bu ambulansı çekmiş. Niye çekti? Hani Demirel, “Ben başbakan olarak cumhurbaşkanının sağlığından sorumluyum.” diyor ya! Sorumluluk bu mu? Demirel çıksın açıklasın. Hatta televizyona beraber çıkalım, ben sorayım, o cevap versin. Semra Özal, Demirel'in neler yaptığını biliyor, anlatsın.
-Muhafız Alayı'nda ambulans olduğunu biliyor muydunuz?
Var da, neden vermediler? Neden organize olamadılar? ‘Demek ki Özal kurtarılabilirdi' dememin sebebi budur. Kurtarabilecek her müdahaleyi engellemişler. Yanlış yerlere yönlendirmişler. O zaman bunlar kimler?
-Kimler?
Kemal Yamak, Aslan Güner, Hasan Iğsız, Kaya Toperi, kimse Köşk'te bu işi organize eden. Bakın en yakın hastaneye gitmesi lazım. GATA uzaksa, Güven Hastanesi var hemen yol üzerinde. Yüksek İhtisas var. Yüksek İhtisas'ın işi gücü kalp. Bütün olarak değerlendirmek lazım. Süreçteki kişilerin görevleri ile ilgili varsa ihmalleri onlara bakmak lazım. En başta da hesap sorulması gereken kişi dönemin başbakanı Demirel'dir.
-Niçin Demirel?
“Başbakan olarak Özal'ın sağlığından sorumluydum.” diyor. Peki, sorumluydun da ne yaptın? Bunu kabul ediyor, ilan da ediyorsun? Ambulans neden çekildi. Bakan Yıldırım Aktuna, başbakanın dışında kimi dinler?
-DDK raporundan sonra bile hâlâ ‘Eceli ile öldü, rahat bırakın mezarında' diyen gazeteciler, siyasiler var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özal'ı rahat bırakın diyenler sağlığında rahat bıraktı mı ki mezarda rahat bırakmak istiyorlar? Sağlığında gerekli saygıyı gösterdiler mi? Demirel ve Mesut Yılmaz'a yakın çevreler dosyanın kapanmasını istiyor. Özal'ın öldürüldüğüne inanmayanların listesini yapıp bunlar kime yakın bakmak lazım. Ben şüpheleri dile getiriyorum. Ben Yavuz Donat'ın da böyle yazı yazmasını ayıplıyor ve kınıyorum. Özal'ın ölümünde sorumluluk payları mı var ki kapatmaya çalışıyorlar! Mezar açılsın, milletin kafasında soru işareti kalmasın. Ben ihmalleri gördüm. İhmallerde kasıt olabilir mi? Bunun ortaya çıkması lazım.
-‘Çok kiloluydu, çok yiyordu' deniyor. Son seyahatinde siz yanındaydınız. Bu anlamda olağanüstü bir durum oldu mu?
Özal'ın ölümü beklemediğimiz bir olaydı. Son seyahatinde siyasetçi yakını olarak bir tek ben vardım. Gezi boyunca koluna girerek dolaştım her yerde. Buhara'ya gittik. Nakşibendi Hazretleri'nin türbesini ziyaret ettik. Kolundan tuttum, destek vererek içeriye girmesini sağladım. Ayrı ayrı namaz kıldık. O çıkar diye çıkıp kapıda bekliyorum, öyle bir vecd içinde ki secdeye kapandı, ağlıyordu. Hastaymış da kalkamamış da…Hayır, ben yanındayım. Bir vecd içinde hüngür hüngür ağladı. O çok samimi bir dindardı. Onun bu yönünü bilmeyenler bunları dile getiriyorlar ve bir de hepsi Mesut Yılmaz'la siyaset yapan arkadaşlar.
-1988'deki suikast teşebbüsünün cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgisi var mı? Özal neden hedef oldu?
Tabii. Oradaki hadise şu: Genelkurmay Başkanlığı ile ilgili değişiklikle Türkiye'deki değişikliklerin iç içe olduğunu göreceksiniz. Komplo iç içe geliyor. ‘Necdetler operasyonu' yaptı Özal. Bu müdahale çok rahatsız etti birilerini. Kenan Evren'in yerine Necdet Üruğ cumhurbaşkanı olacaktı. Özal'la asker karşı karşıya getirildi. Her türlü rahatsızlık birikmiş, birikmiş, bir yere gelmiş. Şunu görmüşler: Özal'ı götürmedikçe, 12 Eylül öncesindeki kendilerine göre rant sağlayan yönetim tarzı geri gelmeyecek, bu rantı sağlayamayacaklar. Özal'ı öldürerek Türkiye'yi bildikleri gibi yönetmek istediler. Dışarıdan da Varşova-NATO mücadelesidir. Özal'ın ABD'yi etkilemesinden rahatsızlardı. Dünyanın değişim süreci içinde Türkiye gibi bir ülkenin ABD ile iyi ilişkiler kurmasının önü kesilmek isteniyor, özü bu. Bakarsanız bu yapı bugün yargılanıyor.
-Emin Çölaşan'ın 2002'de yazdığı “Demirel ve Cindoruk, Özal'ın öleceğini biliyordu” yazısında dile getirdiği iddiaları nasıl yorumluyorsunuz? Demirel nereden alıyor bu bilgiyi?
Demirel'e, Çölaşan'ın yazısı üzerine bu soru soruluyor. O da “Başbakan olarak cumhurbaşkanının sağlığından sorumluyum. Houston'daki doktorundan öğrendim.” diye cevap veriyor. O zaman demezler mi Demirel'e, “Sen cumhurbaşkanının sağlığından sorumlu isen Köşk'te ne gibi sağlık tedbirleri aldırdın? Sağlık tedbirleri almak bir yana, var olan ambulansı çekiyorsun. Doktor tedbiri almıyorsun. Köşk'te kısıtlamalara gidiyorsun. En önemlisi de ne? Houston'dan böyle bir açıklama gelmiyor. Sağlık raporlarında ‘Sağlığında bir problem yok, iyi' diyor. Özal ABD'ye gitti, check-up oldu, orada konferanslar verdi, geldi, Orta Asya'ya gitti. Bütün bunlardan sonra vefat etti. Sağlığında gerçekten hiçbir problem yoktu. O zaman Demirel, hangi doktorlar, ne zaman, ne söylemişler kendine açıklamalıdır. Belgesini de koymalıdır ortaya ama böyle bir şey yok. Çölaşan'ın yazısı ortada.
-Siz Özal'ın öleceğini nasıl öğrendiniz?
ANAP'ta bir olağan kongre istedik. Özal, Köşk'ten inecek ve ANAP'ın başına geçecek ya da yeni bir parti kurarak kafasındaki reformları gerçekleştirecekti. Mesut Yılmaz'la sıkıntılar vardı. Özal, “Partiyi ele geçirebilecekseniz geçirin.” dedi. Ben havayı yokladım ve “Bu kongreye girmeyelim, kaybederiz ve ayrılmak zorunda kalırız.” dedim. “Ayrılacak olursak sizin gücünüzde kırılma olur, Köşk'ten inmek zorunda kalırsınız. Bizim amacımız sizi Köşk'te tutmak olmalı.” tavsiyesinde bulundum. “Hele bakalım.” dedi. Bu çalışmalar sırasında Cinnah Caddesi'nde Malatyalı bir iş adamının bürosunda 17 arkadaş toplandık. 93'ün ocak yahut şubat aylarıydı. Afyon milletvekilimiz Gaffar Yakın geldi. “Cindoruk'la görüştüm. Cindoruk, Demirel'le konuşmuş. Demirel demiş ki “Özal gidici.” Yakın, “Siz böyle siyasette Özal'la birlikte hareket etmeyin, açıkta kalırsınız.” dedi. Ben de “Nereden öğrenmiş?” diye sordum. “Doktorlardan.” dedi. “Doktorlarla ben de görüşüyorum. Eğer ciddi bir şey olsa bize söylerler. Özal'ın kendisi de söyler.” dedim. İkna etmeye çalıştım. Sonra bunu gündeme getirince Gaffar sözlerini inkâr etti. Gaffar'ın anlattıklarının aynısını bu sefer Emin Çölaşan Hürriyet'te yazdı.
-Israrla neden “Bir komplo var!” diyorsunuz?
Ölümünden önceye ve sonraya bakmak lazım. Eşref Bitlis, Adnan Kahveci, Uğur Mumcu gibi isimler ortadan kaldırılıyor. Çok önemli cinayetlerin işlendiği sürecin sonunda en son Özal öldürülüyor. DDK raporu da bunu teyit ediyor.
-Ölümünden sonra…
Özal ölmese 28 Şubat ortaya çıkmayacaktı. Özal'ın ölümü 28 Şubat'ın başlangıcıdır. Biz ne yapmışsak hepsini ters yüz ettiler. Özal'ın ölümü ile başlayan sürecin sonunda geldiğimiz nokta eksi 9 kalkınmadır. Biz bunu 2. Dünya Savaşı yıllarında dahi görmedik. Demirel, cumhurbaşkanı olmuştur.
-Özal yaşasaydı 28 Şubat olmaz mıydı?
Özal buna asla izin vermezdi. Demirel de cumhurbaşkanı olamazdı. Ama öyle bir komplo kurulmuş ki bizim yaptıklarımızın hepsi silinecek ve bizden önce ne ise o hâle dönecek; aynen oldu, 28 Şubat'la öyle karanlık bir döneme girildi. Özal Köşk'ten inseydi, Demirel ve Yılmaz zarar görecekti. Isparta'da Demirel, Yılmaz'ın elinden tuttu, “Size oğlumu getirdim.” diye kucaklaştılar.
-DDK ve savcılığın soruşturmasından bir sonuç alınabilir mi?
Özal'ın ölümü, suikast teşebbüsü de dâhil, araştırılmalı. Meclis'in de devreye girmesi lazım. Özal'ın ölümü ile ilgili özel bir komisyon kurulmalı ve 28 Şubat'ı inceleyen komisyonla işbirliği yapmalıdırlar. Bu büyük bir olay. Eğer Özal'ın ölümünün üzeri kapatılırsa, Erdoğan ve Gül'ün de hayatı tehlikededir.
AKSİYON