Hukuken hiçbir savunma imkanı verilmeden, dava dahi başlamadan, otellerden uçaklara, altın madenlerinden peynir çiftliklerine, kullandığımız araçlardan holding merkezinde oturduğumuz odalarımıza kadar elimizden alıp 3 yıl boyunca başkalarına tahsis etmenin, yaptırıp devlete hediye ettiğimiz okullardan, camilerden isimlerimizi sökmenin, şahsi hesaplarımızı dahi dondurup oturduğumuz evlere kadar göz dikmenin, hukuk veya insanlık ile bağdaşır tarafı var mıdır?
Koza-İpek çalışanları ile ilgili davada savunma yapan Cafer Tekin İpek savcının iddialarını tek tek çürüttü.
Aralarında Akın İpek'in de olduğu 45 iş adamı ve yöneticinin olduğu davada ilk duruşma görüldü.
Davada savunma yapan Tekin İpek'in savunmasının sonuç bölümü şöyle:
Sonuç olarak;
A-31.08.2015 de Koza İpek Grubu'na yapılan baskın sebebi olan;
1) Yurt dışına gönderilen 7 milyar dolar iddiası,
2) Himmet altını toplanıp üretilmiş gibi gösterilip gösterilmediği,
3) Kara para aklamak ve terör örgütüne para aktarmak iddiası,
4) Koza İpek Vakfı'na, Ereğli Demir Çelik İşletmeleri'nden gelen 122 milyon TL iddiası;
İncelenmiş ve suç unsuru bulunamamıştır.
B- 26.10.2015 de kayyım atama gerekçesi yapılan
1) Kara para aklama
2) Şirinler köyü
3) Çift muhasebe tutmak
4) Bilgisayarların yorgun olması
5) Bergama altın madeni ucuza mı alındı iddiası
6) İpek Medya'nın yatırım teşebbüsleri, Kanaltürk süreci,
7) İngiltere'de KOZA Ltd iştirakinin kurulması
8) Himmet altını toplanıp üretilmiş gibi gösterilip gösterilmediği,
9) Ruhsat sayılarının spekülasyon sebebi yapılıp yapılmadığı
10) Terör örgütlerine para aktarımı iddiaları,
İncelenmiş ve suç unsuru bulunamamıştır.
C- Tekin'İpek in mal varlıkların da şüpheli bir kaynak, harcama ve artış yoktur.
04.05.2016 tarihili MASAK raporu sonuçları şüpheli bir işlem olmadığını ispatlamıştır.
D- Tekin İpek savcının belirlediği örgüt ilişkisi sayılabilecek kriterlerinin hiç birisine girmemektedir.
Tekin İpek'in hiçbir zaman kriptolu haberleşme programlarının yüklenebileceği akıllı telefonu olmadığı gibi, Twitter, Facebook türünde sosyal medya hesabı da olmamıştır.
Hayatı boyunca hiçbir yerde hiçbir zaman siyasi bir beyanı da yoktur.
E- Tekin İpek'in İpek Medya'da hiçbir görevi olmamıştır.
Tekin İpek'in Koza-İpek Grubu içerisinde yer alan İpek Medya'da hiçbir görevi olmadığı gibi ilgisi de olmamıştır. Kaldı ki, İpek Medya bir platformdur. Herkes söylediğinden yazdığından sorumludur. Tekin İpek'in medya ile ilişkisi Twitter'da bir kullanıcın yazdığı mesajlardan Twitter şirketinin ortaklarından birinin sorumlu olduğu kadardır.
İpek Medya'da bugüne kadar program yapmış, yazı yazmış gazeteciler arasında her düşünceden insanın olduğunu, bir kısmının bugün halen aktif medya organlarında görev yaptıklarını, farklı siyasi partilerde millet vekili, Harp Okulu'nda rektör olanlara kadar birçok farklı insanın İpek Medya'da görev aldıklarını da hatırlatmakta fayda var. İpek Medya'da görev yapmış olanların tam listesi Ek'de var.
F-) Yönetici olarak suçlanmasına imkan yoktur.
Şirketlerde hiçbir suç unsuru olmadığı gibi, yönetici olarak genel kurul kararlarını uygulamaktan başka şahsen aldığı ve yürüttüğü hiçbir faaliyeti olmamıştır. Görev verdiği üst yönetim ve çalışanlarının dahi kurumsal görev tanımları dışında bir faaliyetleri olmadığı bu iddianamede tespit edilmiştir.
G-) Tekin İpek'in özgürlüğünün ve mal varlıklarının 04 05 2016 tarihli Masak TEMİZ raporuna rağmen; 25.04.2016'da kendisinden alınmış olmasının hiçbir açıklaması yoktur. İnsan haklarını ve Anayasayı ihlal eden, işkenceye dönüşen bu mağduriyetin giderilmesi sadece hukuki değil aynı zamanda insani bir zorunluluktur.
h-) Kimse adına atılmış hiçbir sahte imzada yoktur, yerine sahte imza atıldığını iddia eden de.
Herhangi bir özel evrakta sahtecilik de yoktur. Bizatihi savcının adına imza attığımı iddia ettiği kimselerden aldığı yazılı ifadelerde herkes imzaların kendisine ait olduğunu, şikayeti olmadığını ifade etmişlerdir. Ortada bir zararda yoktur. Atılan tüm imzalar ya asaleten ya da vekaleten atılan imzalardır. Aksini iddia edende olmadığına göre savcının bu suçlamasına iddianamesinde yer vermesini anlamak dahi mümkün değildir.
Türkiye’nin en büyük ve kar eden gruplarından birisi olarak sosyal sorumluluğumuzu yerine getirmek için ülkeye üniversite kazandırmak, ayırım yapmadan tüm ihtiyaç sahiplerine resmen ve kayıtlı yardımda bulunmak, devletimize 10 milyonlarca TL değerinde okullar, camiler hediye ederek devletimizin yanında olduğumuzu göstermekten başka ne yapmışız? Kaldı ki; 07.01.2016 tarihinde, grup kayyım yönetiminde iken, sonuçlanan İpek Üniversitesi hakkındaki YÖK raporu hiçbir olumsuzluk tespit etmemişken, 6 ay sonra gerekçe gösterilmeden müsadere edilmiştir.
Hayatını hassasiyetle kanunlara uyarak geçirmiş, hayatında karakol görmemiş aileme ve resmi doktor raporları ile sabit olan sağlık sorunlarıma rağmen şahsıma 3 yıldan beri yapılan bu eziyetlerin, hiçbir mazereti olamaz.
Rahmetli babamızdan başlayan ve alın terimiz ile çalışarak devletten hiçbir imtiyaz kullanmadan 70 yılda inşa ettiğimiz Koza İpek Grubu'nun yaptığı eserlerin çok cazip olduğu ortadadır.
Hukuken hiçbir savunma imkanı verilmeden, dava dahi başlamadan, otellerden uçaklara, altın madenlerinden peynir çiftliklerine, kullandığımız araçlardan holding merkezinde oturduğumuz odalarımıza kadar elimizden alıp 3 yıl boyunca başkalarına tahsis etmenin, yaptırıp devlete hediye ettiğimiz okullardan, camilerden isimlerimizi sökmenin, şahsi hesaplarımızı dahi dondurup oturduğumuz evlere kadar göz dikmenin, hukuk veya insanlık ile bağdaşır tarafı var mıdır?
Üstümüze üşüşmüş olan kayyımların suistimallerine karşı hukuken mücadele ederken, evimden alınıp, 3 hafta sonra SAVCIYA TESLİM EDİLEN , MASAK'ın “tertemizler” raporundan sonra, sorgusuz sualsiz iki yıl boyunca hapis edilmemin ahlaki ve vicdani bir açıklaması olabilir mi?
Talebim;
Savcının 05.09.2014 tarihinde başladığı soruşturma, tüm kapsadığı konular itibarı ile 04.05.2016 tarihinde MASAK sonuç raporunun savcılığa teslim edilmesi ile sonuçlanmıştır. Suç tespiti yapılamamıştır.
Savcının 05.05.2016 da kayyımı kaldırması ve şüphelilere takipsizlik vermesi gerekir iken, bir buçuk ay sonra çıkacak olan KHK'yı da bilemeyeceğine göre, neyi beklemiştir?
Tüm soruşturma konuları incelenmiş ve sonuçlanmış iken, yaklaşık bir yıldır kayyım yönetiminde olan grubun KHK'nın yayınlandığı 27.07.2016 tarihi itibarı ile incelenmemiş tek dönemi kayyımların dönemidir. Buna rağmen Savcı 27.07.2016 tarihinde KHK'nın yayınlanmasından sonra, sanki şirketlerde kayyım yokmuş, hiç incelenmemiş ve soruşturmasına yeni başlamış gibi, İddianamesine tek dayanak olarak bu KHK'yı almıştır.
Fakat bu sefer de geç kalmıştır. Çünkü; savcının iddianamesinde talep ettiği müsadere zaten yasama ve yürütme faaliyetlerini aynı anda icra eden KHK ile yerine getirilmiş, savcının isteyeceği maddi bir talep de kalmamıştır.
Şirketlerde suçtan elde edilen gelir tespiti olmadığına göre, KHK ile müsadere edilmiş kurumlar ise savcı talep etmeden önce müsadere edildiğine göre savcı neyi, neden, kim adına istemektedir?
Savcının şirketlerden talep edebileceği bir şey yoktur. Çünkü suç saydığı varlıklar zaten müsadere edilmiştir.
Farklı sektörlerde faaliyet gösteren 22 adet anonim şirketin tamamına, grupta medya şirketi olması sebebi ile el konulması; farklı görevlerde bulunan yöneticilerin, görev yapmadıkları şirketlerdeki işlerden ve içinde yer almadıkları karar mercilerinin kararlarından sorumlu tutulmaları, ancak bir akıl tutulması olabilir.
Savcının kamu olarak, şirketler adına yöneticilerden para istemek gibi bir görevi, yetkisi ve hakkı da yoktur. Çünkü şirketler adına yöneticilerden para isteyebilecek tek merci yine şirketlerin sahipleridir.
Şirketlerin sahipleri yasal mevzuata ve usule uygun olarak bir araya gelip, yöneticilerine verecekleri maaşları, kardan verecekleri başarı primlerini, bağış yapacakları miktarı, girecekleri sektörleri belirledikten sonra, buna pay sahipleri dışında kimin ya da hangi kurumun itiraz hakkı olabilir? Şirket veya aile içinde bir itiraz olsaydı, zaten yasal süre içinde itiraz ederler, bir sonraki genel kurulda da sorumlu gördüklerini ibra etmezlerdi. Bugüne kadar pay sahipleri tarafından genel kurul kararlarına karşı açılmış tek bir dava dahi yoktur. Tüm yöneticiler de dönem sonlarında ibra edilmişlerdir. Yöneticilere dava açma imkanı hukuken imkansızdır.
Kamu adına yapılacak bir işlem varsa, o da kamunun atadığı kayyımların kendi yönetimleri altında iken haksız yere müsadere edilmiş olan İpek Medya'nın ve
İpek Üniversitesi'nin geri kazanılması için hukuki işlemleri başlatmaktır. Çünkü kayyım atanmasından KHK'ya kadar olan süreçte geçmişe yönelik tüm kamu denetim kurumlarının raporlarının olumlu olduğu ve üniversiteye yapılan tüm bağışlarında şartlı olarak yapıldığı unutulmamalıdır.
Savcının iddianamesinde nereden bulduğu anlaşılmayan ve yöneticilerden talep ettiği 1,5 milyar TL'nin yetkisiz, haksız, hukuksuz ve uydurma bir talep olduğu açıktır. Bunun ile birlikte; yasal olarak mahkemenin, savcının talebinden daha fazla bir maddi ceza talebi olamayacağına göre, bu yanlış hukuken ortaya çıkana kadar, savcının talebi dışında kalan para ve mal varlığımızın sahiplerine iade edilmesi hukuken zaruridir.
Savcının talep ettiği 1,5 milyar TL'nin en az iki katı miktarda nakit para şirketlerimizin kasalarında mevcuttur.
Yurtddışı çıkış yasağı kararına rağmen kendi isteğiyle Türkiye'ye dönmüş, pasaportunu teslim etmiş, aradan aylar geçmesine rağmen kaçmaya teşebbüs etmemiş, arandığında ikametinde bulunan bir kimse olarak, kaçma riskimin olmadığı ortadadır.
Şirketlerle ilgili tüm bilgi ve belgelere de el konulmuştur. Şirketler neredeyse iki yıldır kayyımlar tarafından yönetilmektedir. Toplanacak bir delilde kalmamıştır kaçırılma ihtimali olan bir delil de bulunmamaktadır.
Resmi doktor raporları ile sağlık problemlerim olduğu sabit iken, hiçbir hukuki gerekçe olmadan elimden alınmış olan özgürlüğümün ve varlıklarımın iade edilmesini talep ediyorum.