KPSS kumpasında akılalmaz hukuk ihlalleri

KPSS kumpasında akılalmaz hukuk ihlalleri
KPSS operasyonu, hukukî açıdan büyük sıkıntılar barındırıyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, daha soruşturma süreci tamamlanmadan pek çok insanı suçluymuş gibi hedef gösterdi, masumiyet karinesini görmezden geldi. Hiçbir mahkeme kararına dayanmayan ‘örgüt’ ithamıyla da ‘soruşturmanın gizliliği’ ilkesi açıkça çiğnendi.
Tüm dünyada kabul gören en temel insan haklarından birisi ‘masumiyet karinesi’dir. Buna göre suçu, mahkeme huzurunda ispat edilmemiş olan herkes masum kabul edilmek zorunda. Buna karşın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, KPSS operasyonuna ilişkin yaptığı açıklamada sınava giren bazı kişileri peşinen suçlu ilan etti. 2010 yılındaki KPSS’de 120 tam puan alan 350 kişi, 119 puan alan 423 kişi ve 100 puan barajını aşan 3 bin 227 kişi hakkında ‘suçlu’ algısı oluşturacak ifadeler kullandı. Bu garip ifadelere rağmen operasyon 82 kişi ile sınırlı kaldı. 3 bini aşkın kişinin siyasi kimliğine hiç değinilmezken, gözaltına alınanlara atıfla ‘kamuoyunca bilinen belirli bir yapıyla bağlarının olduğu tespit edilmiştir’ ifadeleri kullanılarak adeta bir fişleme ya da ayıklama sonucu liste oluşturulduğu izlenimini güçlendirdi.

Ayrıca, tamamen kanaatlere göre yapılan açıklamada kullanılan ve hiçbir mahkeme belgesine dayanmayan ‘örgütlü yapı’ ve ‘belli bir yapı’ gibi ifadelerle de bu kişiler zan altında bırakıldı. Başsavcılık açıklamasında ihlal edilen masumiyet karinesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında çok sıkı şekilde korunuyor. AİHM’nin 10 Şubat 1995 tarihli kararında bir milletvekilini öldürmekle suçlanan Fransız Allenet de Ribermont’un masumiyet karinesinin ihlal edildiğine dikkat çekildi. Olayda şüpheli olarak tutuklanan şahıs hakkında yetkili makamlar tarafından bir basın toplantısı düzenlenmiş ve şahsın suçlu olduğuna dair ifadeler kullanılmıştı. Kararında masumiyet karinesinin kamu makamları tarafından çiğnenebileceğinden söz eden AİHM, Fransa’yı bu basın toplantısından dolayı tazminat ödemeye mahkûm etti. KPSS operasyonunda ise basın açıklaması yaparak birçok şahsı suçlu gibi gösteren Başsavcılık, AİHM içtihatlarına aykırı hareket etti. Bu sebeple, konu AİHM’ye taşındığı takdirde Türkiye de Fransa gibi tazminat ödemeye mahkûm olabilir.

Ankara’da önceki gün yapılan Başsavcılık açıklamasında bir yılı aşkın süredir hükümet ve yandaş medyada görülen suçlayıcı dilin kullanılması da dikkat çekici. “Bu soruşturmada, cumhuriyetimizin büyük bir tehdit altında olduğu, belli bir yapıya mensup kişilerin verilen talimat ve telkinler ile devlet kurumlarına yerleşme ve sızma faaliyetine giriştikleri, örgütlü bir yapı kurarak birlikte hareket edip, bu amaç doğrultusunda kamu kurumlarına yerleşmek için…” gibi ifadelere yer verildi. Oysa savcılar somut delil bulmak, lehte ve aleyhte delillere ulaşmak mecburiyetinde. Bütün hukuk kurallarını altüst eden bu açıklamada ise bir iddia üzerinden kişiler mahkum edilmeye çalışılıyor.

‘Örgüt kurma, yapılanma, devlete sızma’ gibi iftiralar hiçbir delil işaret edilmeksizin kullanılıyor. Açıklamada yer alan “İlk etapta gözaltı kararı verilen 82 şüpheli ile toplamda bin 435 şüphelinin kamuoyunca bilinen belirli bir yapıyla mali, sosyal ve ekonomik bağlarının olduğu tespit edilmiştir.” beyanı ile de bir skandala imza atıldı. Bir yapının illegal olarak kabul edilmesi için mahkeme kararı gerekirken, Başsavcılık ‘kamuoyunca bilinen’ diyerek iftirasına dayanak oluşturmaya çalıştı. Masumiyet karinesinin ihlal edilmesinin bir yansıması olan bu ithamlar da ceza kanunlarına göre suç.

SORUŞTURMADA GİZLİLİK İHLAL EDİLDİ

Türk Ceza Muhakemeleri Kanunu’na göre bir davanın soruşturma kısmı gizli, duruşma kısmı ise aleni olarak yapılır. Bunun yanında ‘soruşturmanın gizliliğini ihlal etme’ de kanunlarda suç olarak düzenlenmiştir. Başsavcılık, yaptığı açıklama ile KPSS soruşturmasının ayrıntılarını aleni hale getirdi. Hizmet kurumlarının YGS’de ulaştığı başarının hemen ardından başlayan bu soruşturmanın ‘algı oluşturma’ amacına hizmet etti. Diğer yandan yandaş medya da, hedef gösterilen kişilerin özel hayatlarına dair paylaşımlarda bulunarak suç işlemeye devam ediyor.

Vicdan ölünce hukuk da kalmaz

Yrd. Doç. Dr. Mustafa Zeki Yıldırım, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın söz konusu açıklamasını şu sözlerle yorumluyor: “Cumhuriyet savcısının bu tür bir açıklama yapma yetkisi Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yok. HSYK’nın buna ilişkin genelgesindeki bütün hassasiyet, ilke ve kurallarına aykırı bir açıklamayla karşı karşıyayız. Açıklama suç soruşturması yürütenden ziyade, hukuksuz bir şekilde genel suçlamalar içeren, eski askerlerin bildirilerini çağrıştıran özellikte bir metin.

Cumhuriyet savcısı adalete hizmet eder, hakkı, hakikati araştırır, delilleri bulur ve iddianamesiyle konuşur. Siyasi mülahazalarla, psikolojik harp yöntemleriyle hareket eden, yalan makinesine dönüşmüş bir kısım talihsiz, zavallı siyasilerin kullandığı araç haline gelmez, gelmemelidir. Vicdanlarını kaybetmiş hakim veya savcıdan adalet beklenmez. Çıkacak kararlar, sadece kendileri ve sevenlerinin yüzünü kızartacak tarihi vesika olur. Savcıya buradan bir çağrıda bulunuyorum, sınav komisyonlarıyla ilgili teknik takip, gizli soruşturmacı, iletişimin denetlenmesi gibi kanunun verdiği imkânları kullansın. Bakalım ne tür delillere ulaşacak, gerçek tehlike neymiş?”
29 Mart 2015 10:20
DİĞER HABERLER