Bristollu köle tüccarı Colston’ın heykelinin yıkılıp denize atılmasının ardından belediyeler, üniversiteler, hastaneler köle ticaretinden paylarına düşen fonları incelemeye başladılar. Churchill’in heykelleri bile saldırıya uğruyor. Şimdi de sıra kraliyet ailesine mi geliyor?
Kraliçe’nin tahtı sallanıyor mu? Hayır sallanmıyor. Londra’nın merkezinde yer alan görkemli Buckingham Sarayı’ndaki tahtı emniyette. Hatta bu yılın kasım ayı içinde Cumhuriyet ilan edecek ve kendi devlet başkanını seçecek olan Barbados’un dışında devlet başkanı olarak tanındığı 16 eski kolonideki tahtları da emniyette.
Bağımsızlığını ilan etmiş eski koloni Vanuatu’da Kraliçe’nin kocası Philip’in tanrı olduğuna inanan yerliler var. Magazin dünyasına takılıp kalmış; futbolculara, aktörlere, televizyon yıldızlarına, müzisyenlere ve milyonerlere hayranlık duyan ve onların yaşamlarını zevkle izleyerek günün birinde onlar gibi olabileceklerini hayal eden bir kesimin kraliyet ailesi fertlerinin daha da ihtişamlı, renkli ve zengin yaşamını takip etmeleri ve çoktan tarihin karanlıklarına karışmış olması gereken monarşiyi onaylamaları şaşırtıcı değil.
Londra, Avustralya, Kanada, Jamaika ve Yeni Zelanda’da krallığın kaldırılıp Cumhuriyetçi ve anayasal bir düzene geçilmesini talep eden örgütler üye sayılarını artırmaya devam etseler de kamuoyu yaratamıyorlar ve siyasi partilerden destek görmüyorlar. Kraliyet ailesinin her zaman destekçisi olmuş sağ basın bu ailenin adının karıştığı skandalları satışlarını artırmak icin kullansa da kısa bir süre içinde normal çizgisine dönüp, Kraliçe’yi pohpohlamaya ve ailenin imajını kurtaracak haberleri ön sayfalarında vermeye devam ediyor.
Bağımsız olması gereken BBC’nin, solcu ve cumhuriyetçi olarak bilinen Guardian gazetesinin bile 94 yaşına gelmiş ve bir takım rahatsızlıkları olan Kraliçe İkinci Elizabeth’in tahttan feragat etmesi ya da ölmesi durumunda tahta geçecek olan Galler Prensi Charles’ın ve onun kraliçeliğe terfi edecek ikinci eşi Camilla’nın profillerini artıracak haber ve yazılara yönelmiş olması gözlerden kaçmıyor. Bu ikilinin “Halkın Prensesi” olarak tarihe geçen Diana’nın mutsuzluğuna ve belki de ölümüne neden oldukları bilinen bir gerçek. Gün ışığına yeni çıkan bilgilere göre Prenses Diana, Prens Charles’dan uzatmalı sevgilisi Camilla ile olan ilişkisini sona erdirmesini istediğinde Charles’ın verdiği cevap çok ilginç: “Tarihe metresi olmayan tek Galler Prensi olarak geçmeyi reddediyorum.”
KRALİYET AİLESİNİN KİRLİ ÇAMAŞIRLARI SAÇILIYOR
Kraliçe’nin torunlarından biri aileyi terk edip Amerikalı eşi ile birlikte Amerika’ya göçtü. İkinci oğlu Prens Andrew’in Amerika’ya seyahat etmesi bile mümkün değil, çünkü peşinde pedofil olarak yargılanmasını talep eden Amerikalı savcılar var. Televizyon dizileri, belgeseller, yeni çıkan kitaplar ve seçimle başa gelecek bir devlet başkanı için kampanya yapan Cumhuriyet isimli bir örgüt, Kraliçe’nin kocasının evlilik dışı ilişkileri de dahil olmak üzere kraliyet ailesinin bütün kirli çamaşırlarını gözler önüne sermeye devam ediyor. Bunlar yalnızca Krallık’ın Devlet Başkanı değil, aynı zamanda da İngiliz Kilisesi’nin de başı olan Kraliçe İkinci Elizabeth için yenilir yutulur lokmalar değil. Ama son anketlere göre kullarının yüzde yetmişi hala arkasında.
Fakat siyah Amerikan vatandaşı George Floyd’ın polisler tarafından acımasızca öldürülmesi ile patlayan ve kısa sürede Birleşik Krallık’a sıçrayan “black lives matter” hareketi nedeni ile yıllarca gözden kaçmış olan bir konu incelenmeye başlandı. Afrika’lıları ele geçirip Karayip Adaları’nda ve Amerika’da satışa çıkaran 150 yıllık köle ticaretinden kesesini dolduranlar yalnızca köle tüccarları, gemicilik firmaları ve büyük plantasyonlar değildi. Kraliyet aileleri de bu furyadan paylarını alıp keselerini doldurmuşlardı.
Kraliçe Birinci Elizabeth’in 1560’lı yıllarda köle ticaretine izin ve destek verdiği bilinen bir gerçek. Takip eden yıllarda Birinci Charles, onun oğlu İkinci Charles ve bütün aile üyeleri bu ticareti yalnızca desteklemekle kalmayacaklar, kendi kişisel servetleri ile bu sektörde yatırım yapacaklardı. Ticaretin tekeli ise takip eden yıllarda Kraliyet Afrika Şirketi’ne verilecekti. Bu şirketin en büyük hissedarı ve ilk yönetim kurulu başkanı ise krallık donanmasının en üst rütbeli amirali ve geleceğin kralı York Dükü İkinci James olacaktı. Kölelerin gemilere yüklenmeden önce Dük’ün malı olduklarının belirlenmesi için omuzlarına kızgın iğnelerle D.Y markasının çizildiği tarihi bir gerçek.
“Black Lives Matter” hareketi taraftarlarının Bristol’lu köle tüccarı Edward Colston’ın heykelini devirip denize atmasından bu yana yedi ay geçti. Heykelin altındaki yazı ilginçtir.
“Bu heykel Bristol şehrinin en erdemli ve bilge oğullarından birisi için Bristol halkı tarafından dikilmiştir.”
KÖLE TÜCCARLARININ UTANÇ VERİCİ BAĞIŞLARI
Colston da dâhil olmak üzere köle tüccarlarının bu ticaretten elde ettikleri paraların bir kısmını hayır işlerine bağışladıkları bilinen ve utanç verici bir gerçek. Krallık’ın belediyeleri, üniversiteleri, hayır kurumları, hastaneleri ve kütüphaneleri kendi tarihlerine bakıp köle ticaretinden kendi paylarına düşen fonları incelemeye başladılar. Bu tüccarların heykelleri ve resimleri müzelerin karanlık odalarına taşınmaya ve isimleri binalardan, meydanlardan ve parklardan silinmeye başlanıldı. Wikipedia da dâhil olmak üzere bazı internet sitelerinde sanki göstericilere yön gösteriyormuş gibi diğer köle tüccarlarının heykellerinin ve mekânlarının listesi yayınlanıyor.
Tarihe Nazileri yenen lider olarak geçmiş olan, ama aynı zamanda ırkçı olarak bilinen Winston Churchill’in heykelleri bile saldırıya uğruyor. Boris Johnson’un koruyamayacağı bir Churchill anıtı mahzene kaldırıldı bile. ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden’ın “Oval Office” adı verilen makam odasına oturur oturmaz ilk verdiği talimatlardan birisi odadaki Churchill büstünün kaldırılmasıydı. Churchill hayranı olan ve onun hakkında tarihi yanlışlıklarla ve abartmalarla dolu bir kitap yazmış olan Johnson’a bu konudaki görüşleri sorulduğunda her sıkıştığında yaptığı gibi mırıldanarak anlamsız ve kaçamak cevaplar vermek oldu.
Pakistan’lı ve Müslüman bir ailenin çocuğu olan Londra belediye başkanı Sadiq Khan başkentteki tarihin anıtların Londra’nın bu yüzyıldaki kosmopolitan yapısını yansıtmadığını belirtti ve bunun düzeltilmesi amacıyla bir komisyon kurdu. Bu komisyonun görevlerinden birisi bu tür anıtları meydanlardan kaldırmak olacak.
Boris Johnson’un sağcı hükümeti bu tür girişimleri engellemek amacı ile “belediye binası militanları” olarak nitelendirdiği ilerici ve ırkçılık karşıtı belediye başkanlarının ve belediye meclis üyelerinin yetkilerini kısacak bir kanun çıkarmaya hazırlanıyor.
Belki de sıranın kraliyet ailesine geleceğini anladılar.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda hiç bir aristokratın, kralın, kraliçenin, prensin ya da prensesin kellesini kaybetme tehlikesi yok. Kraliyet aileleri sembolik de olsa devlet başkanı olarak İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, İspanya ve Belçika gibi gelişmiş Avrupa ülkelerinde bile saltanatlarını sürdürüyorlar.
Eğer Kraliçe Elizabeth’in oğlu Charles tahta geçerse kral olarak adını seçme hakkı var. Seçenekler Charles, Philip, Arthur ve George. Ama tesadüfen bugün 30 Ocak ve Kral Birinci Charles’ın kellesini kaybetmesinin, adadaki varlığı yalnızca 11 yıl sürecek bir cumhuriyetin ilan edilmesinin yıl dönümü. Ne zaman tahta geçecek bu Prens bilmiyoruz. Ama umarız ki Üçüncü Charles ismini tercih etmez.