Küçük şeyler ve faydalı hileler!

Prof. Dr. Osman Şahin, Samanyoluhaber.com'daki yeni köşe yazısını 'Küçük şeyler ve faydalı hililer!' başlığıyla okurları için yazdı.
Hazret-i Yusuf’un (aleyhisselâm) Bünyamin’i yüküne bir su kabı koyarak onu alıkoymasındaki hile anlatıldıktan sonra ayette verilen “Her ilim sahibinin üstünde ondan daha iyi bilen biri vardır” hükmü ele alınacaktır.

 

Hanefi mezhebinde, dinin genel prensiplerine aykırı olmayacak şekilde, çözümsüz kalındığı zamanlarda başvurulan hîle-i şer’iyye, Türkçe’deki aldatma, yanıltma mânâsındaki hile değil, çare, çözüm ve çıkış yolları anlamına gelen “hiyel” kelimesidir.

 

Bir peygamberin yalan söylemesi veya insanları aldatması asla söz konusu olamayacağına göre, Yusuf suresinde hırsızlık yapmayan kardeşlere “Siz hırsızlık yapmışsınız!” veya “Siz hırsızsınız!” diye seslenilmesinde başka anlamlar vardır:

 

“Bu hitap, ilk etapta su kabıyla alâkalı görünmektedir. Ancak münadiye bu sözü söyletenin Hazreti Yusuf olduğu ve hakikatte su kabının çalınmadığı düşünülürse, bu hitabın su kabıyla alâkalı olmaması gerekir. Aksi hâlde Hazreti Yusuf’a yalan isnadı söz konusu olur ki bu mümkün değildir. Öyleyse burada “Siz hırsızsınız!” sözünün başka bir işareti ve iması olmalıdır. İşte bu noktada, onların Hazreti Yusuf’u küçükken babalarından çalmış oldukları, bu sebeple kendilerine böyle hitap edildiği şeklindeki bir yorum makul görünmektedir.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

 

ÖĞRETİLEN PLAN


 

““Görevliler: ‘Peki, yalancı çıkarsanız, cezası ne?’ dediler. Yusuf’un kardeşleri, ‘Cezası, şudur: Kap kimin yükünde çıkarsa ceza olarak o alıkonulur.’ İşte biz haksızlık yapanları böyle cezalandırırız! Yusuf, öz kardeşinin yükünden önce, öbürlerinin yüklerini aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte Biz Yusuf’a, kardeşini alıkoyması için böyle bir plan kurmayı öğrettik. Yoksa, kralın yasalarına göre kardeşini alması mümkün değildi; fakat Allah ne dilerse o olur. Biz dilediğimiz kimseleri pek üstün derecelere yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde ondan daha iyi bilen biri vardır.” (Yusuf sûresi, 12/74-76).

 

Görevlilerin Kral’ın kanunları dururken hırsızın cezasının onlarda ne olduğunu sormalarından, ayette anlatılanların bizzat Hazreti Yusuf (aleyhisselâm) tarafından planlanıp uygulandığı anlaşılmaktadır.

 

Görevliler “Kralın su kabını arıyoruz.” dedikleri halde yüklerde bulunan şeyin kralın değil, Hazreti Yusuf’un (aleyhisselâm) su kabı olmasının, Kral namına hareket ettiği için kral olarak kastedilenin Hazreti Yusuf olması veya kral tarafından Hazreti Yusuf’a verilmiş bir su kabı olması gibi farklı tevil ve yorumları vardır:

 

“Olan bitenlerin seyrine dikkatlice bakıldığında ortada herhangi bir haksızlık ve zulüm görünmüyordu. Ancak olayların baştan sona sırlı bir şekilde geliştiği de bir gerçekti. Fakat bu sırlar tamamen anlaşılmaz değildir. Zahirde gerçeğe ters gibi görünen bazı şeyler, kinaye, istiare ve tevriye (birden çok manadan en uzak olanı kastetmek) gibi söz sanatlarıyla hikmete uygun şekilde yorumlandığında karşılıklı konuşmalar ciddi bir mantıkî zemine oturmaktadır. Bir yandan derin düşünmeyi gerektiren ince tedbirler alınmış ve hikmetli sözler söylenmiş, diğer yandan da yalana girilmemiş, yalan mânâsına gelecek sözlerden kesinlikle kaçınılmıştır.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

 

TEVHİD DELİLİ

 

Ayette su kabının saklanılması ve bu vesileyle Bünyamin’in alıkonulmasının bir plan ve tedbir olarak ifade edilmesi ve böyle küçük bir hadiseye “Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.” gibi büyük bir gerçeğin bağlanmış olmasının arkasında çok önemli sırlar bulunmaktadır:

 

“İlk bakışta bu iki şey arasındaki irtibat tam anlaşılmayabilir. Ancak Bediüzzaman Hazretlerinin de temas ettiği gibi, Allah’ın ilim ve icraatlarının büyük küçük her şeyi içine aldığını göstermek için bazen küçük şeylerle büyük prensipler ve hakikatler yan yana zikredilir.

 

Bununla aslında Kur’ân’ın dört ana konusundan biri olan tevhid vurgulanmış olur. Kur’ân’a baştan sona bakıldığında bütün âyetlerin tevhid etrafında döndüğü rahatlıkla görülür. İster tevhid-i ulûhiyet isterse tevhid-i rubûbiyet olsun, her çeşidiyle tevhid nazara verilir. Burada su kabının saklanıp bulunması vesilesiyle Allah’ın birliği ve her şeyin, her olayın O’nun ilmi dâhilinde olduğu hatırlatılıyor. Böylece çok küçük bir olay üzerinden en büyük hakikate kapı açılıyor.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

 

Cenab-ı Hakk’ın harikulade icraatındandır ki (uygulamaları) bazı küçük şeylere çok büyük neticeleri bağlamak suretiyle, bu büyük neticelerin o küçük şeylere verilemeyeceğini gösterir ve böylece o işlere vesile olanların şirke düşmesine engel olarak onları tevhide yönlendirir:

 

“Bünyamin’in Mısır’da alıkonulması, ardından kardeşlerin tekrar gelmeleri, en son Hazreti Yakub’un (aleyhisselâm) ailesiyle beraber gelip Mısır’a yerleşmesi ve orada tevhid dinini yaymaları gibi çok büyük olaylar, bu küçük olayın arkasından meydana gelmiştir.

 

Zahirde öyle küçük ve sıradan bir hâdiseden böyle büyük neticeler elde edilmez gibi görünür. Ancak bütün bilenlerin üstünde her şeyi, her yeri, bütün zamanları bilen Allah, bazen böyle büyük neticeleri küçük şeylere bağlar. Böylece en cüzi şeyleri de en büyük icraatları da bildiğini, ilminin mutlak olup sınırlandırılamayacağını ifade eder. Ayrıca O (celle celâluhu), küçük sebeplerden büyük neticeler yaratır ki; bu neticelerin meydana gelmesinde görev alanlar, kendilerini olduklarından büyük görüp gurura kapılmasınlar.

 

Tarihî hâdiselere baktığımızda büyük hâdiselerin küçük gayretlere bağlı olarak geliştiğine dair pek çok örnek görebiliriz. Yüce Allah mini mini gayretleri almış, belli bir zaman sonra çok büyük bir faaliyete dönüştürmüştür.

 

Mesela üç beş insan arasındaki tebliğ, eğitim ve hayır faaliyetleri, zamanla ülkelerin ilgisini çeken, toplumlar tarafından kabul gören bir harekete dönüşebilir. Daha ileride bir dünya meselesi hâline de gelebilir. Varılan neticeyle başlangıçtaki küçük hareketler arasında doğrudan bir irtibat kurmak ve doğru orantı aramak mümkün değildir. Fakat Allah çıkılan noktayı da gelinen safhayı da daha ileride ulaşılacak ufukları da siz daha yola çıkmadan bilendir. Her şeyi bilen Allah, ileride gerçekleşmesini murad ettiği büyük aydınlanmalar için önceden kalplere küçük ışıklar mahiyetinde ilhamlar verir ve adım adım geleceğe yürümeyi nasip eder.”

 

Hazreti Yusuf’un (aleyhisselâm) tevhid dinini Mısır’a yerleştirmesinde O’na yardımcı olacak kardeşini yanında alıkoymasında böyle bir yola başvurmasında bazı hikmetler ve sonraki asırlara da verilen bazı dersler vardır:

 

“Dikkat çekici diğer bir husus da Hazreti Yusuf’un icraatta bulunurken konumunu ve durumunu kimseye belli etmeden hareket etmesidir. En başta kendisinin kim olduğunu açıklasaydı belki de olaylar bu şekilde gerçekleşmeyecekti. Burada, yapılan işlerde usulüne göre hareket etmekle beraber, konum ve durumunu belli edip olayların seyrini olumsuz etkilememe gibi bir incelik görülüyor. Bir yandan şeffaf hareket tarzı, diğer yandan bazı şeylerin zamansız olarak ortaya dökülmemesi şeklinde hassas bir denge gözetiliyor…

 

Bu konuda şu mülahazalar akla gelebilir: Bir defa o dönemde böyle taktikler kullanılıyordu ve bunda o zamanki hükümlere göre mahzur görülmüyordu. Bu bir aldatma, yalan söyleme, iğfal etme değil, ileriye yönelik bir kısım maslahatlar için meşru dairede bir çare üretmekten ibaretti. Bu çareyi üretirken ciddi bir zarar da söz konusu olmuyordu. Zarar söz konusu olsaydı şeriat buna izin vermezdi. Bir kısım küçük sıkıntılar yaşansa da bu, gelecekteki büyük hayırlarla telafi ediliyordu.

 

Diğer yandan, açıktan dinin kurallarına aykırı olmayan bir işten maksat neyse, hüküm ona göre verilir… O bir peygamberdi ve ileriye yönelik bir kısım genel fayda ve maslahatları hedefliyordu… Bunu yaparken kimseyi endişeye sevk etmeyecek, insanlarda huzursuzluk meydana getirmeyecekti. İşte böyle büyük maslahatlar için başvurulan taktik edalı çareler, o maslahata göre hüküm alıyor ve mahzurlu görülmüyordu.

 

Bu muamele, başka değil sadece meşru neticeye meşru yollarla ulaşmanın farklı bir yoludur. İçinde aldatma ve yalanın olmadığı ama aynı zamanda maksadın yerine gelmesine yardımcı olan bir çözümdür. Hazreti Yusuf’un bu uygulaması da bu türden hile-i şeriyelerin meşruiyeti için kullanılan bir örnek olarak kabul edilmiştir. Malum olduğu üzere geçmiş peygamberlerin şeriatlarındaki uygulamalar, eğer Kur’ân ve Sünnet tarafından reddedilmemişse, bizim için de geçerlidir.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)
28 Mart 2025 12:16
DİĞER HABERLER