Düşene vurmuyoruz, her şeyin “Ergenekon torbasına” tıkıştırılmasına karşı olduğumuzu söylüyoruz; alnımız açık, kimseye diyet borcumuz yok, kendimizi ötekine şirin göstermek gibi bir derdimiz de yok ama komik oluyorsunuz arkadaşlar.
Bir gazeteci gözaltına alındı. Hepsi bu.
Daha önce de gazeteciler gözaltına alınırdı. Teamüldü.
Hatta işkence tezgâhından geçirilirdi.
Hatta “vatansever tetikçilere” havale edilirdi.
Hasan Fehmi ve Ahmed Samim diyeyim de, gerisini anlayın... Sizin ocağın adamları öldürttü bu gazetecileri. “Vatansever tetikçi” Abdulkadir’i de taltifle Ankara’ya Vali tayin ettiler.
Hrant’ın katilini de poster yapmışlardı, hatırlayın...
Nazım’a dünyayı dar ettiniz...
Kemal Tahir’in, Arif Oruç’un, Zekeriya Sertel’in, Abdulkadir Pirhasan’ın, Eşref Edip’in, Necip Fazıl’ın burnundan getirdiniz.
Hani, “altın çağı”na özlem duyduğunuz, bir oldubitti yaratıp yeniden dönmeye çabaladığınız tek parti döneminde oluyordu bunlar.
Tan gazetesini yakıp yıkma “teşebbüs-i vatanperveranesi”nde de sizinkilerin imzası vardı.
Belgelere ve tanıklıklara şöyle bir göz atın...
İlhan abinizi göreceksiniz nümayişçilerin arasında ve üzüleceksiniz...
Muhterem Alaeddin Tiridoğlu’nu göreceksiniz... Ki, Ali Fuat Başgil’in kafasına tabanca dayayan general Sıtkı Ulay’la sosyalist bir parti kurmuştu. Sosyalistinizi de “cunta”dan devşiriyordunuz.
Gülmeyin... Siz busunuz!
Feodaliteyi ortadan kaldırmak için Dersim’in kökünü kazıyan büyükleriniz (özgürlük kahramanı Soner Yalçın’ınız böyle diyor), giderayak bir iyilik daha yaptılar; Türkçenin en zarif yazarı, “Kürk Mantolu Madonna”nın yaratıcısı, her daim muğber olmuş Sabahattin Ali’yi Bulgaristan sınırına götürüp kafasını ezdiler...
Bunları okuyun... Öğrenin... Küfretmeyin...
Kendisini “liberal” olarak pazarlayan bir “çakma”, Soner Yalçın’ın içeri alınmasıyla 1 Mart tezkeresi arasında bağlantı kuruyor... ABD, enikonu tezkerenin intikamını alacakmış da, iş “Zir vadisindeki aramalarda ABD parmağını teşhis eden” Oda TV’nin başına patlamış.
Ne mühim bir adammış bu Soner Yalçın.
İyi de, “tezkerenin intikamıyla yatıp kalkan” aynı Amerika, Oda TV baskınını kınadı, “basın özgürlüğüne gerekli ehemmiyetin gösterilmediğini” söyledi ve Soner Yalçın’a sahip çıktı.
Ne olacak şimdi?
Bu çakma liberal nereye kaçacak, yüksek görüşlerini bu kez nasıl tevil edecek?
Neler de yazmıyorlar ki!
Kemal Kılıçdaroğlu “Soner bir Kaya’dır, besleme değildir” diyor.
Müjdat Gezen, Soner Yalçın’a sahip çıkmanın “bir demokrasi görevi olduğunu” söylüyor.
Mehmet Yakup Yılmaz, “Demokratik ülkelerde izaha muhtaç bir durum” diye buyuruyor... Ağırbaşlılığını ve entelektüel düzeyini koruyor tabii... 13 yaşında Marksizm’le tanıştığı için de hafif kavramsal takılıyor.
Bidon kafa Yılmaz, “Adam gibi adam içeri tıkıldı” diye ünlüyor.
Kılıç Ali’nin oğlu Altemur Kılıç, “Türkiye’nin Zola’sı nerede kaldı?” diye soruyor.
Bu durumda Soner Yalçın Dreyfus oluyor...
Dreyfus yaşasaydı da ezkaza yolu Türkiye’ye düşseydi, kimliğini gizlemek zorunda kalacaktı ve biz onu Soner Yalçın imzalı kitaplardan okuyacaktık: “Yahudidir... Kimliğini açık etmemektedir... Ordu içinde sinsice yükselmektedir...”
Tamam, üzülüyoruz...
Düşene vurmamak adına susuyoruz...
Ama siz de adamınızı tanıyın... “Yeni bir özgürlük kahramanı çıkaracağız” diye şartları zorlamayın.
Hakikaten gülünç oluyorsunuz.