''Yeryüzünde takvadan mahrum nice inanmış göründüğü halde, nifak içinde bulunan, nefisleri adına dünya cennetini tercih edenler; kuvveti arkalarına alarak gerçek manada Allah’a gönül vermiş masum ve mazlum, günahsız insanlara zulmeden, onların dünya hayatlarını cehenneme çevirmişlerdir.''
Mehmet Ali Şengül / Samanyoluhaber.com
Kur’an’da İfade Edilen Takva
Takva, vikaye kökünden gelir. Vikaye de, korunma ve sakınma manasını ifade eder. Dini ıstılahta takva, Allah'ın emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmak suretiyle, O'nun azabından korunma gayretidir.
Bazen korkuyu takva manasında, bazen de takvayı korku manasında kullananlar olmuştur. Gerçekten Allah'dan korkan bir mü'min, takvayı esas alır, hayatını O'na hesap vereceği güne göre tanzim eder.
Aynı zamanda takva, Cehennemi netice veren davranışlardan kaçınmak, Cenneti kazandıracak güzelliklere talip olmak manasını da ifade eder.
Takva, bir manada edeptir, ahlaktır, hak ve hukuka riayettir. Haram ve helale dikkat, Allah'a Peygamber'e saygıdır.
Bakara suresi 197. ayette, "....Siz hayır olarak ne yaparsanız Allah onu bilir. (Öyleyse ahiret için) azık toplayın. Şüphesiz azığın en hayırlısı takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma) dır. Öyleyse Bana karşı gelmekten korunun ey akıl sahipleri!”
Maide Suresi 2. ayette, "...Siz iyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah işlemek ve başkasına saldırmak hususunda birbirinizi desteklemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının! Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir."
8. ayette ise, " Ey iman edenler! Haktan yana olup var gücünüzle bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet nümûnesi şahitler olun! Bir topluluğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Âdil davranın, takvaya en uygun hareket budur..." buyurulmaktadır.
Takva, elbette ‘inandım’ diyen herkesi ilgilendirir. Toplumun huzuru buna bağlıdır. İmanın derinliği, kulun Allah'a yakınlığı ölçüsünde takva gelişir.
Hucurat suresi 13. Ayette; " Sizin Allah indinde en asil, en şerefliniz takvada en derin olanınızdır."buyurulmuştur.
İslâmın dışında hiç bir ahlak ve terbiye sisteminde, ahiret meyvesi verecek böyle bir kelime yoktur.
Hiçbir kimsenin, Kur'an’ı Müciz-ül Beyan’ı rehber ittihaz etmeden, Kur'an'ın ruhuna uygun hareket etmeden, Kur'an’a bütüncül olarak bakmadan, bir nevi canlı Kur’an olan Resulullah’ı (sav) ve rahle-i tedrisinde yetişen Sahabe-i Kiram (R.anhüm) Hazeratı’nı model ve örnek almadan gerçek takvaya ulaşması mümkün değildir.
Cenab-ı Hak Bakara suresi 2.ayette," (Bu Kur'an) Müttakîler için bir hidayet kaynağıdır." 3. ayetinde," Kur'an rehberdir, hidayettir müttakilere! O müttakîler ki, gayba inanırlar, namazlarını ihsan şuuru ile eda ederler, kendilerine ihsan ettiğimiz nimetlerden hayır yolunda harcarlar." Buyurmaktadır.
Mü'min, sürekli Kur'an’la beslenmeli, Resulüllah’ı (sav) rehber ittihaz etmelidir. Mü'min her an Allah'ın kontrolü altında olduğunu, sürekli gözetildiğini unutmadan, takvası ölçüsünde ‘â'lâ-yı illiyyîn’-en yüksek mertebe- yolcusu olmaya dikkat etmelidir. Yoksa, ‘esfel-i sâfiline’-en aşağı mertebe’ye- sürüklenmekten kendini kurtaramaz.
Al-i İmran Suresi 102. ayette Rabbimiz, "Allah'a karşı olabildiğince takva dairesinde olun!" buyurmaktadır.
Takva, madde ile ölçülemeyen, para ile alınıp satılamayan ve bütün hayır kapılarını açan sırlı bir anahtardır.
Takva, dinin emir ve yasaklarına karşı kulun fevkalâde duyarlı, cezayı gerektiren hususlara karşı da fevkalâde hassas olmasıdır.
Al-i İmran suresi; 133. Ayette, “Rabbiniz tarafından bir mağfirete, genişliği göklerle yer kadar olan ve müttakiler için hazırlanmış olan bir cennete doğru yarışırcasına koşuşun!”
134 –“O müttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler.Allah da böyle iyi davrananları sever.”
135 – “O müttakiler ki, çirkin bir iş yaptıklarında veya kendi nefislerine zulmettiklerinde peşinden hemen Allah’ı anar, günahlarının affedilmesini dilerler.Zaten günahları Allah’tan başka kim affeder ki? Bir de onlar bile bile işledikleri günahlarda ısrar etmez, o günahları sürdürmezler.”
136 – “İşte onların mükâfatları, Rab’leri tarafından büyük bir af ile, kendilerinin ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler olacaktır. Güzel iş yapanların mükâfatı ne de güzel!” buyrulmaktadır.
Cenab-ı Hak Nahl suresi 30.ayette, “Allah’a karşı gelmekten sakınanlara ise: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde: “Hayır indirdi” derler. Bu dünyada güzel işler yapanlara güzel bir mükâfat var. Âhiret yurdu cennet, dünyadan ve içindeki her şeyden elbette daha hayırlıdır.
Takvâ sahiplerinin yurdu ne güzel yurttur!”
31.ayette de, “Adn cennetleri, oraya girecek onlar... Zemininden ırmaklar akar. Onlara orada ne isterlerse var... İşte Allah müttakileri böyle ödüllendirir!” buyurmaktadır.
Mü'min günahın küçüğüne bulaşma değil, şüpheli şeyleri bile terk etmedikçe takvaya ulaşamaz.
Efendimiz (sav), buyuruyor ki: " Biliniz ki, her melikin bir korusu vardır; Allah'ın korusu da haramlardır. Şu da bilinmelidir ki, cesette bir et parçası vardır, o sıhhatli olunca beden de sıhhatli olur; o bozulunca beden de bozulur. İşte o kalb’dir!" (Tirmizi)
Fatır suresi 28. ayette, "...Kulları içinde Allah'dan hakkıyla ancak (gerçek) âlimler korkar." Buyrulmaktadır. Gerçek âlim, Allah'ın kudret ve iradesi ile yarattığı kainat kitabı ile, kelam sıfatının tecellisi bulunan ve kainatı şerh ve tefsir eden Kur'an-ı Müciz-ül Beyan’ı beraber mütalaa edip; ihlas, samimiyet, vefâ ve sadâkat duygusuyla hakka model ve örnek olan insandır.
Efendimiz (sav), “Gerçek âlimler, yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin vekilleri, Benim ve diğer Peygamberler’in de ilim mirascılarıdır.” Buyurmuştur. Nice Allah kulları, onları örnek alarak istikamet bulmuş ve bulacaklardır..
Hz.Üstad ne güzel özetlemiş; "İlim iz'an (kalbin tasdiki) ile olmazsa cehildir. İltizam (taraf tutup sarılma) başka, itikad (samimi inanma) başkadır." (Hakikat Çekirdekleri, Mektubat)
İnanan her mü'min, takva dairesi içinde bulunmak suretiyle, Allah'ın görüşü altında olduğu inancı ve zerre kadar hayır ve şerrin hesabının sorulacağı şuuru ile hareket etmelidir ki, dünya ve ahiret mutluluğunu ve huzurunu elde etmiş olsun.
Yeryüzünde takvadan mahrum nice inanmış göründüğü halde, nifak içinde bulunan, nefisleri adına dünya cennetini tercih edenler; kuvveti arkalarına alarak gerçek manada Allah’a gönül vermiş masum ve mazlum, günahsız insanlara zulmeden, onların dünya hayatlarını cehenneme çevirmişlerdir.
Şefkatten, merhametten mahrum, şeytana ve nefse esir olmuş firavun, nemrut ve deccaliyeti temsil eden tiranlar ve avaneleri, gizli- açık, dâhili ve hârici ihanet şebekeleri; Allah’a baş kaldırıp ihanet ederek, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarmak suretiyle, aileleri parçalayıp birbirine düşman haline getirmekte, alın teriyle kazandıkları servetlerini gasp edip ellerinden almaktadırlar.
Ecdadının cephelerde kanları ve canlarıyla kendilerine emanet ettikleri vatanlarında, yaşama hakkından mahrum edilen vatan evlatları, ülkelerinden sürgün edilerek hürriyetleri ellerinden alınmakta, inançları, namusları, haysiyet ve şerefleriyle oynanmaktadır.
Adil-i mutlak olan Allah (cc), bir gün mutlaka mazlumun hakkını zâlimden alacak ve zâlime de hak ettiği cezayı verecektir.
Mehmet Ali Şengül