Abdullah Aymaz- Samanyoluhaber.com
Kur’an-ı Kerim, zihinlerde yer etmesi için bazı hakikatları renklendirerek tekrar tekrar ayrı ifade şekilleri, çeşitli varyasyonlarla takdim eder. Buna “tasrif” diyoruz. Bizzat Kur’an-ı Kerim’de “İnsanlar düşünüp ders alsınlar diye Biz Kur’an’da bu gerçekleri farklı üsluplarla beyan ettik (tasrif ettik).” (İsrâ Suresi, 41) ve “Bu Kur’an’da biz, her türlü mesel ve mânâyı, çeşitli tarzlarda tekrar tekrar açıkladık.” (İsra Suresi, 89) âyetlerinde tasrif meselesine dikkat çekilmiştir.
Kur’an, Musa Aleyhisselamın kıssasını anlatırken çok çeşitli ve renkli üsluplar kullanmıştır.
Mesela: “Biz Firavun’a bütün âyetlerimizi delillerimizi gösterdik, fakat o bunları yalan saydı ve gerçeği kabul etmemekte direndi. ‘Ey Musa! Sen sihirdeki mehâretinle bizi yerimizden yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin ey Musâ!’ O halde bilmiş ol ki biz de seninki gibi bir sihirle karşı koyacağız. Şimdi sen, bizim de senin de caymayacağımız uygun bir buluşma vakti tayin et, düz, geniş bir alanda karşılaşalım.’ dedi. Musa ‘Karşılaşma zamanı, bayram günü olsun, halk sabahleyin toplansın’ dedi.” (Tâhâ Suresi, 56-59)
Şuara Suresinde şöyle anlatılıyor: “(Cenab-ı Hak, Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun’a) ‘Gidin Firavun’a: -Biz Rabbülalemin tarafından sana gönderilen elçileriz, O’ndan sana mesaj getirdik: İsrailoğullarını serbest bırakacaksın, bizimle gelecekler’ Deyin.’ (Buyurdu. Onlar da bu emri yerine getirdiler. Firavun: ) ‘A!’ dedi, ‘Sen şu bebekken alıp yanımızda büyüttüğümüz çocuk değil misin? Sonra da bizim sarayımızda senelerce kalmış, ömrünün bir kısmını bizimle geçirmiştin? Sonunda da bildiğin o işi yapmıştın. Sen doğrusu nankörün tekisin!’ (Hz. Mısa) ‘Ben’ dedi, yanlışlıkla, sonunda ne olacağını bilmeksizin, şaşkın bir vaziyette o işi yapmıştım. Sizden korktuğum için de kaçmıştım. Ama Rabbim bana hüküm ve hikmet verdi ve beni peygamberler arasına dahil etti. O başıma kaktığın iyilik ise, İsrailoğullarını köleleştirmenin bir sonucu değil miydi? Firavun ‘Sahi, şu bahsettiğin Rabbülâlemin de ne?’ dedi. (Hz. Musa) ‘Eğer işin gerçeğini bilmek isterseniz söyleyeyim: O, göklerin, yerin ve ikisinin arasında olan herşeyin Rabbidir. Firavun alaycı bir şekilde çevresindekilere: ‘Bu adamın dediklerini işittiniz değil mi?’ (dedi.) Musa onu hiç duymamış gibi sözüne devam ederek: ‘O sizin de, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir.’ Firavun: ‘Dikkat edin! Size gönderilen bu elçi, kesinlikle bir deli!’ (dedi.) Musa: ‘O, doğunun da batının da, doğu ile batı arasındaki herşeyin de Rabbidir. Aklınız varsa bunu anlarsınız.’ (dedi.) Firavun, Musa’ya cevaben “Eğer benden başka tanrı kabul edersen mutlaka seni zindanlık ederim!’ dedi. (Hz. Musa): ‘Ya’dedi. ‘Sana doğruluğumu ispatlayan âşikar bir delil getirmiş olsam da mı?’ (Firavun) ‘Haydi, dedi, doğru söylüyorsan, göster o delilini de görelim!’ Bunun üzerine Musa asasını yere attı. Bir de ne görsünler: Değnek her haliyle tam bir ejderha oluvermiş.” (26/16-32)
Mümin Suresinde ise şunlar da var: “Musa onlara Bizim tarafımızdan gerçeği getirince ‘Onun yanında bulunan müminlerin oğullarını öldürün, kızlarını da hayatta bırakın’ dediler. Fakat kâfirlerin hile ve tuzakları boşa çıkar. Firavun: ‘Bırakın beni, şu Musa’yı öldüreyim. O da varsın Rabbine yalvarsın bakalım O, kendisini kurtaracak mı? Zira bu gidişle onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya ülkede anarşi çıkaracağından endişe ediyorum.’ dedi. Musa da şöyle dedi: “Ben, âhirete, hesap gününe inanmayan her kibirli ve zorbadan benim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a sığınırım.’ Firavun hanedanından olup o zamana kadar iman ettiğini saklayan biri çıkıp şöyle hitap etti: ‘Ne o, siz bir insan –Rabbim Allah’tır, dedi diye kalkıp onu öldürecek misiniz? Halbuki o Rabbiniz tarafından açık delilleri ve mucizeler de getirdi. Eğer yalan söylüyorsa, yalanı zaten kendisinin aleyhinedir. Ama şayet doğru söylemişse, en azından onun sizi tehdit ettiği şeylerin bir kısmı başınıza gelecektir.” (40/ 25-28)
Mesela: “Firavun ‘Eğer gerçekten getirdiğin bir delilin varsa ve sen doğru söyleyen biri isen, onu ortaya koy da görelim.’ Bunun üzerine Musa, aşasını yere bırakıverdi, bir de ne görsün; o koskoca bir ejderha kesilmiş!” (Araf Suresi, 106-107) âyetlerinde Hz. Musa Aleyhisselamın aşasının koskocaman bir ejderha şeklinde zuhur ettiği anlatılıyor. Halbuki ‘Tahâ Sursinde ise “(Cenab-ı Hak;) ‘Bırak onu ya Musa!’ buyurdu. (Asâsını) hemen bıraktı. Bir de ne görsün hızla, kıvrılıp sürünen bir yılan (hayye) oldu!” (20/19-20)
Yani Musa Aleyhisselamın Asâsı hem koskoca bir ejderha gibi ama küçük hızlı koşan yılanlar gibi hareketliydi.
Bu ayetlerde de gördüğümüz gibi, tekrar gibi görünen hususlar aslında hem gerçekleri zihinlere nakşetme hem de kıssanın her defasında yeni bir yönünü ortaya çıkarma işi görünmektedir. Muhammed Fethullah Gülen Hocaefendi bu meseleyi bir defasında şöyle bir temsille anlatmıştı: “Meselâ bir futbol maçında 20-30 kamera ile çok ayrı ayrı açılardan çekim yapılıyor. Kale arkası… Korner çizgisi… İhtilaf çıkınca, meseleyi aydınlatmak için; farklı bir kamera çekimi konunun ana mihveri ne ise o husustaki detaylara bakma fırsatı veriyor. İşte âyetlerdeki çeşitli versiyonlar da bu ve bilmediğimiz hikmetler bulunmaktadır.”
İşte bu âyetleri, tasrifin bize anlatmak istediği hikmetleri ve sırları düşünerek okumaya ve anlamaya gayret edelim…