Şûra, istişâre ve meşveret konuları ele alınırken, muhakkak ki, Kur’an’ın birinci ve en isabetli müfessiri Hz. Muhammed Aleyhisselam ve Kur’an’ın canlı tefsirleri olan Sahabe Efendilerimizin bu husustaki icraatlarına bakmamız ve kendi istişarî konularımızı bir siyer felsefesiyle ele alarak Asr-ı Saadete dikkat etmemiz gerekmektedir.
Safvet Senih - Samanyoluhaber.com
Şûra, istişâre ve meşveret konuları ele alınırken, muhakkak ki, Kur’an’ın birinci ve en isabetli müfessiri Hz. Muhammed Aleyhisselam ve Kur’an’ın canlı tefsirleri olan Sahabe Efendilerimizin bu husustaki icraatlarına bakmamız ve kendi istişarî konularımızı bir siyer felsefesiyle ele alarak Asr-ı Saadete dikkat etmemiz gerekmektedir.
M. Fethullah Gülen Hocaefendi bu meseleyi misalleriyle şöyle ele almaktadır: “Efendimizin (S.A.S.) bütün hayat-ı seniyyelerinde ŞÛR ’ya verdiği önem ve değişik yaş ve baştaki insanların görüş ve düşüncelerine saygı da üzerinde durulması icap eden başlı başına bir mevzudur.
“Evet, o, hemen her zaman başkalarının düşüncelerine başvurur… Herkesin fikrini alır ve şûrâ yoluyla alternatif plân ve projeleri daha sağlam bir zemine oturtma yollarını araştırdı. Bazen rey ve görüş sahiplerine birer birer düşüncelerini açarak, bazen de rey sahiplerini bir araya getirerek kararların Kollektif Şuura (ortak akla) dayandırılmasına fevkalâde önem verirdi. Şimdi isterseniz bu hususu tenvir edecek birkaç örnek arzedelim; sonra da konuyu noktalayalım:
1-İfk Hâdisesi (Münafıkların işe Validemize iftira vak’ası) münasebetiyle Hz. Ali, Hz. Ömer, Zeynep binti Cahş ve Berîre gibi pek çok sahabî (R. Anhüm) efendilerimizle istişâre etmişti. Hz. Ali Efendimiz, (Rasulullah’ın) içinde bulunduğu sıkıntıdan sıyrılması istikametinde reyini izharda bulunmuş; Hz. Ömer, Zeynep ve Berîre gibi pek çok mübarek zevat ise işe Vâlidemizin muallâ ve müzekkâ olduğu (gerçeği) üzerinde durmuşlardı. Hatta, senet açısından tenkit edilse bile, bu istişâre münasebetiyle, Efendimiz ve Hz. Ömer arasında şöyle bir lâtif muhaverenin cereyan ettiği kaydedilir:
“Allah Rasûlü, Hz. Ömer’e, işe Vâlidemiz hakkındaki düşüncesini sorar. Hz. Ömer: ‘Yâ Rasulullah işe katiyen pâk ve temizdir.’ der.
“Efendimiz; işe Vâlidemizin pâk ve temiz olduğuna nasıl hükmettiğini sorunca da, Hz. Ömer şöyle buyurur: ‘Bir gün bize namaz kıldırıyordunuz. Tam namaz esnasında, ayağınızdaki nalınları çıkarıverdiniz. Namazdan sonra, keyfiyet sorulunca, ayakkabınıza bir pislik bulaşmış olduğunu ve Cebrail’in gelip bunu haber verdiğini; bunun üzerine de ayakkabınızı çıkardığınızı ifade etmiştiniz. Şimdi eğer, pâkize zevcenize böyle bir şey bulaşmış olsaydı Allah onu hiç haber vermez miydi?’ Bu vakanın aslı hadis kriterlerine takılsa da, faslı üzerinde bir şey söylenemez.
2-Bedir’e çıkılacağı zaman Allah Rasulü, hem muhâcirlerle hem de ensarla istişâre etmişti. Muhâcirler adına Mikdat (R.A.), ensar adına da Sa’d bin Muaz birbirine yakın ve Allah Rasulünü’nün görüş ve düşüncelerini destekler mâhiyette iman, teslimiyet ve heyecanla köpüren konuşmalar yapmış ve o kararları yerine getirmeye yönlendirmişlerdi. Görüldüğü gibi burada da yine Allah Rasûlü, bir kısım hayâtî kararları umuma mâlediyor ve ma’şerî vicdanı yanına alarak hedefine yürüyordu.
3-Ve yine Bedir’de İslam ordusunun nerede konaklayacağı, hangi vâdilerde düşmanla karşılaşacağı hususlarını Hubab bin Münzir gibi sahabilerle görüşüyor ve onların görüşleri istikametinde karar veriyordu ki, o kararlar çerçevesinde hareket eden İslâm ordusu, kendilerinden üç-dört kat fazla düşman birliklerini bir hamlede ezip geçiyor ve zafer neşideleriyle Medine’ye dönüyordu.
4-Ahzab vak’asında (Hendek Savaşında) ashab-ı kirâmla istişâreleri esnasında, Selmân-ı Fârisî’nin düşüncelerine temâyül göstermeleri ve düşmanın Medine’ye sızması muhtemel noktalarda hendekler kazdırması O’nun meşverete verdiği önemi aksettiren ayrı bir tablo…
5-O, Hudeybiye musâlahası esnasında da istişâreye fevkalâde önem vermiş; herkesin görüş ve düşüncelerini aldıktan sonra Ümm-ü Seleme Vâlidemiz ile de meşverette bulunmayı ihmâl etmemiş; sonra da zâtî temâyülleri istikametinde ortaya konan görüşlere göre bir yol ve strateji belirlemiş ve muhakkak bir hezimeti zafere çevirerek Medine’ye öyle dönmüştü.
“O’nun hayat-ı seniyyeleri yakından takip edildiğinde, vahyin sınırları dışında kalan her mesele ve her problemin şûradan geçirildiği ve ma’şerî vicdana arzedildikten sonra icraya konduğu görülür ki, daha sonraları, değişik İslâm devletlerinde müşahede ettiğimiz meşveret meclisleri bu ilk şûrâ heyetinin basit bir kopyasından başka bir şey değildir.”
İlahî mesaj VAHİY ile desteklenip yönlendirilen Efendimiz Muhammed Aleyhisselam, meseleleri ve problemleri çözmek için ashabın her kesimi ile nasıl istişare edip ortak akıl ile hareket ediyorsa, bizler ondan bin kat daha meşveret ve şûrâya başvurup herkesin görüşünü alarak problemlerin çözümü üzerinde durmak mecburiyetindeyiz. Ehliyle meseleleri müzakere etmekten kendilerini müstağni görüp burunlarının dikine hareket edenler, unutmasınlar ki, seviyelerine göre, firavunluk ve nemrutluk yoluna yavaş yavaş giriyorlar demektir. Sonu nereye varır, artık onu Allah (c.c.) bilir…