İslâm’ın önemli ibadetlerinden biri olan kurban ibadetinin geçmişi, insanlık tarihinin başına kadar uzanır. Kurban, fertlerin üzerine vacip olan bir ibadettir. Bununla birlikte bu ibadetin sosyal bir yönü de vardır; fertler, kestikleri kurbanın etini başkalarıyla da paylaşırlar. Bu da toplumun fertleri arasında yakınlaşmaya, kaynaşmaya, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarının giderilmesine katkıda bulunur.
Kurban kesmek, Rabbimiz tarafından biz kullarına yüklenmiş bir sorumluluk ve pek çok hikmetleri olan bir ibadettir. Başka bir şey, başka bir ibadet onun yerini tutmaz. Her ibadetin kendine ait ayrı bir yeri vardır. Dolayısıyla, kurban kesmenin yerine sadaka verme, iyilik yapma gibi bir şey konulamaz. Bunlar ayrı ayrı ibadetlerdir, hepsinin kendine göre ehemmiyeti vardır ve tüm ibadetlerin dinimizin ortaya koyduğu şekliyle yerine getirilmesi, biz kulların vazifesidir. Bu, ibadetlerdeki taabbüdîliğin, yani ibadetleri Allah emrettiği için ve O’nun emrettiği şekilde yapmanın gereğidir.
KURBAN ORGANİZASYONLARI
Az önce söylediğimiz gibi kurban ferdî bir ibadettir. Ama bu, fertlerin bu konuda bir araya gelip yardımlaşmalarına, kurban etrafında yapacakları müşterek faaliyetlere mâni değildir.
Hem kurban sahiplerinin –özellikle herhangi bir sebeple kendi kurbanlarını kesme imkânı olmayanların- işini kolaylaştırma hem de konunun sosyal yönünün daha geniş bir alana taşınması adına bazı kuruluşlar kurban organizasyonları yapmakta, kurban kesecek kişiler adına toplu olarak bu işi gerçekleştirmektedirler. Konu hem bir ibadetle ilgili olması hem de işin maddi boyutunun bulunması, meselenin hassasiyetle ele alınmasını ve tüm şartlarına riayet edilerek yapılmasını gerekli kılmaktadır.
Her şeyden önce şu hususun üzerinde durmakta fayda var: Kurban organizasyonları yapan hayır kuruluşları; bizim işimizi kolaylaştıran, bize hayır fırsatları hazırlayıp sunan, ferdî imkanlarımızla yapamayacağımız ölçüde hayırlarımızı geniş alana taşıyan, bu meyanda dünyanın öbür ucundaki insanlara el uzatabilmemizi sağlayan kuruluşlardır. Kötü niyetli olanları istisna edecek olursak bu kuruluşlar, bizim gibi iyilik yapmak isteyen insanlara yardım etmeye ve yapılan hayırların dar bir alanda sıkışmasındansa çok geniş alanlara taşınmasını sağlamaya çalışan “hayır emekçileri”dir.
Bu tür kurumlardan hizmet alan insanlar olarak bizlerin meseleye böyle yaklaşmamız ve bu kurumlara karşı minnet duymamız gerekir. Yoksa hep şüphe ve ithamlarla meseleye yaklaşma, kötü örneklerden hareketle tüm kuruluşları karalama, bu imkanlardan mahrum kalmamıza sebebiyet vereceği gibi, işi yapan insanların da kuvve-i maneviyesini kırar. Ancak bu, işi denetlememize ve sorgulamamıza mâni değildir, olmamalıdır. Zira denetleme ve sorgulamalarımız sayesinde bu kurumlar, varsa eksikliklerinin ve hatalarının farkına varır, onları giderir ve telafi ederler. Bunun yanında bu kuruluşlara da düşen; meşruiyet, dürüstlük ve şeffafiyetten taviz vermemeleridir.
Şimdi maddeler halinde, kurban organizasyonlarında dikkat edilmesi gereken hususları ortaya koymaya çalışalım:
1. VEKÂLET
Yukarıda söylediğimiz gibi kurban ferdî bir ibadettir. Her ibadette olduğu gibi kurban ibadetinde de kişinin niyeti, yani yaptığı bu işi Allah’ın rızasını kazanmak için yapması şarttır.
Kişi kurbanını kendisi kesebileceği gibi vekâlet vermek suretiyle başkasına da kestirebilir. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Veda Haccı’nda yanında getirdiği yüz kurbandan altmış üçünü kendisi kesmiş, geri kalanlarını kesmesi için de Hazreti Ali’yi vekil tayin etmişti (Müslim, Hac, 19).
Vekâlette önemli olan, vekâleti alan tarafın, o kurbanı, kurban sahibi adına kesmesidir. Araya pek çok aracı girebilir, mahzuru yoktur. Yani bir kişi bir başkasına, o bir diğerine, o bir kuruma, o kasaba… devredebilir bu silsilenin uzamasının bir önemi yoktur. Sonuçta kurbanı kesecek kişinin, onu kurban sahibi adına kesiyor olması yeterlidir.
Vekâlet vermede lafızların da önemi yoktur, aslolan, bu mananın gerçekleşmesidir.
Netice doğru şekilde hâsıl olduktan sonra vekâletin hangi şekilde verildiğinin de önemi yoktur. Kişi vekâletini vekile bizzat yüz yüze verebileceği gibi, yazıyla, telefonla, e-postayla, bir kuruluşun bunun için hazırladığı formu doldurarak… da verebilir; kurbanı kesecek kişinin onu kurban sahibi adına kesiyor olması yeterlidir.
Kurbanı kesecek kişinin, kurban sahibinin adını bilmesi, keserken onun adını zikretmesi de şart değildir. Ancak herhangi bir karışıklığın, unutma gibi bir durumun yaşanmaması ve aynı zamanda oluşabilecek muhtemel şüphe ve töhmetlerin izalesi adına böyle yapılırsa daha güzel olur. Yani bu, kurbanın bir şartı değildir; kurulacak sistemle ilgili bir teyit mekanizması olarak düşünülebilir.
2. KURBAN İÇİN TOPLANAN PARA
Her şeyden önce şunu özellikle vurgulamamız gerekir: Yazının girişinde de söylediğimiz gibi kurban, Rabbimizin bizi mükellef kıldığı ibadetlerden biridir ve onun yerine başka bir şeyin -bu başka şey bir ibadet bile olsa- konması mümkün değildir. Dolayısıyla, kurban için para toplayıp sonra onu başka yerlere harcamak kesinlikle caiz değildir. Gerekçesi ne olursa olsun böyle bir şey, hem ibadetlerle oynamak hem de insanları aldatmaktır, onların hukukuna girmektir ve onların güvenlerini kırma gibi vahim sonuçları da ortaya çıkaracaktır.
Bunu çok kesin bir şekilde ifade ettikten sonra kurbanın malî yönüyle ilgili diğer meselelere geçebiliriz.
Öncelikle, kurbanda malî konuların ibadetin özüyle ilişkisini doğru anlamalıyız: Kurban için verilen para, kurbanın sahih/geçerli olmasının şartı değildir. Yani kurban sahibinin ille de kendi kurbanının parasını kendisinin vermesi diye bir şart yoktur. Örneğin: Kurbanlık hayvan, birisi tarafından kendisine hediye edilmiş olabilir.. bir başkası ondan para almadan onun adına kurban kesebilir/kestirebilir.. kişi birisine, kurbanını kesmesi için para vermiştir ama verdiği meblağ kurban için yeterli olmamıştır da o kişi geri kalanını kendisi tamamlayıp kurbanı kesmiştir… örnekleri uzatabiliriz. Bunların hepsi caizdir ve kişinin kestiği kurban sahihtir.
Kurban ibadetinin yerine gelmesi için gerekli şart, kişinin kurbana niyet etmesi ve vekile bunun için vekâlet vermesidir. Parayla ilgili konular, işin işleyişinin gerekleri ve vasıtalarıdır, ibadetin özünde olan bir şart değildir. Benzer durum hac ibadeti için de geçerlidir; hacda şart olan, mübarek topraklara gidip hac menâsikini eda etmektir. Mali konular, bunu sağlamanın araçlarıdır. (Bu konuyu iyi anlamakta fayda var, zira ileride gelecek bazı konular bununla ilgili olacaktır).
Kurban organizasyonları için para toplama meselesine gelecek olursak; her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki, yazının başında da değindiğimiz gibi konu öncelikle bir ibadettir, sonra mali yanı olan bir meseledir. Bu ikisi de mevzuun hassasiyetle ele alınmasını gerektirmektedir. Bunlarda ortaya çıkacak bir sorun, ilki itibariyle bir ibadette eksikliği, Rabbimizle münasebetlerimizde bir aksamayı; ikinci durum itibariyle ise birilerinin maddi açıdan zarar görmesini ve insanlar arasındaki güvenin sarsılmasını netice verecektir.
Bu tür olumsuz durumların ortaya çıkmaması adına belki en başta söylenecek şey, her şeyin şeffaf olmasının, tarafların konunun gerekli tüm detaylarına vâkıf bulunmalarının lüzumudur.
Kurban organizasyonları genel çizgileriyle şöyle yürür: Organizasyon, kurban kestirecek insanlardan kurban paralarını toplar, o paralarla kurbanlık hayvanlar satın alır ve kestirir. Daha sonra bu kurbanların etlerini, ya kurban sahiplerine ulaştırır ya da onlardan aldıkları yetki çerçevesinde muhtaç insanlara veya kurumlara dağıtır. Bunu yurtiçinde yapabileceği gibi yurtdışında da yapabilir, tek yerde yapabileceği gibi farklı yerlerde de yapabilir. Talep eden kurban sahiplerine kurbanlarından hisse vermeyi taahhüt edebileceği gibi etmeye de bilir. Bütün bunlar, organizasyonla kurban sahipleri arasındaki anlaşmayla belirlenir. Daha doğrusu, organizasyon kendisine bu konuyla ilgili şer’î sınırlar çerçevesinde bir misyon, bir hedef ve format belirler ve bunu insanlara arz eder; dileyen kabul edip katılır dilemeyen katılmaz.
Hususiyle büyük organizasyonlarda çok katı kurallar belirlemek işi zorlaştırır. Onun için, Allah’ın kurban ibadeti için belirlediği maksat, hedef ve ahkâma uyacak, kurbanın sıhhatine mâni olmayacak, suizan ve suiistimale kapı aralamayacak, yerleşik kanun ve kurallarla çatışmayacak, şeffaf ve anlaşılır bir sistem bu iş için yeterli olacaktır.
3. HAVUZ SİSTEMİ
En başta şunu tespit etmekte fayda var: Her bir kurbanın sahibi/sahipleri ayrı ayrı belirlense, o kişilerden bizzat kendi kurbanlarının fiyatı tahsil edilse, neticede de herkese kendi kurbanının etlerinden verilse tabii ki bu en güzelidir ki bazı kuruluşların bu şekilde hareket ettiğini biliyoruz. Böyle bir uygulamaya kimsenin itirazı olamaz. Küçük bir organizasyonda işin böyle yapılması tavsiye edilir. Ancak büyük organizasyonlarda bunu yapmak çok zor, hatta bazı durumlarda imkansızdır.
Kurban organizasyonlarındaki uygulamalardan biri, -özellikle farklı yerlerde, farklı ülkelerde kurban kesilecekse- toplanan paralarla bir havuz oluşturma, toplam harcama miktarını tespit etme, sonra bundan her bir hisseye düşen miktarı hesap ederek kesilecek kurbanların ve hisselerin fiyatlarını buna göre belirlemedir.
Biraz daha açacak olursak, örneğin geniş çaplı bir kurum, hem muhtaç insanların ihtiyaçlarını görüp kalblerine girme, hem de kurbanların kesileceği yerdeki hayır ve hizmet kurumlarının kurban ve et ihtiyacını karşılama amacıyla dünyanın değişik ülkelerinde kurban organizasyonu yapar. A ülkesinde kurban fiyatları -mesela- 100 dolar iken B ülkesinde 120 dolar, C ülkesinde ise 140 dolardır.
Bu durumda yapılabilecek bir uygulama; her bir ülkede kesilecek kurbanlar için ayrı ayrı kampanyalar yapıp insanlara öyle duyurmaktır. Yani A ülkesinde kesmek isteyenlerden 100 dolar, B ülkesinde kesmek isteyenlerden 120 dolar… toplanıp, her bir kurbanın, kurban sahibinin istediği yerde, daha önce belirlenmiş olan fiyata kesilmesidir. Bu bir usuldür ve bunda herhangi bir karışık durum yoktur.
Kurban organizatörlerinin yaptıkları bir uygulama da şu şekildedir: Kurum, farklı yerlerde yapacağı organizasyonun masraflarını bütün olarak hesap edip ortalamasını almak suretiyle bir hisse fiyatı belirler. Havuz sistemi derken bunu kastediyoruz. Yani organizasyon kimi yerde 100 dolara, kimi yerde 120 dolara kurban kestirdiği için, bütün bunların ortalamasını alıp bir fiyat çıkarır ve insanlara öyle duyurur. Yani hisse fiyatını mesela 110 dolar olarak belirler; bununla, 100 dolara kestirdiği yerden artırdığı 10 dolarla, 120 dolara kestirdiği yerdekini besler. Bu durum insanlara net ve şeffaf olarak söylendiği takdirde bunda da herhangi bir sakınca yoktur. Yani kurban sahibi bilir ki onun kurbanı A ülkesinde 100 dolara alınmış bir hayvanla kesilmiş olabileceği gibi, B ülkesinde 120 dolara alınmış bir hayvanla da kesilmiş olabilir. Başta söylediğimiz gibi esasında kurbanın kaça alındığının, kurbanın sahih olması açısından bir önemi yoktur; önemli olan, kişinin kurban kestirme niyet ve iradesidir.
Burada çokça akla takılan bir soru şudur: Kişi kurban için 110 dolar vermiş olsa ve kurbanı 120 dolara kesilse, kurban parasının hepsi kendisinden çıkmadığına göre kurban hayvanının mülkiyetine tam sahip olmamış, bundan ötürü de kurbanı sahih olmamış mıdır?
Hayır, kişinin kurbanı sahih olur. Tekraren söyleyelim, kurban ibadetinde aslolan, kişinin kurban kesme niyet ve iradesidir. Mali konular bunu gerçekleştirmenin aracıdır; işin özünden değildir. Buradaki havuz meselesinde olduğu gibi, kurum, insanlara net ve şeffaf olarak sistemi anlattığında, insanlar nasıl bir sisteme dâhil olduklarını bilerek ve kabul ederek organizasyona katılmaktadırlar. Dolayısıyla aslında “Benim kurbanım şu kadar paraya senin kurbanın bu kadar paraya alındı” diye düşünmek bile artık çok doğru olmamaktadır. Zira farklı farklı ülkelerden toplu bir alım yapılmış, toplam masraf da hisselere pay edilmiştir.
Bunu şöyle de düşünebiliriz: Nasıl ki bir kişi toplu kurban kestirmek için bir çiftlikten 10 tane koyunu toplam 1.000 dolara alsa ve kurban sahibi olan 10 kişinin her birinden 100’er dolar toplayıp onların kurbanlarını kestirse bunda bir sakınca görmeyiz. Halbuki bu koyunlardan her birinin aslında farklı kıymetleri vardır ama –kurban sahiplerinin bilgisi ve izni dahilinde olduktan sonra- toplu alımda artık buna bakılmaz.
Konuştuğumuz mevzuda da bunun çok daha büyük alanda yapıldığını düşünebiliriz. Farklı ülkelerde, farklı fiyatlara satılan hayvanlar, tek bir organizasyon eliyle toplu bir alımla alınmış ve ortalama bir fiyat çıkarılıp katılımcılara öyle yansıtılmış olmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, herkesin sistemin işleyişine dair bilgilendirilmesidir.
4. MASRAFLAR (ORGANİZASYON MASRAFLARININ KURBAN FİYATINA EKLENMESİ)
Bu tür organizasyonlarda yapılan uygulamalardan biri de, kurbanlık hayvanların alım fiyatlarının yanında organizasyon masraflarının da hisse fiyatına eklenmesidir. Böyle büyük bir organizasyonun tabii ki pek çok masrafı olur. Bu masraflar hayırsever bir sponsor tarafından karşılanmıyorsa, organizatörler bunu da hisse sahiplerinden almak durumunda kalır ve hisse fiyatlarına yansıtırlar. Bunun da insanlara detaylı bir şekilde söylenmesi gerekir. Zaten özellikle kurumların sıkı denetlendiği yerlerde kurum yöneticileri gelir ve giderlerini en ince detaylarına kadar belgelemek zorundadır. Bu da olası suiistimallerin önüne geçme adına bir tedbirdir. Kötü niyetli insan tabii ki buna rağmen bir suiistimal yolu bulabilir ancak bunu aşma adına insanlar güvendikleri kuruluşlar aracılığıyla bu işi yapmalıdırlar. Tüzüğü ve uygulamaları şeffaf bir biçimde resmî kurumlarla ve kamuoyuyla paylaşılan kuruluşlarda suiistimal payı asgari seviyeye iner. Hele söz konusu olan, idarecilerini ve kadrolarını tanıyıp güvendiğimiz bir kuruluşsa. Her detayın bilinemediği hususlarda işin oluru bulunduktan sonra her meseleye yine şüpheyle yaklaşmak, olurları olmaz hale getirir, hayatı zorlaştırır. İnsan, elinden gelen tüm tedbirleri aldıktan sonra, bilemediği küçük boşlukları güveniyle doldurmak durumundadır.
Masraflar konusunda akla gelebilecek bir tereddüt, yapılan tüm masrafların gerekli olup olmadığı, masraf kalemi olarak gösterilen bazı şeylerin lüks, israf kategorisinde olabileceğidir. Bununla ilgili de kurumlar masraflar için belli bir limit koymalıdırlar. Yani iş havale ettikleri kurum ya da kişilere, masraf kalemlerinin çıkabileceği üst limiti söyleyip daha fazlasının hisseye yansıtılamayacağını şart koşmalıdırlar ki suiistimallere kapı aralanmasın.
Böyle bir kuruluşa sorduğumuz soru ve aldığımız cevap şöyledir:
Soru: Toplanan paralar kurban organizasyonunda yer alan kişilerin yeme içmeleri, yol masrafları, kalacak yerleri için de harcanıyor mu?
“Eğer sorunuzda kurban organizasyonuna katılmak için farklı yerlerden kesim yapılan ülkelere giden ziyaretçilerin masrafını soruyorsanız, bu kişiler bütün giderlerini kendileri karşılıyor.
Bütün ülkelerde yereldeki yardım dernekleri ile çalışıyoruz. Onların bize bildirdiği organizasyon giderleri aşağıdaki şekildedir:
Kurbanlıkların pazardan veya çiftliklerden satın alma maliyeti
Kurbanlıkların mezbahanelere getirilmesi ve evlere dağıtımı için nakliye masrafları (araç, benzin ve şoför)
Kira maliyetleri (mezbahane, hayvan barınakları vs. gibi)
Organizasyonda görev alan bütün personel giderleri (kasap, veteriner, eti parçalama, paketleme, yükleme ve dağıtmada görev alanlar vs)
Materyal giderleri (yelek, branda, poşet vs)
Kurban sonrası temizlik masrafları
Organizasyonu gerçekleştiren kurum masrafları
Not: Kesim organizasyonunu gerçekleştiren kurumlar ile yaptığımız anlaşmaya göre, onlar tüm organizasyon maliyetlerini%15 ile sınırlı tutmalı ve bizden talep edilen miktarın %85’ini kurbanlık satın almada kullanmalı.”
Soru: Kurban organizasyonundan toplanan paralardan, organizasyonu yapan kurum/kuruluşun kurban mevsimi ve organizasyonu dışındaki giderlerine harcanıyor mu? Örneğin, varsa kuruluşun faturalarının, kirasının, çalışanların maaş vb. giderlerinin ödenmesi gibi.
“Biz kamu yararına faaliyet gösteren bir dernek statüsünde çalışmalarımızı yürütüyoruz ve bütün giderlerimizi bize gelen bağışlardan organizasyon payı almak suretiyle karşılıyoruz. Bulunduğumuz ülkedeki dernek mevzuatına göre bu oran %30’a kadar makul karşılanmaktadır. Biz de oranımızı şu şekilde hesaplıyoruz: Bir önceki yılda gerçekleşen toplam yönetim giderlerimizi (kira, personel, büro malzemeleri vs.) yine aynı senenin bütün projelerden gelen toplam bağış rakamına oranlıyoruz. Bu sene bu rakam %12 çıktı. Biz bu oranı bütün kampanyalarımıza uyguluyoruz. Yani kurban için de %12 oranında organizasyon gideri alıyoruz.”
Bu uygulamalarda dinî herhangi bir sakınca yoktur. Kurban sahibi, kendisinden talep edilen miktarı verirken şunu bilmektedir ki, verdiğim paranın şu kadarı doğrudan kurban alımına, şu kadarı da kesimin ve organizasyonu yapan kuruluşun masraflarına gitmektedir. Dolayısıyla kişi, kurbana tekabül eden miktarı kurban ibadeti için, geriye kalan miktarı da organizasyonun masraflarına ve bu hayırlı hizmeti kendisine sunan kurumun devamlılığı adına ortaya çıkan diğer giderlere harcanmak üzere verdiği bir sadaka olarak düşünmelidir.
5. ARTA KALAN PARALAR
Yine çokça sorulan ve üzerinde konuşulan bir husus da kurban organizasyonundan arta kalan paraların nasıl kullanılacağı hususudur.
Eğer tüm organizasyon gerçekleştirildikten sonra geriye bir para kalıyorsa, o paraya da kurban alınıp kestirilmeli, yani kurban için toplanan tüm paralar kurban kesiminde kullanılmalıdır. Suizan ve suiistimallerin önüne geçme adına bu çok büyük önem arz etmektedir. Kurban sahiplerinden bunun için önceden izin alınması durumu bundan müstesnadır.
Yine bununla ilgili soru sorduğumuz kurumun cevabı şu şekildedir:
“İçinde bulunduğumuz ülkenin dernekler mevzuatı gereği bize hangi amaç için bağış yapıldıysa sadece o amaç doğrultusunda harcama yapmak durumundayız. O yüzden gelen kurban bağışlarının tamamı yine kurban organizasyonu için kullanılmaktadır. Kampanya sonrası elimizde kurbana ait bir miktar kalmamaktadır.”
6. KURBANLARIN KURBAN BAYRAMI’NDA KESİLMESİ
Kurban Bayramı’nda kesilen kurbanın dinî ıstılahtaki adı “udhiyye”dir. Bu bir açıdan “kurban” kavramının genişliğinde olsa yani “ibadet kastıyla kesilen hayvan” anlamına gelse de genelde diğer kurbanlar farklı adlar (akika, hedy vs) almış olup, udhiyye genel olarak Kurban Bayramında kesilen kurbanın özel adı gibi olmuştur. Biz de aşağıdaki açıklamalarımızda onu bu manada kullanacağız.
Udhiyyelerin Kurban Bayramında, “eyyâmü’n-nahr” denilen kurban kesim günlerinde kesilmesi şarttır. Bu da -fukahanın ekseriyetine göre- bayramın ilk üç günüdür. Çünkü udhiyye, aynen namaz ve oruçta olduğu gibi vakte bağlı bir ibadettir. Ancak kurbanın her türü vakte bağlı değildir. Mesela bir kişi nafile olarak kurban kestirmek isterse senenin herhangi bir gününde bunu ifa edebilir. Akika ve vakte bağlı olmayan adaklar da böyledir.
Bundan dolayı, bazı organizasyonlar şöyle bir uygulama geliştirmişlerdir: Katılımcıların udhiyye sıfatıyla kestirdikleri kurbanlarını mutlaka kurban kesim günlerinde kesmekte, diğer kurbanları yani adak, nafile ve akikaları keserken ise -kurban sahiplerinden izin almak şartıyla- başka maslahatları da gözetmektedirler. Bu maslahatlardan bazıları şunlardır:
Udhiyye dışındaki kurbanların bir kısmını, Kurban Bayramından bir iki gün önce kesip etlerini hazırlayarak, iştirakçilerin bayramın ilk günü kurban eti yemelerini sağlamaktadırlar. Zira bayramın ilk günü yapılan kesimlerden çıkan etlerin insanlara ulaştırılması zaman alacak, insanların kestiği tek kurban buysa, kültürümüzde olduğu şekliyle ailesine bayramın ilk günü kurban eti yedirmekten mahrum kalacaktır.
Udhiyye dışındaki kurbanların bir kısmının kesimi ise seneye yayılmaktadır. Zira aynı anda kesilen kurbanların depolanması da ayrı bir külfettir. Bu kurbanlar, et ihtiyacı ortaya çıktıkça kesildiğinde hem etler taze olarak yenmiş hem de depo masrafından kurtulunmuş olur.
Udhiyye dışındaki kurbanlarla ilgili olarak yapılacak bu ve buna benzer uygulamalar, bu kurbanların özel bir kesim vakti olmadığı için caizdir, bunda herhangi bir sakınca yoktur. Tabii ki bunun yapılabilmesinin şartı, kurban sahiplerinin bundan haberdar olması, kurbanlarını verirken bunu kabul ederek vermeleridir.
Burada karıştırılan bir nokta vardır: Malum olduğu üzere, yeterli imkanlara sahip bulunan bir Müslümanın Kurban Bayramı’nda kurban kesmesi vaciptir. Kişi tek bir kurban kesebileceği gibi birden fazla da kesebilir. Bu durumda, -kişiye bir kurban kesmek vacip olduğu için- kestiği kurbanların biri üzerindeki borcu düşürecek, diğerleri nafile olmuş olacaktır. Ancak kişi, mesela 5 tane kurban kesiyorsa hepsini “udhiyye” sıfatıyla kesmek de isteyebilir. Bunlardan birinin vacip borcunu düşürmesi, diğer dördünü udhiyye olmaktan çıkarmaz. Değişen sadece kişiye vacip olup olmamasıdır ki bunun başka şahıslar açısından bir önemi yoktur. Dolayısıyla kişi 5 kurban verip hepsini de udhiyye olarak kayıtladıysa, bütün bu beş kurbanın hepsinin kurban kesim günlerinde kesilmesi gerekir. Bazı organizatörlerin buradaki durumu yanlış anlayıp, “1 tanesi vacip, onu Kurban Bayramı’nda kesmemiz gerekir ama diğer 4 tanesi nafile, dolayısıyla herhangi bir zaman kesebiliriz” gibi düşünmeleri olasıdır. Bu bir yanlış anlamadır. Diğer dört kurbanın farklı zamanlarda kesilebilmesi için kurban sahibinin bunu kabul etmesi gerekir. Aynı durum maddi imkanları kısıtlı olduğu için kendisine kurban vacip olmayan kimse için de geçerlidir. Yani bu kişinin kestiği kurbanın nafile olması, udhiyye olmasına mâni değildir.
Aynı şekilde, bir kurban, vakte bağlı olmayan adak veya akika da olabilir. Dolayısıyla aslında Kurban Bayramı’nda kesilmesi şart değildir. Ancak kurban sahibi yine de kurbanını Kurban Bayramı’nda kestirmek istiyordur. Bu durumda kişinin bu isteği mutlaka yerine getirilmeli, kurban, kesim günlerinde kesilmelidir.
İşte bu tür durumlarda organizasyona düşen, kurban aldıkları kişilerin kurbanlarının hangi türden olduğunu net olarak onlarla görüşmesi, eğer udhiyye değilse veya birden fazla udhiyye kesmek istiyorsa kurbanların sene içine dağıtılmasının maslahatlarını onlara anlatması ve mutlaka Kurban Bayramı’nda kesilmesi gerekenlerin dışında kalan kurbanların kesim zamanıyla ilgili tasarruf adına onların iznini almasıdır. Bu konuda kurban sahiplerine de düşen; kurbanının en verimli şekilde kullanılmasını önceleyerek, kuruluşa bu hususta gerekli izin ve yetkiyi vermesidir. Güvenmediğimiz bir organizasyona zaten kurbanımızı emanet etmeyiz; ama güvenip kurbanımızı verdiğimiz bir kuruluşa da kurbanın en güzel şekilde değerlendirilmesi adına gerekli yetkiyi verip hareket alanı sunmalıyız.
7. UCUZ FİYATA KURBAN KESTİRME
Şu tür duyum, şüphe ve endişeler de ortada dolaşmaktadır: Bazı kurumlar, kurban sahiplerinden, bulundukları ülkenin veya beyan ettikleri başka bir ülkenin hayvan fiyatlarına göre bir meblağ almakta ama kurbanları, hayvanların çok ucuz olduğu bir ülkede kestirip dağıtmakta, geri kalanını da başka hayır işlerine sarf etmektedirler.
Ne amaçla yapılırsa yapılsın bu, insanları aldatmadır. Yukarıda dördüncü bölümde de değindiğimiz gibi, kurban adına toplanan tüm paralar, kurban kesimi ve masraflarına harcanmalıdır. Bu yapıldığı takdirde benzer suiistimallere mahal kalmaz.
8. KURBAN SAHİPLERİYLE YAPILAN ANLAŞMAYA SADIK KALMA
Yukarıda da farklı şekillerde değindiğimiz gibi organizatör kurum; yaptığı tüm faaliyetlerde son derece hassas ve şeffaf hareket etmeli; yapacağı her şeyi kurban sahipleriyle paylaşmalı, onların izniyle yapmalı, onlarla yaptığı anlaşmanın her bendine uymakta titizlik göstermelidir. Bu, yapılan muamelenin sıhhati açısından önemli olduğu gibi, bu tür hayır faaliyetlerinin devamlılığı, daha sonraları yapılacak benzer faaliyetlerin sağlıklı yürümesi ve insanların katılımlarının sağlanması adına güvenlerinin kazanılması/kaybedilmemesi adına da çok büyük ehemmiyeti haizdir.
Mesela A ülkesinde kestirilmek üzere insanlardan para alındıysa, herhangi bir zaruret olmadan kurbanlar B ülkesinde kestirilmemeli; eğer böyle bir şey yapılmak zorunda kalındıysa, kurban sahiplerine (gerekirse kamuoyuna) gerekçesiyle birlikte duyurulmalıdır. Buna bağlı gelişecek yeni malî ve benzeri durumlar varsa onlarla ilgili de hesabını açıklamalıdır.
9. KURBAN ETLERİNDEN ALINACAK HİSSE
Yaygın uygulamalardan biri de, talep eden kurban sahiplerine, hayır için verdikleri kurbandan “hisse” adıyla bir miktar et verilmesidir. Bazı kurban sahipleri, mutlaka kendisi için kesilen kurbandan et almak istemektedirler. Eğer organizasyon küçükse, hatta bazı yerlerde yapıldığı gibi eğer kurban sahipleri kurbanlarının kesimi esnasında hazır bulunabiliyorlarsa belki bu mümkün olabilir. Ancak farklı farklı ülkelerde kurban kestiren bir organizasyonun bunu yapması mümkün değildir. Mümkün olsa da, yapmaya değmeyecek derecede büyük meşakkat içermektedir.
Öncelikle şunu tespit edelim; kişinin mutlaka kendisi için kesilen kurbanın etinden almasının gerektiği, başka bir hayvanın etinden alamayacağı şeklinde bir hüküm yoktur. Yani böyle bir durumda kişiye, kesilen başka bir kurbanın etinden verilmesi caizdir. Kişinin mutlaka kendi kurbanının etini alması üzerine anlaşma yapılması durumu bundan müstesnadır. Kaldı ki geniş çaplı organizasyonlarda durumun zorluğunu bilen hiçbir kurum böyle bir şey vaadetmeyeceği gibi, yaptığı hayrı yerine ulaştıran kurumun işini zorlaştırma demek olan böyle bir şeyi de hiçbir hayır sahibi talep etmez/etmemelidir. En başta söylediğimiz gibi, bu tür kurumlar, hayır sahamızı genişletmekte bize yardımcı olan kurumlardır. Bize düşen de, elden geldiğince onların işlerini kolaylaştırmak, onlara geniş bir hareket alanı bırakmaktır.
Aslında genel olarak bu tür organizasyonlara katılan insanların niyetleri hayır yapmaktır. Kurbanlarının etlerinin de çok küçük bir kısmını teberrüken almakta, geri kalanının ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasını istemektedirler. Verdikleri paraların kurbana ve hayra sarf edileceğinden emin olduktan sonra bunların pek çoğu zaten küçük detaylarla ilgilenmez.
Özetle: Kurban ibadetinden hedeflenen fayda ve maslahatların daha geniş bir alana taşınması adına yapılan “kurban organizasyonları”, esası itibariyle çok hayırlı faaliyetlerdir. Bundan beklenen gayenin gerçekleşmesi; yapılan işin başta Allah’ın rızasına muvafık, dine ve hukuka uygun, titiz ve şeffaf bir şekilde icra edilmesiyle mümkündür. Böyle yapıldıktan sonra bu tür kurumlarla çalışma hem fertlerin işini kolaylaştırmakta, hem de onlara, kendi şahsi imkanlarıyla ulaşmaları çok zor olan yer ve insanlara ulaşarak hayır dairelerini genişletme fırsatları sunmaktadır. Bu hususta organizasyonu yapan kuruma görevler düştüğü gibi kurban sahiplerine de görevler düşmektedir.