Küskün Demokrat.... Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne

Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne bir siyaset bilimci, köşe yazarı ve siyasi aktivist.
SEFER CAN- TR724.COM


Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne (62) bir siyaset bilimci, köşe yazarı ve siyasi aktivist. Bugünlerde sadece duruşmalardaki savunmalarıyla gündeme gelebiliyor. Çünkü o da diğer Zaman Gazetesi yazarlarıyla birlikte 15 Temmuz’da AKP Hükümete darbe yapmak suçlamasıyla yargılanıyor. 4 Ağustos 2016’dan beri tutuklu olarak İstanbul Silivri Cezaevinde. Makalelerinden dolayı hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası ve 15 yıl hapis isteniyor. Bu arada cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ve tehdit iddiasıyla açılmış çok sayıda davadan da yargılanıyor. Mesela “Arınç, Saray’ı Sur’daki tünellere sokuyor” başlıklı  yazısında Cumhurbaşkanına yönelik tehdit suçunu işlediği  gerekçesiyle 4 yıl iki ay hapis cezası aldı. Aynı yazı darbe davasının delillerinden biri olarak iddianamede yer alıyor. Oysa yürürlükteki kanunlara göre; aynı konuda birden fazla yargılama yapmak yasak.

 
Türköne, savunmalarından arta kalan zamanlarında apolitik romanını tamamlamaya çalışıyor. O artık siyasete küsmüş, üniversite yıllarından beri hem teorisyen hem de eylemci olarak yer aldığı siyasi hayattan tamamen çekilmiş durumda. ‘Öldü’ diye yazdığı siyasal İslamcılığın hortlamasını ve toplumu kasıp kavurmasını hücresinden seyrediyor.

Prof. Türköne, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra da anayasal düzeni ortadan kaldırma suçlamasıyla yargılanıp beraat etmiş; Milliyetçi Hareket Partisi’nin gençlik liderlerinden biri. Darbe yıllarının işkencelerle anılan Mamak Cezaevinde iki yıl tutuklu kalmış. Darbenin ne demek olduğunu o günlerde anladığını ve darbe karşıtı duruşunu bu tecrübelerle geliştirdiğini anlatıyor.

12 Eylül döneminde Mamak’ta tutukluyken yas¸adıgˆı bir sahneyle darbelerle olan problemini mahkeme heyetine şöyle anlatıyor: “Görüs¸ günü annem gelmis¸ ilk defa. Dıs¸ kafeste bir yüzbas¸ı beni tam 2 saat dövdü tahta bir copla; kogˆus¸a gittigˆimde bir hafta yerimden kalkamadım. Korkunç bir vahs¸et. Ve annemin kars¸ısında annem kars¸ıdan bakarken dayak yedim. ‘Bir evlat annesine bunu yaşatmamalı’ diye ahdettim.”

Diğer 15 Temmuz medya davalarında olduğu gibi, Türköne, Şahin Alpay ve Ali Bulaç’ın dahil olduğu grupla ilgili de bütün aşamalarda hukuksuzluklar gözden kaçmıyor. Polis sorgusu, iddianame ve savcı mütalaası mantık hataları ve hukuk skandallarıyla dolu. Savcılara göre, AKP hükümetini eleştirmek suç, hukuk önünde hesap sorulacağını söylemek ise tehdit. Daha kötüsü savcılar yazılarda olmayan cümleleri yazarlara isnat ediyor, ya da mantıksız/hukuksuz çıkarımlar yapıyor. Türköne mahkemede bu duruma şöyle itiraz ediyor: “Yeni Türkiye’nin aktörleri diye bir yazıdan kis¸isel karizmalara kapalı gücünü hukuktan ve akli gereklerden alan bir devlet iktidarı olus¸acak, siyaset tekelci yapısını kaybedecek mes¸ru sınırlarına çekilecek; ortaya çogˆulcu rızaya ve katılıma dayanan bir iktidar denklemi çıkacak” diye bir yazı yazmıs¸ım. İktibas bu kadar; iddianamede s¸öyle devam ediyor.  ‘demokrasi içerisinde bir arayıs¸ gibi görünse de özünde askeri darbeyi davet edici mahiyet tas¸ımaktadır’” Savcı demokrasi talebi içerikli darbe talebi gibi absürt suçlamaları pek çok yerde yapıyor. Mesela ona göre Zaman Gazetesi’nin sosyal medya hesaplarını takip etmek, gazetenin yazarlarının işlediği suçlardan biri. Yanlış hatırlamıyorsam bir milyondan fazla takipçisi olan hesaplardı. Savcının, hukuk önünde eşitlik gereği bu insanların tamamına dava açması gerekirdi. AKP’li vekil ve yöneticilerin de bu kitleye dahil olduğunu da kayda geçirelim.

Mütalaaya imza atan Savcı Cem Üstündağ bir bölümü Yüce Divan’da devam eden Ergenekon ve Balyoz davaları için ‘sözde darbe soruşturmaları’ ifadesini kullanmış. Zaman Gazetesi, Aksiyon Dergisi, Cihan Haber Ajansı, Cihan Radyo ve Irmak Televizyonu’nun  “Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik Ergenekon, Balyoz gibi sözde darbe soruşturmalarını haklı göstermeye çalışan bir yayın politikası izlediği,” ileri sürüyor. Oysa bahsi geçen davalar devam ediyor. Yargıtay’ın bozma kararından sonra yeniden yargılama yapan İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon davasında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve bağlantılı suçu işledikleri iddia edilen 18 kişinin dosyasını ayırarak Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne gönderdi. Diğer sanıklar bakımından karar duruşması yapılacak. Balyoz’da ise Çetin Doğan’ın aralarında bulunduğu yedi sanık hakkında verilen beraat kararının bozulması için Başsavcılık, Yargıtay’a temyiz başvurusu yaptı. Yargıtay henüz son sözü söylemiş, hükmü kesmiş değil. Yani savcı AYM, Yargıtay ve yerel mahkemenin kararını beklemeden hükmü vererek hem hukuku katlediyor hem de suç işliyor. Sanıklar hakkında suç uyduruyor. Ya da son zamanlarda örneklerine fazlasıyla rastladığımız üzre yüksek mahkemelere meydan okuyor.

Türköne ve diğer yazarlarla ilgili yandaş gazetelerden yapılan kupür arşivinin daha gözaltı sırasında, emniyet sorgusunda soruya dönüştürülmesi hazırlığın çok öncelere dayandığını gösteriyor. “Fethullahçı terör örgütü lideri Fethullah Gülen’in 4 Temmuz 2016 tarihinde I·stanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi I·lhan Karagöz tarafından verilen mahkeme kararıyla “mehdi” ilan edildigˆi…” iddiası da sorular arasında. Türköne bu absürt soruya şu karşılığı veriyor: “Bu ifadeleri bana yöneltmis¸ oldugˆunuz soruda ögˆrendim. Bu karara yer veren hakimin yargılanmak yerine deli gömlegˆi giydirilip bir tımarhaneye tıkılması gerekir. Benim düs¸üncem budur.” Yandaş medya kupürlerinden suç üretme çabası Mümtaz’er Hoca’nın zekice cevaplara toslamış ama nafile.

Türköne ise bütün savunmalarında hükümeti eleştirmenin demokratik hak olduğunu ve meşru muhalefet kanallarının açıkça kullanılmasının darbelere kapıyı kapatacağını dile getiriyor. “Bana gösterdiğiniz yazıların tamamı Demokratik alternatifleri iktidar kars¸ısında savunmaktadır. Mesela bana gösterilen 13. Sayfa da yer alan “Arınç Sarayı surdaki tünellere sokuyor” yazısı Bülent Arınç’ın çözüm sürecine ilis¸kin eles¸tirilerini yorumlamaktadır. Bir Türk milliyetçisi olarak bu yazıdaki ifadelerim muhalefet partilerinin de iktidarı eles¸tirirken kullandıgˆı argümanlara dayanmaktadır. Bu sözlerden daha s¸iddetlisini MHP lideri Bahçeli grup toplantılarında dile getirmis¸tir.”

“Darbeye karşı oldum ama hükümete muhalifim. Benim hükümete muhalif yazılarım 1 7/2 5 Aralık’tan çok önce bas¸lamıs¸tır. Bu arada gazetenin yayın politikasına aykırı olarak hükümete yönelik bazı suçlamalara kars¸ı hükümetin haklı oldugˆunu savunan yazılarda kaleme aldım. Nisan 2004 te Milli Güvenlik Kurulunda “I·rticayla Mücadele Eylem Planı” ve bu konu da Gülen Cemaatine kars¸ı Erdogˆan’ın dönemin bas¸bakanı olarak askerlerle is¸birligˆi yaptıgˆına ve askerle mutabakat sagˆladıgˆına dair Zaman Gazetesinde yer alan mans¸etlere kars¸ı Erdogˆanı savunan yazılar kaleme aldım. Bu yazılarıma da müdahale edilmedi.” Bu örnek bile Zaman yazarlarına bir diktenin söz konusu olmadığını göstermeye yeter aslında. Gazetenin hayat memat gibi gördüğü bir konuda Türköne tam aksini yazabilmiş.

“I·ktidara kars¸ı muhalefet edebilmek ancak vicdan ve demokratik ahlak sahibi olanların is¸idir. Ben bu is¸i herkesin önünde açık olarak Zaman Gazetesi’nde yaptım.”

“Bir darbe engelleyecekseniz yapacagˆınız s¸ey demokratik alternatifi canlı tutmaktır. Egˆer toplum demokratik olarak mevcut iktidara alternatif bir iktidar göremezse ve bir umudu olmazsa darbecilerin önünü açar. Egˆer ben 2011’e kadar iktidara destek vermis¸ biri olarak savcılıgˆın iddianameye aldıgˆı yazıları yazmamıs¸ olsaydım, bu muhalefeti yapmamıs¸ olsaydım is¸te o zaman darbe s¸artlarını kolaylas¸tırmak suçunu is¸lemis¸ olurdum. Bir darbenin panzehiri her zaman sandıktan bir alternatif çıkma ihtimalinin canlı tutulmasıdır.”

Mafya liderlerinin kan banyosu fantezilerini görmezden gelen yargı, Türköne gibi yazarların hukuk önünde hesap verme çağrısını darbe olarak niteliyor! En tehlikeli yazısında şöyle demiş: “Sanığın 17/12/2014 tarihinde yayınlanan yazısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı kastederek “bize düşen sadece başkalarından esirgediği hukuku ondan esirgememek, kamudan aldığın gücü kullanarak yolsuzluk yaptıysan yargılanırsın, bunu örtmek için suç işlediysen ayrıca yargılanırsın…”

Türköne, Fethullah Gülen’le ilişkilerine dair soruları ise şöyle cevaplandırıyor: “Her iki seyahatimde de bugün AKP de görev alan politikacılar, akademisyenler ve bürokratlar vardı. Ama kendisinden saygı ve as¸ırı nezaket dıs¸ında hiçbir tavsiye telkin almadım. O s¸artlarda benim gibi bir adama talimat vermesi zaten düs¸ünülemezdi.”

Türköne’yi talimatla yazı yazmakla suçlayan savcı baltayı bir kez daha taşa vurmuş. “Bana göstermis¸ oldugˆunuz tutanak metninde yer alan Fetullah Gülen’ e ait video metini ile benim yazım arasında ilis¸ki zaman itibari ile uyumsuzdur. Benim yazım bahsedilen videonun yayınlanma tarihinden önce kaleme alınmıs¸tır. Bu durumda zamanlama itibari ile benim yazım videodan önce oldugˆu için telkin ve talimat almıs¸ olmam mümkün degˆildir.”

Türköne, AKP hakkında 2008’de açılan kapatma davasında kamuoyu önünde en cesur desteği veren aydınlardan biridir. Bununla kalmamış Anayasa Mahkemesi’nde gerçekleşen savunmanın önemli bir kısmını kaleme almıştır. Ama bunu ispatlamak için kendi kitabını bile mahkemeye getirememiştir: “Size takdim etmek üzere avukatıma aldırmıs¸tım; kendi kitabım, ‘Sözde askerler’ diye bir kitap. 2010 yılında yayınlanmıs¸ bir kitap fakat cezaevinden izin vermediler buraya getirilmesine.”

Yargılamanın esasını teşkil eden makalelerin 17-25 Aralık Yolsuzluk soruşturmaları sırasında kaleme alınmış olması dikkat çekici. Türköne, mahkemede bu konuyu şöyle vurgulamıştır: “ Bu iddianame bir 15 Temmuz iddianamesi degˆil, bu iddianame bir 17-25 Aralık iddianamesi. 29 Mart 2014’te sona eren yazılardan yargılanıyoruz. Ve iddianamenin sonunda da zaten belirtiliyor bu. Savcılık, 3. Sulh ceza hakimligˆi bizi tutukladıgˆında zaten bu suçlama ile bizi tutuklattı. 17-25 Aralıktan sonra Zaman gazetesinde yazmaya devam etmekle suçladı bizi ve tutukladı. 15 Temmuzla ilgili hiç birs¸ey sormadı. Zaten iddianamede de yok. 17-25 Aralık darbe iddiası ile yapılan tek yargılama bu s¸u anda. Mustafa Ünal oturup 17-25 Aralıkla ilgili kendisini savunmak zorunda hissetti. Bir 17-25 yargılaması bas¸lıyor yeniden ve bu iktidarın pek hos¸una gitmeyen, pek istemedigˆi bir şey. Ben bunu dikkatinize arz etmek istiyorum çünkü böyle bir yargılamanın yapılması böyle bir muhakemenin görülmesi hükümete komplo olarak anlas¸ılabilir. Hükümetin zaten bu konuda çok ciddi sıkıntıları var bunların üzerine tuz biber ekebilir.”

Türköne, son savunmasında savcı hakkında suç duyurusunda bulundu. “Savcının mütalaaya iddianamede olmayan, mahkemeye sunulmamış belgeleri katması CMK’ya aykırıdır. “Mutfakta biri mi var” kuşkusu yaratmıştır.” diyen Türköne, savcının anayasaya meydan okuduğunu öne sürdü: “Bu uygulama, Şahin Alpay hakkındaki AYM ve AİHM kararlarının benzerinin diğer sanıklar için de çıkabileceği ve tahliye sonucunu vereceği endişesiyle yapılmış izlenimi veriyor. AYM ve AİHM’in gazete yazılarının suç delili olarak yer aldığı durumlarda yazıların tam metninin verilmesi kararı burada da uygulanmalı. Duruşma savcısı ise yazılardan kısa alıntılarla yetinmiş ya da sadece yazı tarihlerini vermiştir.” Türköne’nin isyanı çık haklı. Savcı, yazıların tamamının okunmasını ısrarla istememektedir. Yaptığı kumdan kalenin, hayali suç isnatlarının bu şekilde ayakta kalacağını düşürüyor olmalı. İfade özgürlüğünün suç olarak nitelenmesi zaten garabet ama savcı bunu bile başaracak malzeme bulamamış. El çabukluğu ile sonuca gitmeye çalışıyor.

Mümtazer Hoca’nın şu tespiti aslında savcıların ve özel kurulan mahkemelerin durumunu özetliyor: “Şahin Alpay’ın AYM ve AİHM kararlarında yer alan beş köşe yazısı tarihleriyle mütalaada yer almaktadır. Duruşma savcısı suç unsuru olmayan delilleri tekrar kullanarak Anayasa’ya meydan okumuştur. Artık her yerde referans gösterilecek AİHM’in Şahin Alpay kararı bu anlamda bir delil teşkil etmektedir.” Türköne’nin tespiti onikiden vuruyor; bahane uydurarak kararları uygulamamanın bir adım ötesine geçmiş savcı.

Türköne, 15 Temmuz gecesi darbe karşıtı göstericilerle birlikte Boğaz köprüsüne yürüyenler arasında yer aldığına dair tanık da göstermektedir. Buna rağmen darbe gerekçesiyle yargılanıyor. Bu gerçek bile tek başına davaların hukuki olmaktan ziyade 17-25 Aralık operasyonlarının intikamı olduğunu gösteriyor.
26 Mayıs 2018 10:28
DİĞER HABERLER