Laiklik çok önemli bir kavram ama günümüzde yerli yerine oturtulması şart.
Yine günümüzde ve Türkiye’de birileri başka birilerini hep laikliği aşındırmakla suçluyor ama bendeniz kimin neyi aşındırdığı konusunda biraz kuşkucuyum.
Belki de hep başkalarını laikliği yıpratmakla, altını oymakla suçlayanların bizzat kendileri çağımızda laikliğe en büyük zararı verenler.
Laikliğin özü yasama sisteminin, anayasa ve kanunlar ve türev çıktılarının yönetmelik, yönerge vs. meşruiyetlerini dinsel bir çerçeveden almamaları.
Ama laiklik aynı zamanda ifade özgürlüğünün de teminatı olmalı; ifade hürriyeti sadece düşünce açıklama hürriyeti ile de sınırlı olamaz, her türlü ifade biçimi, bedensel, sembolik vs, şiddet çağrısı içermediği müddetçe, laikliğin teminatı altında.
Bu arada yeri gelmişken, türban meselesinin özünün de bir ifade açıklama hürriyeti olduğunu hatırlatalım; tekrar ediyorum, ifade açıklama sadece düşünce ile sınırlı değil, bedensel, vs. de olabilir, yeter ki şiddete gönderme yapmasın.
Ünlü fransız düşünür Roger Garaudy, balerin kızı için yazdığı kitabında da dansı bir bedensel ifade biçimi olarak tanımlar idi.
Geleneksel, tarihsel olarak laiklik bu iki eleman ile yani yasama sürecinin ve türevlerinin meşruiyetinin dinsel olmaması ve ifade hürriyeti olarak tanımlanır idi.
Ancak çağımızda ve özellikle de Türkiye’de laikliği artık demokrasi ve hukuk devleti kavramlarından ayrı düşünmek imkansız.
Anayasa’nın ikinci maddesinde ifadesini bulduğu gibi demokrasi, laiklik ve hukuk devleti ancak birlikte bir anlam ifade ediyorlar.
Laiklik olmadan zaten demokrasi ve hukuk devleti tanımlamak zor; ama demokrasi ve hukuk devleti olmadan da laikliğin pek anlamı yok.
Bu açıdan Türkiye son senelerde maalesef talihsiz bir süreç yaşıyor.
Laiklik kavramını, üstelik pek de tanımlamadan, dillerinden düşürmeyen bir kesim var.
Laiklik kavramının üzerine titremelerine bir itirazım yok ama bu kesim yani laikliği dillerinden düşürmeyen kesim aynı duyarlılığı demokrasi ve hukuk devleti için de göstermedikleri zaman ortaya çıkan manzara pek hoş olmuyor.
Tekrar ediyorum, laiklik kavramı ile demokrasi ve hukuk devleti kavramları arasında belki tarihsel-teorik bir bağlantı çok güçlü değil ama günümüzde demokrasi ve hukuk devleti olmaksızın laiklik savunusu da hiç hoş bir konu değil.
Laiklik kavramının günümüz Türkiye’sinde en çok Ergenekon çevresi ve “ıslak imzalı kağıt parçası” üreticileri yani demokrasi ve hukuk devleti kavramlarıyla aralarına büyük mesafe koymuş kişiler tarafından dile getiriliyor olması gerçekten büyük bir talihsizlik zira bu durum en çok herkesin geleceğinin garantisi olması gereken laiklik kavramına zarar veriyor.
Demokrasi ve hukuk devleti kavramlarının çok önüne çıkarılan laiklik kavramının ülkemizde geniş kitlelere çok sıcak gelmemesini anlamak lazım; laiklik ancak demokrasi ve hukuk devleti ile beraber yürüdüğünde, üstelik bu yürüyüş özgürlükçü olduğu zaman geniş kitleleri arkasına takabilecek, seferber edebilecek, uğruna büyük mücadeleler verilebilecek bir kavram.
Türkiye’de iki noktanın iyi aydınlatılması gerekiyor.
Laiklik söylemini dillerinden düşürmeyen darbeci, askerci (siyasette) çevreler laikliğe büyük zarar üretmektedirler.
Laiklik ancak ve ancak hukuk devleti ve demokrasi ile beraber koştuğunda geniş kitleler için heyecan verici olabilmektedir.