LAWÊ MIN, EM Ê ÇI PÎROZ BIKIN!*

Terör ve çatışmaların yaşandığı Doğu ve Güneydoğu’da son bir yılda, kimi gelinlik kızını kaybetti, kimi 9 yavrusunu bırakarak kara toprağa girdi. 172 kişinin kimliği ise hâlâ tespit edilemedi. Acı, yokluk ve çaresizlik bölge halkının yarınlara olan umudunu kaybettirmiş.
Video: Arşiv

Hendekler, sokağa çıkma yasakları ve çatışmalarla dolu bir yılı geride bırakan Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu’nda büyük bir toplumsal yıkım yaşanıyor. Sur, Nusaybin, Cizre, Silopi ve Yüksekova başta olmak üzere çatışmaların yaşandığı yerlerde yaklaşık 20 bin aile evsiz. Binlerce insan da çatışmalarda zarar gören evlerinde yeniden hayata tutunmaya çalışıyor. Çatışmalı süreçte yakınlarını kaybeden aileler, Ramazan ayını matem havasında geçirdi. Cizre, Sur, İdil, Nusaybin ve Yüksekova’da hayatını kaybeden 172 kişinin hala kimliği tespit edilemedi. Aileler Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Mardin, Şanlıurfa ve Gaziantep’teki morgların önünde cenaze beklemeye devam ediyor.

Kızının nasıl öldüğü hâlâ bilmiyor

Yusuf Çağdavul, kızının nasıl öldüğünü hâlâ bilmiyor. Ne Adli Tıp’ta, ne kaymakamlıkta kendilerine açıklama yapılmamış. 18 yaşındaki Felek’in katillerini bulmak için ömrünün sonuna kadar mücadele edeceğini söylüyor. Dava açması için avukata vekalet vermiş. Kızının da sığındığı Cudi mahallesi Narin sokaktaki iki numaralı bodrumdan 41 cenaze çıkmış. Acılı baba, bodrumdan kimse sağ kurtulamadığı için Felek’in oraya nasıl gittiğini, nasıl öldüğünü bilen bir görgü tanığına ulaşamamış.

Aylarca morgların kapısında kızımı aradım

Cizre’de kazılan hendekler ve yaşanan çatışmalar Çağdavul ailesine acıdan başka bir şey getirmemiş. Cudi Mahallesi’ndeki evleri, isabet eden havan topları sebebiyle iki kez tahrip olmuş. Sokağa çıkma yasağı ilan edilince, Yusuf Çağdavul, 10 çocuğu ve eşini akrabalarının yanına göndermiş. Evine ve iş yerine sahip çıkmak amacıyla kendisi kalmış. Kuaförde çalışan kızı Felek de babasına eşlik etmiş.

Kızımın cenazesini 4 ay sonra aldık

25 gün silah ve patlama sesleri arasında yaşayan baba ve kızı, daha sonra birbirini kaybetmiş. Yusuf Çağdavul, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Her yerde aradım ama bulamadım. Morgların önünde kızımın cenazesini bekledim. Ama sonuç alamadım. Silopi’deki bir cenazenin bize ait olduğunu söylediler. DNA’dan tespit etmişler. Oraya gidince kızımın cesedinin kimsesizler mezarlığına gömüldüğünü öğrendik. Kızımın cenazesini Silopi’deki mezardan çıkarıp Cizre’ye getirdik ve yeniden toprağa verdik. Sokağa çıkma yasağı kalktıktan 4 ay sonra cenazemizi alabildik.”

Bu benim devletim mi?

Felek’in annesi Gurbet Çağdavul da, yaşadıklarını anlatırken gözyaşı döküyor. Konuyu değiştirip Ramazan Bayramn’dan bahsediyoruz. Önce susuyor, ardından sitem ediyor: “Evimiz yandı,. dükkanımız yandı, kızım öldü. Aylarca aç susuz kaldık, sefil olduk. Kimse bizim acımızı paylaşmadı. Devletten, hükümetten bir Allah’ın kulu halimizi sormadı, ‘başınız sağ olsun’ demedi. Ben şimdi bu ülkenin vatandaşı mıyım? Bu devlet benim devletim mi? Ne Ramazanımız kaldı ne bayramımız. Her gün yastayız.”



Lavê min, emê çi pîroz bikin!*(* Evladım, neyi kutlayacağız!)

Cizre’nin sokaklarında, yıkılan evlerin arasında gezerken yaşlı bir amcayla karşılaşıyoruz. Hal hatır sorduktan sonra, “Amca ne oldu buralarda?” diyoruz. Üzüntü ve öfke karışımı bir ifade kaplıyor cehresini. “Ben 100 yaşına geldim evladım, şimdiye kadar böyle bir şey görmedim.” diyor.

Adını soruyoruz; “Seyyid Mustafa Uslu.” karşılığını veriyor. Evlad-ı Resûl olduklarının altını çiziyor.

Yıkılan bir camiyi gösteriyor bize, “Bakın bu Allah’ın evidir. Bu mahallede (Cudi) bunun gibi tam 13 camiyi yıktılar.” ifadesini kullanıyor. İki tarafa da kızıyor Mustafa Uslu. Hendeklere de tepki gösteriyor, evlerin yıkılmasına da. “Allah bize hayırlı bir kapı açsın, Allah mazlumun hakkını zalime koymasın.” deyip oğlunun evine doğru yürümeye başlıyor. Ramazan ayının yüceliğinden bahsedip, yaklaşan bayramı hatırlatıyor. Usulca dönüyor Mustafa Uslu, “Lavê min, emê çi pîroz bikin.” diyor. “Evladım, neyi kutlayacağız?”

9 torunum öksüz kaldı

Zeynep Yılmaz, Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaşıyordu. 45 yaşında ve 9 çocuk annesiydi. Cudi Mahallesi’ndeki evlerinde zor günler geçiriyorlardı. Eşi Ömer Yılmaz kalp hastasıydı, dışarı bile çıkamıyordu. Kazılan hendekleri kapatmak gerekçesi ilan edilen sokağa çıkma yasağının ardından çatışmalar şiddetlenmişti. Gece evlerinde uyumaya korkuyorlardı.

Evlerinin tuvaleti bahçenin diğer ucundaydı. Zeynep Yılmaz, abdest almak için bahçeye çıktı, avluda yürümeye başladı. Tam bu sırada tek el bir silah sesi duyuldu. Keskin nişancı tüfeğinden çıkan kurşun tam kalbine saplanmıştı. Olduğu yere yığıldı. Çocukları annelerine koşmaya çalıştı ama nafile. Keskin nişancı dışarı çıkana ateş ediyordu. Eşi ve çocukları pencereden bakıp feryat ediyordu. Talihsiz kadının cansız bedeni yaklaşık 6 saat evinin avlusunda kaldı. Daha sonra morga kaldırılan cenaze, ancak 1 ay sonra aileye geri verildi.

Gelinimin ne suçu vardı?

Zeynep Yılmaz’ın öksüz kalan çocuklarına kayınvalidesi Asiye Yılmaz bakıyor. Oğlunun kalp hastası olduğunu ve evde yattığını anlatan Asiye Nine, ailesinin dörde bölündüğünü vurguluyor. Asiye Nine’nin geleceğe dair bir hayali yok. Umudu da kalmamış. Konuşurken boğazı düğümleniyor, kelimelerine gözyaşları eşlik ediyor: “9 torunum öksüz kaldı. Canımızın derdine düşmüşüz, bayram bizim neyimize? Ne yapalım biz bayramı? Neyin bayramını yapacağız?”

Belediyenin yemeğiyle iftar yapıyoruz

Yüksekova’da 78 gün süren sokağa çıkma yasağından sonra ilçeye dönen Adar ailesi de, binlerce hemşehrileri gibi acı ve çaresizliği birlikte yaşıyor. Yasaktan sonra mahalleye dönünce evlerinin enkazıyla karşılaşmışlar. Geceleri akrabalarında kalan Adar ailesi, gündüz evlerinden geriye kalan enkazın başına giderek sağlam kalmış eşyalarını topluyor. Evin küçük kızı Rubar, “Hiçbir sağlam eşya kalmamış. Bugün enkazın altından kitaplarımı çıkarabildim.” diyor. Annesi Nejla Adar ise belediyenin dağıttığı yemekle iftar ettiklerini anlatıyor. “Biz de kaplarımızı alıp yemek sırasına giriyoruz. Evimiz yerle bir edilmiş ama şuana kadar hiçbir geri dönüş yapılmadı, ne yapacağımızı bilmiyoruz.” derken gözyaşlarını tutamıyor.

300 bin kişi evinden oldu

7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra başlayan çatışmalı süreç, büyük bir yıkımı beraberinde getirdi. Terör örgütü mensuplarının kazdığı hendekleri kapatmak gerekçesiyle başlayan sokağa çıkma yasakları ve operasyonlar bitince, toplumun yaşadığı travma kendini göstermeye başladı. Doğu ve Güneydoğu’daki 7 il ve 22 ilçeyi etkileyen hendek savaşları yüzünden yaklaşık 300 bin kişi geçici veya temelli göç etmek zorunda kaldı. Sokağa çıkma yasağı uygulanan bölgelerde yaşanan çatışmalarda mart ayı itibariyle bin 250 kişi hayatını kaybetti.

Çatışma bitti, yıkım başladı!

Çatışmaların bitmesinin ardından bu kez yıkım başladı. Bakanlar Kurulu, Şırnak, Hakkari, Mardin ve Diyarbakır’da acil kamulaştırma karı aldı. Sur, Nusaybin, Cizre, Silopi ve Yüksekova başta olmak üzere çatışmaların yaşandığı yerlerde yaklaşık 20 bin yıkım için boşaltıldı. Şırnak’ın Cizre ilçesinde 79 gün devam eden sokağa çıkma yasağı ve çatışmalar sonrasında hasar tespit çalışması yapan Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB) ile ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), 10 binden fazla evin çatışmalarda zarar gördüğünü belirledi. Çatışmaların yoğunlaştığı Yafes, Sur, Cudi ve Nur mahallelerinde yıkım kararı verilen bina sayısı ise 2 bin 700.

Sur’un yüzde 80’i kamulaşıyor

Bakanlar Kurulu, Diyarbakır merkez Sur ilçesinde 6 bin 300 parsel için kamulaştırma kararı aldı. Bu alan içerisinde 10 bin 846 yapı bulunuyor. Bu rakam ilçenin yüzde 82’sine tekabül ediyor. İlk etapta 3 bin ev yıkılacak. Çatışmaların en şiddetli yaşandığı yerlerden bir olan ve 8 kez sokağa çıkma yasağı ilan edilen 120 bin nüfuslu Nusaybin’de, yaklaşık 100 bin kişi başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. 3 bin binanın yıkıldığı ilçe savaş alanına döndü. Hakkari Yüksekova’nın 4 mahallesi de çatışmalarda büyük zarar gördü. Yaklaşık 80 bin kişinin göç ettiği ilçede yıkılan ve yıkılacak olan bina sayısı 5 bin.

05 Temmuz 2016 07:37
DİĞER HABERLER