Lisans iptali ve Süleyman Efendi

''Dün, laiklik adına dine karşı olduğunu söyleyen bir iktidar Süleyman Efendi Hazretlerinin lisansını iptal etmişti. Bugün ise dindar gözüküp, yaptıkları her kirli işte ya da halka karşı yaptıkları konuşmalarında dinin bütün argümanlarını hiç yüksünmeden tepe tepe kullanan “siyasal islâmcı” bir iktidar kendisine “itaat” veya “biat” etmeyen bir cemaatin müesseselerinde çalışan binlerce öğretmenin lisansını iptal etti. Görüldüğü üzere, temelde aralarında hiçbir fark yoktur. ''
SÜLEYMAN EFENDİNİN DE LİSANSINI İPTAL ETMİŞLERDİ
Levni Kayı 


Ellerindeki bütün hakları gasp edildi haksızca, 
Açlığa ve yokluğa mahkûm edildiler hayâsızca.


Türkiye’de ilim ve irfan ehli çok sayıda Süleyman Efendi olmakla birlikte, akla ilk gelen “Süleymancılar” olarak da bilinen grubun lideri Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleridir. Önce hayatı ile ilgili kısa bilgiler aktaralım:
   
Süleyman Hilmi Tunahan 1888’de, bugünkü adıyla Bulgaristan’ın Silistre şehrinin Hezargrad (Razgrad) kasabasının bir köyü olan Ferhatlar’da dünyaya geldi. 1907’de İstanbul’a gelen Süleyman Efendi, Fatih’te başladığı öğretim hayatını Medresetü’l-Kudât’la sonuçlandırdı. 1920’de Bulgaristan tabiiyetinden Osmanlı tabiiyetine geçti. İlk zamanlar İstanbul’un küçük camilerinde, daha sonraları ise uzun müddet büyük camilerde halka vaaz ederek insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlattı. 

Kur'ân eğitiminin yasak olduğu İsmet İnönü döneminde talebelerine İslâmî eğitim veren Tunahan’ın hayatı hep bir koşturmaca ve çileyle geçti. “Diyanet İşleri Reisliği teşkilâtını düzenleyen 16 Kasım 1937 tarihli nizamnâmede dersiâmların vâizlik görevi alabilecekleri belirtilince Süleyman Efendi 4 Şubat 1938 tarihinden itibaren vâizlik görevine başladı. İlk zamanlar Doğancılar, Aziz Mahmud Hüdâi, Yağkapanı gibi İstanbul’un nisbeten küçük camilerinde vaaz etti; ardından Şehzadebaşı, Süleymaniye, Sultan Ahmed, Beyazıt gibi camilerde yankı uyandıran vaazlarıyla çevresini genişletti. Bu arada bazı cami odalarında ve evlerin bodrum katlarında ders halkaları oluşturdu. Bunun üzerine karakola götürülüp ifadesi alındı; 1939’da Emniyet Müdürlüğü’nde “tabutluk” diye anılan nezârethânede üç gün işkenceye tâbi tutuldu. 1943’te vâizlik belgesi İçişleri Bakanlığı tarafından geri alındı. 1944’te tabutluklarda sekiz gün boyunca gördüğü işkenceden sonra kefaletle serbest bırakıldı. 1948’de vâizlik için yazdığı dilekçesine olumsuz cevap verildiyse de 24 Mart 1950 tarihinde bu izni aldı. 1957’de Bursa Ulucamii’nde Kütahya Tavşanlı’dan Âkif Efendi adlı bir şahsın taraftarları kılıçla ortaya atılıp mehdîlik gösterisi yapınca hiç ilgisi bulunmadığı halde Süleyman Efendi, Kütahya Emniyet Müdürlüğü’nde işkenceli sorgunun ardından tutuklandı. Elli dokuz gün sonra idam talebiyle hâkim karşısına çıkarıldı. Ancak 29 Ağustos’ta kefaletle serbest bırakıldı ve 8 Kasım’da beraat etti.”[1] 

16 Eylül 1959’da Kısıklı’daki evinde vefat etti.

Tunahan, 1939 yılında ilim ve irşad vazifesini çekemeyenler tarafından ihbar edilerek ilk defa tutuklanmasına, yapılan tüm baskılara ve takibatlara rağmen, ilim öğretmeye devam etti. Vaizlik maaşını talebelere vererek yüzlerce kişiyi okutup, ilim adamı olarak yetişmesini sağladı. 

Tunahan Hazretlerini hükümet erbabı sürekli tarassut altında tutuyor, bazı ifadelerinden dolayı sorguya çekiyordu. Meselâ; Fransa’nın sömürgesi altında yaşayan Cezayirli Müslümanları düşünerek vaazlarında, “Müslüman kardeşlerimize dua edelim!” dediği için defalarca karakola çağırılmış ve ifadesi alınmıştır.

Süleyman Efendi hazretlerinin çektikleri, genel olarak bugünün iktidarının hemen her ortamda istiskal ederek oy devşirdiği İnönü dönemine ait. O devirde din adına yaşananları savunan aklı başında kimse yoktur sanırım. Ancak gel gör ki dini, diyaneti dilinden düşürmeyen, dinin ruhuna fatiha okuyan bugünkü iktidar mensupları, bir cemaati toptan açlığa, susuzluğa, yokluğa, mahkûm ediyor.  

Dün, laiklik adına dine karşı olduğunu söyleyen bir iktidar Süleyman Efendi Hazretlerinin lisansını iptal etmişti. Bugün ise dindar gözüküp, yaptıkları her kirli işte ya da halka karşı yaptıkları konuşmalarında dinin bütün argümanlarını hiç yüksünmeden tepe tepe kullanan “siyasal islâmcı” bir iktidar kendisine “itaat” veya “biat” etmeyen bir cemaatin müesseselerinde çalışan binlerce öğretmenin lisansını iptal etti. Görüldüğü üzere, temelde aralarında hiçbir fark yoktur. Hatta, bugüne kadar yapılanlara bakılınca, bugünküler dünkülere göre çok daha zalim, çok daha hattâr [hilekâr], çok daha mekkâr [düzenbaz]…

MEB, 15 Temmuz sonrası KHK ile 21 bin öğretmenin lisansını iptal etti. Yaptıkları açıklamalarda, sanki bu öğretmenler daha önce bu eğitim yuvalarında ilim ve irfan ordusu olarak görev yapmamış, birer akrep gibi eğitim müesseselerine “sızmış” ve oralarda körpe beyinleri zehirlemiştir. Hatırlayın; dönemin Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, sendika üyesi öğretmenlerle ilgili şunları söylüyordu; “Açığa alınma işlemi F..Ö ile irtibatı, iltisakı veya mensubiyeti olanlar hakkında uygulanmıştır. Mesela Eğitim-Bir-Sen’den 3 bin 362, Türk Eğitim-Sen’den bin 726, Eğitim Sen’den 683 öğretmen F..Ö ile ilişkili olduğu için ihraç edildi. Dolayısıyla, bu yapı öyle bir şey ki her sendikanın içinde.” [Sabah, 13.12.2016].

Dine ve dindara bakışı belli bir iktidarın yaptıklarını anlamak kolay da “dindar” gözüküp en zalim tiranlara taş çıkartacak kadar zalim ve insafsız “kindar”ların yaptıklarını anlamada bayağı bir zorluk çekiyorduk. 

Ve sonra hatırlattık ki; bu yolun kaderi budur; ilk peygamberden son peygambere ve bugüne gelinceye dek bütün sâliklere…

Son söz de, Şâh-ı Geylânî’den, yolların ayrılış noktasında duran herkese;

“Bizim yolumuz dikenlidir, ayağını seven gelmesin.”  

Levni Kayı

[1] Reşat Öngören, “Tunahan, Süleyman Hilmi”, TDV, İA, c. 41, İstanbul 2012, s. 376. 
25 Eylül 2017 11:44
DİĞER HABERLER