Londra x tipi cezaevi

Sınıflandırma, Sembolleştirme, İnsan-dışılaştırma, Örgütlenme, Kutuplaştırma, Hazırlık, İmha, İnkâr.
tr724 yazarı Tarık Toros Hizmet Hareketi'ne yönelik soykırıma uzanan yok etme operasyonlarını yazdı. İşte o yazı:

LONDRA X TİPİ CEZAEVİ

 Soykırımın 8 aşaması var:

Sınıflandırma, Sembolleştirme, İnsan-dışılaştırma, Örgütlenme, Kutuplaştırma, Hazırlık, İmha, İnkâr.

 ***

Ezbere değil.

20 yıl önceki bir rapora bakarak söylüyorum.

Raporun sahibi, Genocide Watch yani “Soykırım Gözlem Örgütü” başkanı Gregory H. Stanton.

 ***

Sınıflandırma: İnsanları “biz” ve “onlar” diye ayırma.

Sembolleştirme: Sınıflandırılan insanları adlandırma, “paralel” gibi.

İnsan-dışılaştırma: Sembolleştirilen “ötekilerin” insan olduğunun reddi. Böcek, fare, hamamböceği tanımlaması gibi.

Örgütlenme: Devlet organları, milis güçleri, nefret grupları gibi planlama.

Kutuplaşma: İntikam cinayetleri. Radikallere karşı çıkan ılımlıların öldürülmesi gibi olaylarla cephelerin çizilmesi.

Hazırlık: Liste yapılması, evlerin işaretlenmesi, fişleme, vs.

İmha: Artık insan olarak görülmeyen “ötekilerden” arınma. Cinayetin suç olmaktan çıkması.

İnkar: Kayıtların yakılması, toplu mezarların saklanması, suçluların raporları inkar etmesi, yaşananlara “iç savaş” denilmesi.

 ***

Dünya tarihinde Yahudi soykırımından Bosna’ya, Ruanda’ya kadar sayısız örneği var bunun.

Okuyor ve şaşırıyoruz tabi.

Daha önce ne olmuşsa, nasıl olmuşsa…

Şu an Türkiye’de benzer bir süreç yaşanıyor.

Diktatörler, soykırım kasetini başa sarıp aynen uyguluyor.

Tuhaf olan…

-Toplumun adeta hipnotize edilerek sürece ikna edilmesi.

-Devlet ve bürokrasinin suça zemin hazırlaması.

-Bunun destekçilerinin olması.

-Sessiz çoğunluk.

-Seyreden dünya kamuoyu.

***

Soykırım bitip toz duman yatışınca…

Milletin aklı başına geliyor, lakin ne çare!

***

Bosna dramında Ankara’daydım.

Genç bir üniversite öğrencisiyken soykırım başladı, mesleğe başladığım ilk yıllarda bitti.

Üç buçuk sene sürdü.

Özellikle Batılı kaynakları tarayın, “Bosna Savaşı” diye geçer.

Oysa kelimenin tam anlamıyla soykırımdır.

25 sene geçmiş, etkilerini halen Saraybosna’da, Mostar’da görür, buram buram soluklarsınız.

Kıyamete kadar bitmeyecek bir acıdır Bosna!

***

Burnumuzun dibinde soydaşlarımız, dindaşlarımız katledildi. Bir şey yapamadık.

İşimize gücümüze devam ettik.

Hayat aktı, gitti.

Şimdi şirketler tur düzenliyor Bosna’ya, turist rehberleri her noktada anlatıyor olan biteni. Gezenler hayretle “Avrupa’nın göbeğinde nasıl bir vahşet yaşanmış” diye iç geçiriyor.

Hayret etmeleri de tuhaf.

Zira ülkelerine döndüklerinde…

Sınıflandırılmış, sembolleştirilmiş, insan kabul edilmeyen komşuları, arkadaşları…

Her gün yüzer yüzer linç ediliyor.

Saraybosna turunda soykırımı lanetleyen o kafa, kendi mahallesindekine alkış tutuyor.

***

Tek başına yazıp çizmeyle bu işlerin düzelmeyeceği anlaşıldı.

Epeydir bıraktım Türkiye çıkışlı haberleri okumayı.

Dünya, büyük dönüşümler arefesinde.

Herşeyden öte, kendimize mukayyet olmak zorundayız.

Başlığa takılmayın;

“Londra X Tipi Cezaevi” diye bir yer yok elbette.

Her nerede iseniz, İngiltere, Almanya, ABD, Kanada, İsveç, Brezilya, vs.

Demem o ki, yaşadığımız dört duvarı kendimize zindan etmeyelim.

İçine girdiğimiz toplumun lisanını öğrenip dünyayı takip edelim.

Hayata karışalım.

Sağlığımız mühim, motoru bozmadan zinde kalmanın yollarına bakalım.

Mümkün mertebe, Türkçe dinlemeyi, okumayı azaltalım.

Türkçe müziklerle efkâr dağıtmayı terk edelim.

Bilakis, efkâr dağılmadığı gibi buhranı derinleştiriyor.

 ***

Bu bencillik değil.

Belki de şu an ülke için yapılabilecek en iyi şey.

İleride faydasını göreceğiniz bir şey.

Denenmiş, onaylanmış bir yöntem.

Cezaevi hayatına son verin, hücrenizle vedalaşın.

 ***

Ahmet Altan’ın satırlarıyla bitirelim:

“Bugüne dek daha bir kez bile hapishanede uyanmadım.

Geceleri maceralarım daha da hareketlenir. Tayland’ın adalarında, Londra otellerinde, Amsterdam sokaklarında, Paris’in gizli labirentlerinde, İstanbul’un sahil lokantalarında, New York’un sokakları arasında saklanmış küçük parklarda, Norveç’in fiyordlarında, Alaska’nın yolları kardan kapanmış küçük kasabalarında gezerim.

Bunları bir hapishane hücresinde yazıyorum.

Ama hapiste değilim.

Ben bir yazarım.

Ne bulunduğum yerdeyim, ne bulunmadığım yerde.

Beni hapse koyabilirsiniz ama beni hapiste tutamazsınız.”
03 Ekim 2017 20:58
DİĞER HABERLER