17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem gibi Kahramanmaraş merkezli depremde Türkiye tarihinde derin bir iz bırakacak.
On binlerce insanımızın kaybının yanı sıra milyonlarca insanımız da mağdur oldu. Mağdurların hayatta kalmak, yaralarını sarmak , yıkılanı yerine koymak gibi büyük dertlerinin yanı sıra bundan sonra önlerinde büyük bir hukuk mücadelesi duruyor.
En başta enkazların altında can savaşı verenlerin, enkazların dışında bu canları kurtarmak için çırpınanların, yüreği yaralı halde sokakta kalanların çığlıkları hep birlilte “Nerede bu devlet?” şeklinde özetlenebilir
Oysa devleti bir türlü yanlarında bulamadılar.. Şimdi bu devletin adalet mekanizmalarında mağduriyetlerinin azaltılmasını arayacaklar
Depremzedelerin mağduriyetlerini daha da artırmamak için şimdiden tedbir almak gerekiyor.
Mağdurların Delillerin yok olmaması ve karartılmaması için şimdiden uyanık olmaları gerekiyor.
Yetkililer harekete geçmesede Mağdurlarında kendilerinin yapabileceği bazı girişimler var. Uzmanlar bu girişimleri şöyle sıralıyor
Öncelikle zarar gören, yıkılan binaların yakın-uzak, iç-dış mekan fotoğrafları, video kayıtları, ayrıntılı çekimleri yapılmalı ve kayıtlar saklanmalı. Ölçüme olanak sağlayabilecek materyallerden faydalanılabilir. Örneğin demir çubukların ebatını göstermek için yanlarına bir cetvel veya bir bozuk para konularak fotoğraflama/çekim yapılabilir.
İkinci olarak Eğer kişiler kendileri cenazeleri enkazlardan çıkarmış ise durum fotoğraf ve video ile belgelendirilmeli. Eğer kişinin yakını deprem sırasında hayatta iken gecikmeden kaynaklı bir ölüm gerçekleşmiş ise mutlaka bu durum belgelenmeli telefon görüşme kayıtları, sosyal medya paylaşımları saklanmalı.
Bu arada ölümün donma/hipotermi nedeniyle gerçekleştiği yönünde şüphe varsa bu durum ölü muayene tutanağına yazdırılması için ısrar edilmeli. Gerekiyorsa cenazenin otopsisi yapılması için ısrar edilmelidir. Hipotermi gecikme nedeniyle ölümü ispatlayacaktır.
Peki depremzedeler kime karşı hukuki mücadele verecek?
Aslında deprem felaketi ile ilgili uyarılara kulak tıkayan , gerekli tedbirleri almayan devlet yetkilileri ve kurumları birinci dereceden sorumlu.
Ceza soruşturmalarında müteahhitlerin, yapı denetim firmalarının veya belediye fen işlerinde çalışıp yapıları denetlemekle görevli kamu görevlilerinin ve binaların kolonlarına, taşıyıcı unsurlarına zarar verenlerin cezai sorumlulukları gündeme gelecek. Yaralama ve ölüme sebebiyet vermeleri nedeniyle yargılanmaları gerekecek.
Tazminat hukuku açısından sorumlulukları bulunanlara karşı, hukuk mahkemelerinde, maddi ve manevi zararlar nedeniyle tazminat davaları açılacak. Bu davalar adliye mahkemelerinde görülecek.
Devlete karşı gerekli denetimi yapmaması, insanların hayatlarını kurtarmak için organizasyonu yeterli şekilde işletmemesi ve daha birçok sebepten kusurlu veya kusursuz sorumluluk nedeniyle tazminat davaları açılabilecektir. Bu davalar idare mahkemelerinde görülecektir.
Türkiye’nin 1999 Gölcük, ve sonrasında Van, Elazığ , İzmir depremleri gibi yakın dönemde yaşanan tecrübeler var. Maalesef yaşanan bu felaketlerde Veli Göçer gibi bir kaç müteahhitin aldığı sembolik cezalerin dışında kimse ceza almadı. Bu arada hiçbir devlet görevlisi ve kurumu da sorumlu tutulmadı. Bu cezasızlık durumu da yaşanan bu felaketteki bilançoyu daha da artırdı