''AKP’nin ilk dönemdeki başarısı büyük ölçüde 'az söz, çok icraat' ilkesini ekonomi uygulamalarına sokmasından geçiyordu. İkinci dönemdeki başarı kaybının bir nedeni bu ilkeyi tam tersine çevirmesiyle ortaya çıktı...''
Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, mahfiegilmez.com’da Son 16 Yıl ve 2018 Falı başlıklı bir yazı yayınladı. Eğilmez’in AK Parti iktidarları döneminde ekonomi politikalarında yaşanan değişimleri değerlendirerek, 24 Haziran sonrası sürece ilişkin öngörülerde bulunduğu yazısı şöyle:
2001 Krizi ve Sonrası
2001 krizi, Türkiye ekonomisinin yaşadığı önemli krizlerden birisidir. 2000 yılı sonundan krizin olduğu 2001 yılı sonuna ve 2002 yılı sonuna kadar ekonomide şöyle bir gelişme yaşanmıştır (veriler için kaynak: IMF, veri tabanı.)
2001 krizi sonucunda 2000 yılında yüzde 6,6 olan büyüme oranı yüzde 5,9’luk bir küçülmeye dönüşmüş, GSYH’de yüzde 26,7 ve kişi başına gelirde yüzde 27,6 düşüş yaşanmıştır. İşsizlik oranı bu büyük çöküşten etkilenerek artmış, buna karşın yüzde 7,8 gibi kabul edilebilir sayılabilecek bir düzeyde kalmaya devam etmiştir. Enflasyon 30 puana yakın bir artışla yüzde 68,5’a yükselerek denetimden çıkmıştır. Bozuk olan bütçe dengesi iyice bozulmuş, GSYH’ye oranı yüzde 12’ye yaklaşmış bunun sonucunda kamu borç stokunun GSYH’ye oranı da yüzde 52’den yüzde 76’ya fırlamıştır. USD/TL kuru neredeyse 2 kat artmış, bunun sonucu olarak ihracat artarken ithalat düşmüş ve cari denge kriz yılında fazla vermiştir.
Türkiye, kriz sonrasında, IMF desteğinde, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programını uygulamaya sokmuştur. Ertesi yıl ekonomide toparlanma başlamıştır. Bu toparlanmayı tabloda 2002 yılı verilerinden görmek mümkündür. 2002 yılında önceki döneme göre kötüye giden tek gösterge işsizlik oranıdır.
AKP’den Önce Türkiye Ekonomisi Gelişmekte Olan Dünyanın Neresindeydi?Aşağıdaki tablo, AKP’den önceki dönemde Türkiye’nin içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) kategorisi ile karşılaştırılmasını sunuyor (veriler için kaynak: IMF, veri tabanı ve www.hazine.gov.tr.)
Türkiye’nin ekonomik büyümesi kriz yılı öncesinde de sonrasında da GOÜ ortalamasının üzerinde görünüyor. Satınalma gücü paritesine (SAGP) göre kişi başına gelir Türkiye’de kriz öncesinde GOÜ ortalamasıyla neredeyse aynı iken krizden sonra GOÜ ortalamasının aşağı yukarı dörtte üçü düzeyine gerilemiş durumdadır. Bütün öteki göstergelerde Türkiye, GOÜ ortalamasından oldukça uzaklarda kalmış görünüyor.
AKP 2002 sonunda iktidara geldiğinde kriz nedeniyle çökmüş ama sonrasında Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ve IMF’nin maddi desteğiyle toparlanma yoluna girmiş bir ekonomi devraldı.
AKP’nin İlk Döneminde (2003 – 2010) EkonomiAKP’nin 16 yıllık iktidar süresi iki farklı dönemi içeriyor. İlk dönem 2003 – 2010 yılları arasını kapsayan ve ekonominin toparlanmaya yöneldiği dönemdir. Bu döneme ilişkin temel makroekonomik göstergeler aşağıdaki tabloda yer alıyor (veriler için kaynak: IMF, veri tabanı.)
AKP, ilk 8 yılında GSYH’yi [(644,5 – 238,3) / 238,3 x 100] yüzde 170,5 ve kişi başına geliri de [(8.882 – 3.589) / 3.589 x 100] yüzde 147,5 artırmayı başarmıştır. Buna karşılık dönemin son yılı olan 2009’da GSYH ve dolayısıyla kişi başına gelir ciddi bir düşüşle karşılaşmıştır.
Tabloya göre AKP, dönem boyunca yüzde 4,9’luk bir büyüme ile potansiyel büyümeyi yakalamış. Enflasyon ortalamasını yüzde 12,5 ve işsizliği de yüzde 10 gibi yüksek oranlardan aşağıya çekememiştir. Bütçe dengesinde ve cari dengede yüksek sayılmayacak bir ortalamayı yakalamıştır.
AKP’nin İkinci Döneminde (2010 – 2017) Ekonomiİkinci dönem 2010 – 2017 yılları arasını kapsıyor. Ekonomide ivmenin yitirildiği ve göstergelerin bozulmaya yöneldiği bu döneme ilişkin temel makroekonomik göstergeler aşağıdaki tabloda yer alıyor (veriler için kaynak: IMF, veri tabanı.)
AKP, ikinci 8 yılında GSYH’yi [(849,5 – 772,3) / 772,3 x 100] yüzde 10 artırabilmiş, kişi başına gelirin artışı ise [(10.512 – 10.476) / 10.476 x 100] yüzde 0,3 gibi çok düşük bir düzeyde kalmıştır.
Tabloya göre AKP, dönem boyunca yüzde 6,9’luk bir büyüme ile potansiyel büyümeyi oldukça geçmiş görünüyor. AKP, dönem ortalaması olarak enflasyon ortalamasını yüzde 8,5’a indirmiş olsa da son yılın enflasyonu yüzde 12’ye ulaşmıştır. İşsizlik ise bir önceki dönemle aynı düzeyde kalmıştır. Bütçe dengesinde önemli bir düşüş sağlanırken cari denge bozulmaya devam etmiştir.
Dönemin en önemli sorunu artan cari açıkla sağlanan yüksek oranlı büyümeye karşın GSYH’nin, kişi başına gelirin gerilemesi ve işsizliğin düşürülememesidir.
AKP’nin Ekonomi Yönetiminde İki Döneminin KarşılaştırılmasıAKP’nin yukarıda iki döneme ayırarak ele aldığımız 16 yıllık iktidarının ekonomik sonuçlarını bu iki döneme bakarak topluca karşılaştırırsak şu sonuçlara varırız.
AKP yönetiminde ekonomide büyüme ikinci dönemde potansiyelin (yüzde 5) oldukça üzerinde (yüzde 6,9) artmış, enflasyon yüksek düzeyde olmasına karşın gerilemeye devam etmiş (yüzde 8,5), bütçe açığı düşmüş (yüzde 1,8) onun yerini alan cari açığın artışı devam etmiştir (yüzde 5,6. Büyümede potansiyelin oldukça üzerine çıkılmasına karşılık işsizlikte herhangi bir olumlu gelişme sağlanamamıştır. Bunlara ek olarak en önemli gelişme GSYH ve kişi başına gelirde görülmüş, ilk dönemdeki başarının, bu kadar yüksek büyüme oranlarına karşın, tekrarlanmak bir yana yanına bile yaklaşılamamıştır. AKP, ilk 8 yılında GSYH’yi yüzde 170,5, kişi başına geliri yüzde 147,5 artırmayı başardığı halde ikinci 8 yılında GSYH’yi yüzde 10, kişi başına geliri ise yüzde 0,3 artırabilmiş görünüyor. Bunun temelinde yatan en önemli neden TL’de yaşanan dış değer kaybıdır. İlk 8 yılsonunda Dolara karşı TL’nin değer kaybı 0,3 puan olurken, ikinci 8 yılsonunda 2,2 puan olmuştur. Bu büyük değer kaybı TL ile hesaplanan GSYH ve kişi başına gelirin Dolara çevrilirken büyük kayıp yaşamasından kaynaklanmaktadır.
İlk dönemde özelleştirilen kamu işletmelerinin satışından 30,7, dış borçlanma artışından 139,3 milyar Dolar olmak üzere toplam 170 milyar Dolar, ikinci dönemde özelleştirmeden 30,3, dış borçlanma artışından 184,1 milyar Dolar olmak üzere toplam 214,4 milyar Dolar ek kaynak girişi sağlanmıştır. Bir başka deyişle bu tür kaynak girişi ikinci dönemde 30,3 milyar Dolar fazla olmasına karşın bu artış da ivme kaybını durduramamıştır.
2018 Yılında Ekonominin DurumuOrta Vadeli Programa göre 2018 yılında GSYH 3.446 milyar TL (923 milyar USD) olacağı tahmin edilmektedir. Programda USD/TL kuru yer almasa da TL cinsi GSYH’yi Dolar cinsi GSYH’ye böldüğümüzde ortalama Dolar/TL kurunun 3,73 olarak alındığını hesaplayabiliyoruz. 2018 yılına 3,78’lik kurla başladığımıza göre ortalama kurun 3,73 olması için 2018 yılsonu kurunun 3,68 olması gerekiyor. Böyle bir şey bugünkü kurlarla mümkün değil. 2018 yıllık ortalama kurunun iyimser bir bakış açısıyla 4,10 olması halinde GSYH Dolar cinsinden 840 milyar Dolar dolayında çıkacak demektir.
2018 yılının Mayıs ayı itibariyle eldeki ekonomik veriler, gidişattan yola çıkarak tahminlere göre şöyle bir tablo ortaya koymaktadır:
Mart ayı itibariyle 12 aylık cari açık 55 milyar Dolar olduğuna göre yukarıda değindiğimiz düzeltilmiş Dolar cinsinden GSYH’yi esas alırsak cari açık şimdiden yüzde 6,5 dolayında demektir ki bu da bizim yüzde 7’lik yılsonu cari açık tahminimizi haklı kılar. Bu dengeyi Brent petrolün fiyatında yaşanan beklenti üstü artışlar da olumsuz etkilemektedir.
Bu tablo ağır bir tablodur. Bu ekonomik tablodan sağlıklı bir ekonomik yapıya dönmek pek kolay bir iş değildir.
Sonuç ve DeğerlendirmeAKP, krize girmiş bir ekonomiyi, toparlanmaya yönelmiş bir kemer sıkma programı uygulamaya konduktan sonra devraldı. Türkiye, kriz sonrası girdiği IMF programıyla birlikte bankacılık reformunu ve mali disiplini sağlama önlemlerini uygulamaya sokmuştu. Bir başka ifadeyle krizin bozduğu ekonomik konjonktür tersine dönmeye başlamıştı. AKP, böyle bir ekonomik ortamda iktidarı aldı ve IMF programını sonuna kadar bozmadan uyguladı. Türkiye ekonomisi bu dönemde hızlı bir çıkış yakaladı. 2008 Mayıs ayında IMF programı bittikten bir süre sonra küresel kriz çıktı. Bundan sonraki dönemde Türkiye, ekonomi politikasında hatalar yapmaya başladı ve ekonomi giderek sorunları biriktirmeye yöneldi.
AKP’nin ilk dönemdeki başarısı büyük ölçüde “az söz, çok icraat” ilkesini ekonomi uygulamalarına sokmasından geçiyordu. İkinci dönemdeki başarı kaybının bir nedeni bu ilkeyi tam tersine çevirmesiyle ortaya çıktı. Ekonomi alanında çoğu kez gerçeklere ters, yatırımcıyı ürkütecek yanlış adımlar atıldı, açıklamalar yapıldı. Uğraşılacak sorunların yanlış belirlenmesi (enflasyon yerine faiz), yanlış yatırım politikası (sanayi ve yüksek teknolojili üretim yerine inşaat), ekonomi politikasının yanlışlığı (belirsiz para politikası ve gevşek maliye politikası karması) gibi nedenler bu ilke değişimine eklenince ivme kaybı ve bozulma kaçınılmaz oldu.
Önümüzde bir seçim var. Bu seçimden bir süre sonra da yerel seçimler var. Dolayısıyla seçim ekonomisi 24 Haziran’da bitmeyecek. Önümüzdeki bir yıl içinde Türkiye’nin bulması gereken dış finansman miktarının 235 milyar Dolar dolayında olduğunu da dikkate alınca Türkiye ekonomisini çok zor ve sıkıntılı bir dönemin beklediğini söylemek gerçekçi olur.