Mahkemelere tahliye için özel görev mi verildi?

Mahkemelere tahliye için özel görev mi verildi?
Artık yeni dönemde hangi suçu işlerse işlesin dava Yargıtay’da sonuçlanmadıysa her sanık tahliye edilecek.

İlker Başbuğ’un tahliyesine, dava dosyasına bakan 13. Ağır Ceza değil, başsavcının görevlendirdiği 20. Ağır Ceza karar verdi.  Mahkeme, gerekçesinde de bu görevlendirmenin altını çizdi: “Adliye bilişim sistemi üzerinde oluşturulan program ile söz konusu talebin incelenmesi için mahkememize tevzi edildiği anlaşılmıştır.”

Örgütlü suçlara bakan mahkemeleri kaldıran 6526 sayılı kanun ile yargılamalara 5 yıl tutukluluk süre sınırı getirildi. Zaman Gazetesi'nin haberine göre,  Artık yeni dönemde hangi suçu işlerse işlesin dava Yargıtay’da sonuçlanmadıysa her sanık tahliye edilecek. Nitekim bunun ilk uygulandığı sanık da gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesine azmettirmekle suçlanan Erhan Tuncel. Dink cinayeti gibi kamu vicdanını en çok yaralayan eylemin faili aramızda. Ardından, LAW silahlarına ‘boru’, AK Parti ve Fethullah Gülen’i bitirme planı olarak bilinen “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”na ‘kâğıt parçası’ diyen İlker Başbuğ tahliye edildi. Bir sonraki isimler ise darbe ortamı oluşması için Dink cinayetinden sonra, tam da 2007 cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi işlenen Malatya Zirve katliamı sanıkları… Zirve Yayınevi çalışanlarını ‘misyoner’ oldukları gerekçesiyle boğazlarını keserek öldüren kişiler, gece yarısı operasyonu ile tahliye edildi. Serbest bırakmalar bununla sınırlı kalmayacak. Kanuni düzenleme açık. 5 yıl tutuklu kalan ve cezası Yargıtay’ca onanmamış her sanığın serbest kalacağını söylüyor.

Kanun açık diyoruz ama mahkemelerin tahliye kararları, tahliye etme şekli bir hayli tuhaf. Kanunla ya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararı ile kurulmuş olan değil, İstanbul Başsavcılığı’nın belirlediği mahkemeler tahliye taleplerini inceliyor. Erhan Tuncel’i, Dink cinayetine bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, yani kendi mahkemesi serbest bıraktı. İlker Başbuğ’u ise hâlâ dosya elinde bulunan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi değil de, İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye etti. İki dosya arasındaki fark ne? Hiçbir fark yok, sadece hakimlerin “hukuki duruş” farkı var. Ergenekon davasına baştan beri bakan heyet, sanıkları tüm dosya kapsamında, delilleri dikkate alarak zaten mahkûm ettiği için Yargıtay içtihatları ve AİHM kararları ışığında tahliyeye hükmetmiyor. Öyle olunca da, başsavcılığın belirlediği başka bir mahkemece “korsan tahliye” kararı veriliyor. ‘Korsan tahliye’ olduğu daha mahkemenin gerekçesinde ortaya çıkıyor. Başbuğ’u tahliye eden mahkeme, “6526 sayılı kanun ile kaldırılan mahkemelerin dosyalarının tevzilerinin yapılmadığı, bu nedenle o mahkemelerdeki dosyalardaki gecikmesi sakınca doğuracak işlemleri dağıtım yapana kadar o yerdeki mahkemelerin bakacağının yasaya konulduğu…” hatırlatmasında bulunuyor. Ardından, “İstanbul adliyesi bilişim sistemi üzerinde oluşturulan program ile söz konusu talebin incelenmesi için mahkememize tevzi edildiği anlaşılmıştır.” diyor. Yani mahkemenin, İstanbul Başsavcılığı’nca görevlendirildiğini söylüyor. Daha sonra da, “Tedbir niteliğindeki tutuklamalardan beklenen gayenin gerçekleştiği” tespitini yapıyor. Halbuki, Başbuğ “tedbir amaçlı tutuklu” olan bir sanık değil. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “darbe teşebbüsü” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılmış. Yani, artık “hükmen tutuklu”. Dolayısıyla, Yargıtay’ın da içtihadlarına göre yerel mahkemede hakkında hüküm verilmişse “tutukluluk” artık tedbir olmaktan çıkıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yaklaşımı da böyle. Ama mahkeme, bilerek yanlış bir karara imza atıyor. Başbuğ, hiç hüküm almamış, müebbet hapse çarptırılmamış, hâlâ yargılama aşamasındaymış gibi bir gerekçe sunarak tahliye ediyor. İlker Başbuğ ve onu destekleyen medya, tahliyeyi beraat gibi sunuyor, “aklama” haberleri, yazıları yazılıyor. Darbe ve derin devlet davalarının içi boşaltılıyor. Yani, tahliye kanunu ne kadar kamuoyu vicdanını yaralayıcı ise bu tahliyeler de o kadar sahte kılıflarla halka sunuluyor.

Serpil öğretmeni hatırlayan vardır. 1998 yılında Ümraniye’de tecavüz edildikten sonra 100’e yakın bıçak darbesiyle hunharca öldürülmüştü. Katil ve tecavüzcüler, 78 yıla kadar çeşitli hapis cezaları alsalar da kamuoyunda ‘Rahşan affı’ olarak bilinen bir yasa ile 2005 yılında serbest kaldılar. O dönem ÖYM savcısı Zekeriya Öz, tahliyelere itiraz etse de sonuç değişmedi. En fazla cezayı alan biri 2012’de yeniden suç işleyip cezaevine döndü. Serpil öğretmen davası, kamuoyunun kanayan yarasıdır. Bir genç kadın, annesinin yanında tecavüze uğrayıp katlediliyor, annesi de ağır yaralanıyor. Katiller de sadece 7 yıl tutuklu kalıp cezaevinden çıkıp halkın arasına dönüyor. Şimdi ise üç insanı boğazını keserek hunharca öldüren Zirve katliamı sanıkları 7 yıl tutukluluktan sonra serbest bırakıldı. Bugün de çıkarılan yeni yasa neredeyse ‘af’ düzenlemesine dönüştü.

10 Mart 2014 07:50
DİĞER HABERLER