Mahşer mazlumu değil zalimi bekler!

Samanyoluhaber.com yazarlarından Selim Koç yeni köşe yazısında; Türkiye'de yıllardır yaşanan hukuksuzluklar, mağduriyetler ve dini bakış açısının nasıl olması gerektiği üzerine dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Şu anda Türkiye’de belki de 50’den fazla farklı cemaat faaliyet göstermiyor mu?

Niye onlar terörist hareket değil de, özellikle bir cemaat terör örgütü ve mensupları terörist? Yuhh sizin din, ahlak, hukuk, demokrasi, vicdan, vatandaşlık ve kardeşlik anlayışınıza.

Allah’tan hiç korkmadan ve insanlığınızdan utanmadan Fethullah Gülen ve sevenlerini, özellikle terörist hareketlerin en fazla karşısında duran masum bir cemaati, terörist bir grup olarak ilan ettiniz. Ve 10 yıldır operasyon üzerine operasyonlar düzenlemeye devam ediyorsunuz. Zerre kadar terörle irtibatlandıracağınız en küçük bir suç unsuru bulabildiniz mi? Yok.

Sonunda bazı evlerden çıkan patlamaya hazır Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’ân Dili’ adlı tefsir kitabını, Vehbe Zuhayli’nin ‘Fıkıh ansiklopedisi’ni ve İbrahim Canan Hoca’nın hazırladığı ‘Hadis Ansiklopedisi’ni buldunuz. Patlamalarına saniyeler kala suçüstü yaptınız ve acil imha uzmanları getirerek etkisiz hale getirdiniz. Sonra da utanmadan terör malzemeleri diye sergilediniz. Aferin size! Türkiye Cumhuriyeti tarihine tefsir ve hadis kitaplarını terör malzemesi olarak tarihi kayıtlara geçirttiniz. Size, üzerinde bu yaptığınız adiliği de resmeden özel istiklal madalyası gibi madalyonlar hazırlanmalı ve verilmeli. Ta ki evlatlarınıza ve torunlarınıza unutulmaz birer hatıra olarak bırakırsınız da onlar da sizinle iftihar eder.

KHK: Katl Hükmünde Kararname

KHK yani “Kanun hükmünde kararname” diyorsunuz. Kanun diyerek yaptığınız büyük zulümlere hukuki kılıf giydiriyor, 15 Temmuz yalanını ve cinayetlerinizi gizliyorsunuz. Bence bundan sonra herkes işin aslını faş etmeli: “Katl hükmünde kararnameler.”

Hey katiller!  Siz asılsız isnat ve iddialara dayanarak bu katl hükmünde kararlarla, devlet kademesinde farklı birimlerde görev yapan 200 binin üzerinde âmir-memur; yetenekli, donanımlı ve başarılı insanları kamudan attınız. Binlerce yargıç, bürokrat, akademisyen, on binlerce öğretmen, polis ve subayın-astsubayın işlerine son verdiniz. Yüzbinlerce insanı sosyal ölüme mahkûm ettiniz. Suçları neydi bunların? Bir cemaate mensuplar iddiası. Böyle bir suç ve böyle bir ceza olabilir mi? Peki şu anda farklı cemaatlere mensup on binlerce insanı ise devlet kadrolarına almadınız mı? On binlerce ülkücüyü, milli görüşçüyü farklı birimlere yerleştirmediniz mi?

Şimdi de KHK ile ölüme mahkûm ettiğiniz nezih ailelerin, okuyarak geleceğini kurmaya gayret eden çocuklarını ve kızlarını yakın takibe aldınız. Bir araya geldiler, alış-veriş merkezine gittiler, kitap okudular, ders çalıştılar, matematik ve İngilizce öğrendiler, birbirlerinin ilmî, dinî ve ahlakî açıdan gelişimine katkıda bulundular diye suçüstü yapıyorsunuz. Bunların hangisi suç? Var mı çökerttiğiniz hukukta bu şekilde tarif edilmiş bir suç çeşidi.

Fakat size bir müjde vereyim: “Kirli ellerini masum çocuklara kadar uzatan zalimi, ilahî adaletin yakalaması yakın demektir.”

Yok ama “Bunlar KHK’li personelin çocukları. Bunların hepsi zaten doğuştan suçlu!” diyorsanız, bunu da açıkça söyleyin ve hemen ilan edin, korkmayın! Allah’tan korkmuyorsanız, insanlığınızdan utanmıyorsanız dünya kamuoyundan da korkmayın!

Korkmayın, rahat olun! Çünkü sizi ne o masum kız çocukları ne de Avrupa Birliği ele geçirecek! Sizi o masum yavrular ve onların mazlum ana ve babalarının Rabb’i, Mutlak Âdil Kahhar-ı Zü’l-Celâl ele geçirecek. O, sizi yakaladığında hiçbir güç; ne Doğu Perincek çetesi ne Devlet denen adam(!) ne Ergenekon mafyası ne Kalın istihbaratı ne de sizi destekleyen troller, O’nun elinden kur-ta-ra-ma-ya-cak.

İsterseniz inanmayın! Hiçbir suçlu O’ndan kaçamaz. Bu alemde kaçtığını zanneden kendisini aldatır. Benden söylemesi: “Mahşer asıl mazlumu/masumu değil zalimi bekler!”

Bir de siz bin bir çeşit korkularınızla zulme devam ederek sadece kendinize kötülük yapmıyorsunuz. Hem evlatlarınıza hem de yedi değil, yetmiş göbek ötede neslinize en büyük kötülüğü yapıyorsunuz. Niye mi? Çok merak ettiyseniz size bir müjde daha vereyim:

Çok yakında önce Allah, sonra da ihanet ettiğiniz millet defterinizi dürünce, toplum ve tarih sizden ve soyunuzdan şöyle bahsedecek: “İşte şunlar, katl hükmünde kararnamelerle masum bir cemaati soykırıma tabi tutanların çocukları. Bunlar katl hükmünde kararlarla çocukları/kızları takip altına alan ve analarını tutuklayıp hapseden ve yüzbinlerce aileyi parçalayan despotların torunları. Bunlar karakollarda ve hapishanelerde binlerce insana işkence eden, tecavüzde bulunan işkencecilerin/tecavüzcülerin çocukları/torunları. Bunlar devletin hazinesini soyan, konumunu zenginleşmek için kullanan ve iktidara bir yüzükle gelen fakat 20 yılda dünyanın en zenginleri arasına giren haramzadelerin evlatları. Bunlar maliye ve polis baskınında paraları sıfırlamaya çalışan Kârunların nesli!” Daha saymama gerek var mı?  

Sebep ne olursa olsun, O’nun (sav) izinden ayrılamayız

Bakın! Biz bugün olduğu gibi o gün de yine insanca ve Müslümanca davranacak hem dinin hem de evrensel hukukun temel ilkesi olan ‘Suçun şahsiliği esastır.’ prensibini savunacağız. Sizin işlediğiniz suçlardan dolayı masum yavruların cezalandırılamayacağını, bu ifadelerle yaftalanmalarının asla doğru olmayacağını ifade edeceğiz. Çünkü biz Peygamber Efendimizin (sav) yolundayız. Sebep ne olursa olsun, O’nun (sav) izinden ayrılamayız. Dinleyin bakalım, O bize ne diyor: “Allah Resûlü Ensardan bir gruba hutbe verirken, içlerinden bazıları ‘Ey Allah’ın Resûlü! Şunlar Sa’lebe İbn Yerbu’un çocukları. Onlardan birisi cahiliye döneminde falan sahabeyi öldürmüştü.’ deyince, Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) onlara ‘Hiçbir nefis bir başkasının işlediği suçtan dolayı cezalandırılamaz.’ buyurur.” (Nesâî, Kasâme 41, 42 (4833-4839))

Siz, Kimin Peşinden Gidiyorsunuz?

Siz ise KHK ile mağdur edilmiş aileleri topyekün suçlu ilan etmekle kalmadınız üstelik onların çocuklarını da suçlu gibi/bir terörist gibi takip ettiniz ve operasyon düzenlediniz, öyle mi? Size göre onların varlıkları, hele hele okumaları ve iyi bir üniversiteye gitmeleri ve başarılı olmaları suç ha? Ders çalışmaları, bir araya gelmeleri, Kur’ân okumaları ve birbirleriyle salâtü selam paylaşmaları büyük terör faaliyeti öyle mi?

Bakın! Cahiliye döneminde Araplar da sizin gibi yapıyor cezanın şahsiliği prensibini uygulamıyor; suç işleyenin küçük-büyük bütün yakınları ve kabilesini sorumlu tutuyorlardı. Bu zalimane anlayışla sadece suç işleyeni değil onun bütün ailesi; çoluk-çocuk ve akrabalarını da cezalandırıyorlardı. Sizin “irtibatlı ve iltisaklı, üstelik Khk’lı çocuğu” yorumlarınız var ya! Bakın örnekleri var Cahiliyyede. İftihar edebilirsiniz aynı çizgide yürüdüğünüz örnekleriniz Cahiliyye müşrikleriyle. Allah sizi örneklerinizle haşretsin. Masumları da örnek aldıkları Allah Resûlü ile.  

Halbuki I·slâm, bu zulüm ve haksızlığa son verdi ve onun yerine “suç ve cezanın s¸ahsîligˆi” ilkesini getirdi ve bunu hem dünya hem de ahiret hayatında geçerli sabit ilahî bir adalet prensibi olarak vazetti.
 
 “Kimsenin Suçu, Bir Başkasına Yüklenemez”

“Kim doğru yolu seçerse, kendisi için seçmiş olur; kim de doğru yoldan saparsa, kendi aleyhinde sapmış olur. Hiçbir kimse başkasının günah yükünü/sorumluluğunu taşımaz…” (İsrâ, 17/15) Ayetin fezlekesi, “Biz peygamber göndermediğimiz hiçbir halkı cezalandırmayız.” şeklinde gelmektedir ki, Allah’ın peygamberleriyle bildirdiği bu prensibi uygulamayanların ilahî azabı hak edeceklerine açıkça işaret eder. Dolayısıyla bu ilkeyi ihlal edenlerin yolu, yüzde yüz helake ve azaba çıkar.

Bu ölçü Kur'an’da, herkesin yaptığının sadece kendisini bağlayacağı ve hiçbir mükellefin, başkasının işlediği suçtan dolayı sorumlu tutulmayacağı şeklinde değişik vesilelerle tekrar da edilir. “… İnsanların işlediği kötü fiiller yalnızca kendilerini ilgilendirir. Ve sorumluluk taşıyan hiç kimseye başkasının sorumluluğu yüklenmez...” (En’am, 6/164) “Hiçbir günahkâr, başkasının günahını yüklenmez ve onunla yargılanmaz. Ağır bir günah yükü altında ezilen kimse, yükünü taşımak için başkasını yardıma çağırsa, bu çağırdığı kişi akrabası bile olsa, onu günahından en küçük bir şey yüklenemez.” (Fâtır, 35/18; ve bkz. Zümer, 39/7)

Adaletin bu sabit ilkesinin, bütün semâvî dinlerde de değişmediğini yine Kur’ân haber verir: “Yoksa o, Mûsâ'nın ve o çok vefalı İbrâhim'in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir.” (Necm, 53/36, 41)

İşte Allah Resûlünün Tahşidâtı

Bakın! Allah Resûlü (sav) bu ilkenin toplumda yerleşmesi ve bütün bir insanlığa mal olması adına konuyu zaman zaman farklı vesilelerle gündeme getirmiştir:

Ebû Rimse anlatıyor. “Babamla bir gün Allah Resûlünü ziyarete gittim. Peygamber Efendimiz babamı görünce ‘Bu senin oğlun mu?’ diye sordu.  Babam ‘Kabe’nin Rabbine yemin olsun ki evet’ dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü, ‘Söylediğin hakdır/doğrudur.’ buyurdu. Babam ‘Evet, ben buna şahidim.’ dedi. Babamın hem yemin hem de şahitlik yapması hem de benim babama çok benzemem karşısında tebessüm eden Allah Resûlü şöyle buyurdu: ‘O, senin işlediğin bir suçtan dolayı cezalandırılamaz, sen de onun yaptığı bir suçtan dolayı hesaba çekilip cezalandırılamazsın.’ Bu sözlerinden sonra Allah Resûlü suçun şahsiliğini ifade eden ‘Hiçbir kimse, bir başkasının günahını/sorumluluğunu yüklenmez.’ ayetini okudu.” (Ebu Davud, Diyât 2 (4495); Nesâî, Kasâme 41, 42 (4832)) Bir başka defasında Allah Resûlü aynı ilkeyi anne üzerinden verir: “Dikkat ediniz! Hiçbir anne çocuğundan dolayı, hiçbir çocuk da annesinden dolayı cezalandırılamaz.” (İbn Mâce, Diyât 26 (2670); Nesâî, Kasâme 41, 42 (4839))

Allah Resûlü, veda hutbesinde de bu konuyu gündeme getirir ve son sözlerini şöyle söyler: “… Dikkat ediniz! Bir suçlu ancak kendi aleyhine suç işler. Kişi ne babasının ne de kardeşinin işlediği suçtan dolayı sorumlu tutulmaz.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 10 (3087); İbn Mâce, Diyât 26 (2669))

Peki siz masum yavruları, babaları ve annelerinden dolayı yakın takibe aldınız. Birlikte ders çalıştılar, hepsi de KHK’lı ve tertemiz ailelerin çocukları. Birlikte oyun oynamaya gittiler, birlikte ibadet ettiler diye nasıl suçluyorsunuz?

Siz hangi hukukun, hangi dinin mensuplarısınız?

Yoksa sizin tanrınız Firavun, rehberiniz Şeytan da, haberimiz mi yok?

Yoksa sizin dininiz menfaatleriniz, mezhebiniz zulüm ve dünyanız-ahiretiniz dolar ya da euro da, habersiz miyiz?
17 Ekim 2024 10:26
DİĞER HABERLER