Dolar bir günde 40 kuruş yükseliyor. İki gün sonra kur 20 kuruş düşüyor. Piyasa diken üstünde. Herkes 31 Mart Pazar günü yapılacak Mahalli İdareler Seçimi'nin akabinde "Ekonomide neler olacak? Dolar kaç liraya yükselecek?" sorularına cevap arıyor. Bu sorulara cevap veren Dünya gazetesi yazarı Güven Sak halkın öncelikli meselesinin ekonomik kriz olduğunu vurguladı.
Eski Merkez Bankası (TCMB) Başkan Yardımcısı ve Dünya gazetesi yazarı Güven Sak, 100 kişiden 70’i için en önemli meselenin ekonomik kriz olduğunu belirtti.
31 Mart Pazar günü yapılacak Mahalli İdareler Seçimi'nin sonuçları kadar akabinde ekonomide neler olacağının da merak edildiğini kaydeden Sak’a göre mevduatın yüzde 52’sinin döviz olarak tutulmasında yüksek enflasyon ve diğer belirsizlikler etkili oldu.
Sak, hükümetin krize karşı güven veren ve sağlam bir paket açıklayamamasının "kriz derinleşecek" endişesini arttırdığını kaydetti.
Güven Sak’ın makalesinden satır başları:
Geçenlerde lafa aynen şöyle başlamıştım: “Bugünlerde herkesin aklında aynı soru: ‘Mart’tan sonra ne olur?’ Benim anladığım, kimse seçim sonuçları ile filan ilgilenmiyor. Herkesin aklı ekonomide.” Rakamlara bakınca merak devam ediyor. Yine oradan devam edeyim.
Kamuoyu yoklamalarına bakarsanız milletin yüzde 70’ten fazlası “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” diye sorulduğunda, hemen, “Ekonomi” diyor. “Terör” diyenlerin oranı yüzde 5’in altında.
Halbuki bu soruya 2018 yılının şubatında verilen cevaplarda “Terör” ve “Ekonomi” seçenekleri birbirine eşit oranlarda idi. Yarısı “ekonomi”, diğer yarısı ise “terör” diyordu. 2018’de ekonomi yönetiminin kararıyla memleketi maruz bıraktığımız kur şoku, hem ekonomiyi, hem de milleti şallak mallak etti.
İlle de denediğimiz “faiz oranlarını yükseltmektense, döviz kurunu serbest bırakmak daha evladır” önermesi, yanlış çıktı. Ali Rıza Amca ile Ayşe Teyze ekonomide bir problem olduğunu, 2018 yılında bu kadar çok hissetmeyebilirlerdi ama bu yanlışla hissettirdik.
MEVDUATIN YARIDAN FAZLASI DÖVİZ
Aşağıdaki grafik, “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusuna kahir ekseriyetle “ekonomi” diyen milletin, “Mart’tan sonra ne olur?” sorusunu nasıl cevapladığını gösteriyor, bana sorarsanız. Grafik, 2005’ten bugüne toplam banka mevduatı içinde döviz tevdiat hesaplarının (DTH) seyrini gösteriyor.
Döviz hesaplarının toplam banka mevduatı içindeki payı 2018 yılının yüzde 52’ye yükseliyor. Sonra 2019 başında önce 49’larda geziniyor. Mart ayı itibariyle yeniden yüzde 50’yi aşıyor.
Kur şoku ile birlikte enflasyon hissedilir biçimde yükselince ve artık unuttuğumuz kur şokunun tekrar mümkün olduğu anlaşılınca millet kendi göbeğini kendisi kesiyor.
Ekonomi yönetiminden, tedbir yerine “Nisan’da tedbirleri açıklayacağız” açıklaması gelince, millet, neme lazım deyip, kendi tedbirini kendisi alıyor zannımca. Ben banka mevduatlarının dağılımına baktığımda bunu görüyorum.
DÖVİZİN PAYI HİÇ YÜZDE 52 OLMAMIŞTI
DTH günlük hayatımıza 1989’da girdi. O yıllarda, Türkiye, sermaye hareketlerini serbestleştiriyordu. Rahmetli Turgut Bey (Özal) daha başbakandı.
Ağustos ayında alınan kararla, milletin ekonomik özgürlük alanı genişledi, millete gerektiğinde kendi göbeğini kendisi kesmesi için bir imkân sunuldu. Ekonomi yönetimi, kendine güveniyordu.
DTH’nin toplam banka mevduatı içindeki payı, 2001 krizi yıllarında yüzde 50 civarındaydı. 2007 yılında Batı’da kriz başlarken, Türkiye normalleşmeye başlamış, DTH’nin toplam mevduattaki payı yüzde 39’a inmişti.
2009’da Türkiye küçülürken yüzde 35’teydi. 2011’de yüzde 28’i bile gördü. Şimdi ise yüzde 50’yi aştı. Demek ki neymiş? Döviz kurunu serbest bırakıp, ekonomiyi “yeniden dengelendirmek” çok da iyi bir fikir değilmiş. Yaptık ve 2000’lerin başına geri döndük.. Not edeyim. Bir daha yapmayalım.
TÜRKİYE’NİN HERKESE GÜVEN VERECEK BİR PLANA İHTİYACI VAR
Üç tespitle bitireyim.
Birincisi, artan enflasyon ve olası kur şokundan satın alma gücünü korumak için milletin güvenli bir liman arayışı içinde olması son derece normaldir.
Ortaya bir ekonomik program koymayınca, “Marttan sonra ne olur?” arayışının böyle bir sonuca yol açması son derece sağlıklıdır. Millette bir gariplik yoktur. Türkiye’nin bir an önce sağlam ve herkese güven verecek bir plana ihtiyacı vardır. plan yok diye vaziet böyle böyledir.
İkincisi, dövize yönelen tasarrufların bankacılık sistemine DTH olarak yatırılıyor olması, milletin bankacılık sistemine güveninin işaretidir. Bu da son derece sağlıklıdır.
Rahmetli Demirel’in sevdiği gibi söylersem, “kurumlar çalışmakta, kurallar işlemektedir, her şey yolundadır.” Milletin sistemle bir problemi yoktur. Türkiye’nin bir an önce sağlam ve herkese güven verecek bir plana ihtiyacı vardır.
Üçüncüsü, sağlam ve herkese güven verecek bir plan ortaya konulduğunda sistemin sorunsuz işlememesi için aslında hiçbir sebep yoktur. Bu planın ortaya çıkışı zaman gerektireceği için millet DTH’ye yönelmektedir.
Bu geçiş döneminde nelerden sakınmak gerekir: Öncelikle, “DTH faiz gelirlerinde gelir vergisi stopajı”nı artırmak gibi, idarenin olup biteni idrak etmekten uzak olduğu izlenimini verecek adımlardan kesinlikle kaçınılmalıdır.
Bu tür maksatsız adımlar, sağlam ve herkese güven verecek bir planı, kısa vadede asla beklememek gerektiği kanaatini besler yalnızca. Kötüdür.
İkincisi, bu tür bir geçiş döneminde gizli-kapaklı işlerden, kamuoyu beklentilerini beceriksizce yönetmeye çalışmaktan uzak durmak gerekir.
Geçen cuma günü döviz kurunda olup bitenleri bu çerçevede görmek gerekir. Böyle bir geçiş döneminde “İstikrar için yabancının tasarrufuna muhtaç olanın, gizli-kapaklı işlerden uzak durması ve son derece şeffaf olması gerekir” ilkesini rehber edinmekte fayda vardır.