MAZLUMDER eski başkanından çarpıcı AKP açıklaması

MAZLUMDER eski başkanından çarpıcı AKP açıklaması
Mazlumder eski Başkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, çözüm sürecinin bitişi hakkında önemli açıklamalar yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başından bu yana süreci sadece Öcalan üzerinden yürütmek istediğini ancak Kandil'in izin vermediğini söyledi. “Çatışma ortamına ne Kandil ne de devlet uzun süre dayanamaz. Bir aşamada yedekte tutulan Öcalan tekrar devreye girecek.” dedi.

Sürecin eninde sonunda yeniden başlayacağını savunan Gergerlioğlu, “Kimse 30 yıl daha savaşırız diyemez. Doğuda batıda insanlar sürecin tadını tattı, bitmesine tepki gösterecekler. Sanıyorlar ki Türkiye savaş istiyor, hayır istemiyor.” diye konuştu. ‘Bu topraklar şehit kanıyla sulanmaya devam edecek.' açıklamasını yapan Erdoğan'ın, kafasındaki yol haritasını uygulayana kadar, can kayıplarını kabul edilebilir ölümler olarak gördüğünü belirtti, “Süreç devam etseydi bu kadar insan hayatını kaybetmeyecekti. Bu çok acıdır.” ifadesini kullandı. Türkiye'nin IŞİD'e göz yumduğunu, Suriye'de siyaset mühendisliği için araç olarak gördüğünü vurgulayan Gergerlioğlu, “IŞİD gibi bir çekirge sürüsünü, bir melanet yapıyı denge unsuru olarak görüyorsun.” diyerek iktidara tepki gösterdi.

Çözüm süreci neden bitti? Neden birden yeniden 90'lara döndük?

Çözüm sürecinden bu geri dönüş, bana göre geçici bir geri dönüş olacak. Bu süreç eninde sonunda tekrar başlayacak. Çatışmaların neden başladığına gelince, aslında son 7-8 ayda yaşananlar dikkate alınırsa sürecin buralara geleceği belliydi. Süreç aksamıştı, askıya alınmıştı. Erdoğan ‘Kürt sorunu yoktur.' ya da ‘Kobani düştü düşecek.' gibi şeyler derken çözüm sürecinin tehlikeye gireceğini biliyordu. 

Buna rağmen neden süreci tehlikeye atacak sözler söyledi?

Muhtemelen 7-8 ay öncesinden kendisine farklı bir yol haritası belirlemişti. Seçim öncesi yaşanan gerginlikleri, oy kayıplarını, Kürt oylarının HDP'ye kaymasını hiç umursamadı. Bölgede çözüm sürecine bu kadar büyük destek varken adeta sürece çomak sokarak ‘Kürt sorunu yoktur.' derseniz, geleceğiniz yer burasıdır.

7-8 ay önce ne oldu da Erdoğan farklı bir yol haritası çizdi?

Süreç gizli yürüdüğü için neler yaşandı bilemiyoruz ama görünen şu, Tayyip Erdoğan, çözüm sürecini Kandil'le kendi istediği gibi götüremeyeceğini anladı. Sanıyorum bu güç dengelerinde devam etmemeyi düşündü. Çünkü böyle bir güç dengesi beklemiyordu. Erdoğan PKK'ya bir anlaşma dikte edemeyeceğini anladı.

Yani PKK'ya istediğini yaptıramayacağını anladığı için mi süreci askıya aldı?

Evet, bence öyle… Zaten Erdoğan'ın kafasında net bir tablo yoktu. ‘Hele bir yola çıkalım' diye başlandı. Ama yolda kendi hesaplarına uygun olmayan, kontrol edemediği gelişmeler olduğunu gördü. Süreci bilerek aksattı, yeni adımlar atılmasına izin vermedi. PKK'nın güvensizliği vardı ama Erdoğan istese o güveni verecek adımları atardı. Ama öyle yapmadı, o güvensizliği bahane etti.

Erdoğan'ın kafasındaki yeni yol haritasında ne var?

Yeni yol haritasında ne var, bilemiyoruz. Kandil'i zayıflatıp işe sadece Öcalan'la devam etmek olabilir. Hatırlayın çözüm sürecinden önce açlık grevleri filan vardı. Çok sert günler yaşıyorduk. Birden Öcalan faktörü gündeme geldi. O ön plana çıkarıldı. Hükümete yakın haber sitelerinde, gazetelerde Öcalan'ın eskiden dindar bir insan olduğu, gençliğinde bir dönem namaz da kıldığı filan şeklinde haberler çıktı. Geri dönüp baktığınızda bunun bir MİT operasyonu olduğu çok açıktı. Hedef Öcalan'ı dindar kesime şirin göstermekti. 3-4 ay sürdü bu dönem. Öcalan ön plana çıktı. Şimdi de Kandil'i biraz geri plana itecek ve Öcalan'ı yeniden ön plana çıkaracak adımlar gelebilir. Yani Erdoğan kafasındaki yeni yol haritasına Kandil'i devre dışı bırakıp Öcalan'la devam edecek gibi görünüyor.

Kandil'i devre dışı bırakıp çözüm sürecini Öcalan ile yürütmek gerçekçi mi?

Hayır değil. Ama Erdoğan başından bu yana çözüm sürecini sadece Öcalan üzerinden ve onun gücüne dayanarak yürütmek istedi. Ama Kandil buna izin vermedi. Bese Hozat'ın Öcalan'a yönelik imaları ya da Selahattin Demirtaş'a ayar vermeye yönelik açıklamalar Kandil'in farklı bir pozisyon aldığını gösterdi. Ben Öcalan'ın da bu aşamada kendini geri çektiğini düşünüyorum.

Kandil'i askerî operasyonlarla devre dışı bırakmak mümkün mü?

Hiç öyle olacağını sanmıyorum. Kandil 30 yıldır bombalanıyor. ‘Ben buranın patronuyum, istediğimi dize getiririm', diyen bir siyaset mühendisliği zaten bu süreci yürütemez. ‘Kandil sözümü dinlemedi, biat etmedi, ben önce onu dize getiririm. Zaten elimde de Öcalan kozu var. Gerektiği zaman gerekli cilaları da MİT yapıyor zaten', anlayışıyla süreç yürütülemez. 

İktidar bu süreçte Öcalan'ın tekrar devreye girmesini isteyebilir mi?

Evet yapabilir. Öcalan elindeki çok önemli bir koz… Zaten bu çatışma ortamına ne Kandil ne de devlet uzun süre dayanamaz. Bombalar yağıyor. Bir aşamada soğutmada yedekte tutulan Öcalan yeniden devreye girecek muhtemelen…

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, HDP'ye ‘Öcalan sizi sopalar.' dedi zaten…

Akdoğan, ‘Ey Kandil, ayağını denk al. Elimizde böyle bir koz var' demeye getirdi. Çünkü gerçekten öyle düşünüyor. Bence Akdoğan içini döktü…

Peki, bizdeki devlet aklında Öcalan'ı istediği gibi kullanma becerisi var mı?

Öcalan dengeleri çok iyi bilen, kiminle ne zaman işbirliği yapacağını çok iyi hesaplayan bir insan. Güç dengelerini çok iyi gözetiyor. Hatırlayın 28 Şubat sürecinde Öcalan askerlere oynadı. Tamamen askerlerin dilinden konuşur, dindarlara karşı laiklerle beraber işbirliğinden söz ederdi. Ergenekon süreci başladıktan sonra Öcalan güç dengelerinin değiştiğini gördü ve politikasını değiştirdi. 2008'den sonra gücün askerde olmadığını ve artık kiminle konuşması gerektiğini gördü. Bu nedenle Öcalan'ın Erdoğan ne hesaplarsa ona göre hareket edeceğini sanmak gerçekçi değil. Oluşan yeni dengelere bakacaktır.

Kürtler süreçte Erdoğan'a neden güvenmedi? Kürtler Erdoğan'dan ne bekledi?

Kürtler şunu gördü: Tayyip Erdoğan başından itibaren bu süreci içselleştirmedi. Mesela Kürtlere haklar verilmesi konusunda samimi değildi, süreci ne pahasına olursa olsun yürütme hedefinde değildi. Hep bir ‘duruma göre bakarız' tavrı vardı. Hep bir şeylerin hesabını yaptı. Oysa samimi olmalıydı, hasbi olmalıydı. Roboski bir samimiyet testiydi. O kadar can kaybı var, samimi tek bir açıklamanız yok. ‘Efendim tazminatlarını verdik' filan. Tek bir gönül alıcı ifade yok… 

Bu dilde milliyetçi oyları kaybetme endişesinin payı ne sizce?

Ben sürecin askıya alınma nedenin sadece o olduğunu düşünmüyorum. Seçim öncesi milliyetçi oylara talip olacaktı ama Kürt oylarını kaybedeceğini bile bile bu adımları atma nedeni farklı bir yol haritası olması. Kürt oylarını göz göre göre kaybetti Erdoğan. Kaybetmemek için de hiçbir şey yapmadı. Bu nedenle tamamen seçim hesapları üzerinden okumak bana göre doğru değil.

Ama ‘Kürt sorununu çözen adam' söylemi birden savaş diline dönüştü…

Sürecin başında Erdoğan'ı barış sürecinin mimarı filan diye alkışlayan insanlar şimdi bakıyorsunuz üniforma giymişler. Gazeteciler, yazarlar siyasetçiler… Bakın bu süreç kesinlikle tekrar başlayacak, formatı değişebilir, muhataplar değişebilir, güç dengeleri değişebilir ama süreç başlayacak. Ne olacak o zaman? Bugün çözüm süreci devam etseydi bu kadar insan hayatını kaybetmeyecekti. Bu çok acıdır. Süreç geçici olarak askıya alındı ama eninde sonunda taraflar yine masaya gelecek. O zaman bu kadar can kaybının hesabını kim verecek?

Erdoğan son olarak ‘Bu topraklar şehit kanıyla sulanmaya devam edecek.' dedi…

Erdoğan kendi kafasındaki yol haritasını uygulayana kadar, bu can kayıplarını kabul edilebilir ölümler olarak görüyor. Maalesef işte devlet böyle bir şey… Ama ne olursa olsun kimse 30 yıl daha savaşırız diyemez. Doğuda batıda insanlar çözüm sürecinin tadını tattı. Bu yüzden sürecin tamamen bitmesine doğuda da batıda da insanlar tepki gösterecek. Bunu kabullenmeyecekler. Sanıyorlar ki Türkiye savaş istiyor, hayır istemiyor. Çözüm sürecini bitiren kim olursa olsun kaybeder. Çözüm sürecine dönmeye mecbur ve mahkûm durumdayız. Eğer dönülmezse çok daha büyük toplumsal olaylar yaşanır. İç savaşın eşiğine geliriz.
Işid, siyasal islamcılığın prematüre çocuğudur

Iktidar ve İslamcı camia IŞİD'e neden sempati gösteriyor? PKK ile savaştığı için mi? Yoksa daha derin ve ideolojik bir sempati mi var?

Öncelikle şunu belirtelim. IŞİD, siyasal İslamcılığın prematüre çocuğudur. Bu konuda dindarlarımız iyi bir sınav veremedi. Bugün İslam dünyasının genetiğinde neredeyse bir IŞİD'leşme temayülü var. Biraz tahrik etsen IŞİD'lecek. Bunu görmek yerine IŞİD Batı'nın ya da Amerika'nın oyunudur filan demek çok büyük bir hastalıktır. IŞİD tabii ki kullanılıyor. Her ülke her şeyi kullanıyor. Türkiye de IŞİD'e göz yumarak baktı. E işte en azından PKK'ya karşı denge unsuru diye görüldü. Bakın Kuzey Suriye'deki duruma. PKK ile savaşan bir güç olduğu kollandı. MİT TIR'ları gitti, Suriye'de siyaset mühendisliği için araç olarak görüldü. Elde kılıç cengaver gibi Suriye politikasına dahil olduk. Suriye iç savaşında Davutoğlu'nun İslamcı muhayyilesindeki o kendini geliştirememiş Fütuhat hayali etkili oldu. IŞİD gibi bir çekirge sürüsünü, bir melanet yapıyı denge unsuru olarak görüyorsun.

Son soru; Müslümanlar, İslamcılar devlet dersini geçebildi mi?

Hayır geçemediler. Şundan dolayı; devlete karşı söylemler geliştirip sivil olabilirsiniz. Ama devletin başına geçtiğinizde artık güç sizdedir ve güç ahlak tanımaz. STK'lar, cemaatler hepsi iktidarla beraber devletleşti. Devlet ağzı kullanmaya başladı. Cemaatlerin dili, hak ve özgürlük mikyasını bıraktı. Gücü kutsamak ve haklı çıkarmak öne çıktı. Dindarlar, İslamcılar ‘Biz bu devleti yerde bulmadık' ağzı ile konuşuyor. İyi de yerde bulmadık dediğin bu devletin sicili bir hayli kabarık. Sen önce onu bir sorgula… Devlet kendini kutsarsa onu kutsamanın meşru olduğuna fetva veren âlimler bulmakta zorluk çekmiyor. Gücü ele geçiren, kendi fetva ekibini oluşturuyor. Dünün yüzüne bakılmayan âlimleri devletin muteber alimleri oldu. Yani Emevi geleneği devam ediyor.

24 Ağustos 2015 07:08
DİĞER HABERLER