Medeniyet merkezleri şehirlere odaklanmak

Samanyoluhaber.com yazarlarından Prof. Dr. Osman Şahin Kur'an-ı Kerim'de yer alan kıssalardan alınması gereken önemli dersler serisine 'Medeniyet merkezleri şehirlere odaklanmak' başlıklı yazısı ile devam etti.
Kur’ân’daki kıssalardan alınması gereken önemli dersler, ilkeler ve prensipler konusuna devam ediyoruz.


Bunlardan bir tanesi de Yusuf sûresindeki peygamberlerin erkekler arasından seçildiğini ve medeniyet merkezleri olan şehir ve beldelerde faaliyet gösterdiklerini anlatan ayet-i kerimedir:
 

“Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de başka değil, ancak şehir/belde ahalisi arasından vahye mazhar ettiğimiz erkeklerdi (…).” (12/109).
 

Öncelikle, peygamberlerin erkeklerden seçilmesi kadınları değersizleştirmemektedir. Bu erkeklerin peygamberlik vazifesini tam yapabilecek bir yaratılışa sahip olmalarından kaynaklanmaktadır:
 

“Peygamberlerin erkeklerden seçilmesi, Allah’ın hikmetlerinden biridir. Çünkü peygamberlik, kuvvet, kudret ve devamlılık ister. Kadın ise kendine has hâlleri itibariyle her zaman kudretli olamayacağı gibi devamlılığa da müsait değildir. Nübüvvet, her zaman önde ve örnek olmayı gerektirir.


Kadın ise yaratılışı itibariyle her zaman bu konumda bulunamaz. Mesela namazda imamlık yapamaz. Bu ve benzeri hikmetlere binaen Allah Teâlâ bütün peygamberleri erkeklerden seçmiştir.


Bu durum kadını küçümsemek ya da onu arka plana atmak mânâsına gelmez. Erkeğin toplum içindeki yeri önemli olduğu gibi kadının sosyal bünyedeki yeri de şüphesiz çok önemlidir. Fakat o, fıtratına uygun hareket eder ve yaratılışına uygun işlerde çalışırsa gerçek değerini bulur.


Bu, erkek için de böyledir. Erkek ile kadını birbiriyle yarıştırmak ya da birini diğerinin yerine koymak, onları değersizleştirmek, dahası onların fıtratını bozmaya çalışmak demektir. Hasılı; yaratılan her şey ve herkes kendi konumuna uygun hareket ederse yaratılış maksadına uygun bir hayat sürmüş olur.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)

 
Günümüzde, erkek ve kadın arasındaki fıtrat ve yaratılış itibarıyla farklılıkların göz ardı edilmesi, her şey de eşit oldukları gibi bir anlayışla kadınların fıtratlarına uygun olmayan işlerde çalıştırılmaları veya konumlandırılmaları aslında kadınlara yapılan en büyük haksızlıklardan birisidir.

 
TOPLUMLARIN MERKEZİLEŞTİĞİ YERLERİN ÖNEMİ
 

Peygamberler şehirler gibi merkezi yerlerde peygamberlik davalarını ilan edip oralarda tebliğ ve temsillerine devam etmişlerdir:
 

“Bundan hareketle çöl hayatı yaşayan bedevilerden peygamber gelmediği rahatlıkla söylenebilir. Efendimiz çölün herhangi bir yerinde değil, din ve ticaretin merkezi olan Mekke’de gelmiştir. Sonra beraberindeki yetişmiş insanlarla Medine’ye intikal etmiş ve orasını da medenileştirmiştir. Sonra o Medine, bütün medeniyetlerin merkezi ve beşiği hâline gelmiştir.
 

Bedevî hayat bir yönüyle, peygamberlik misyonunu üstlenmeye daha müsait gibi görünebilir. Çünkü bedevî insan ümmidir. Onun zihni durudur. Kendisini yoldan saptıracak fikirlerle karşılaşmamıştır. Böyle biri, kendisine gelen vahyi saf hâliyle insanlara intikal ettirme avantajına sahiptir. Onu geçmişte elde ettiği malumatlarla bozmaz, değişime uğratmaz.


Fakat bedevilik, peygamberliğin genel muhtevası ve hedefleri açısından yetersiz kalır. Çünkü nihayet peygamberlik bütün insanlığa gelmiştir. Peygamberler özellikle de medeni insanlara hitap ederler. Diğer insanları da o medeniler vesilesiyle medeniyet seviyesine çıkarmayı hedeflerler. Zaten insanların çoğunluğunu teşkil eden şehir insanları bir meseleye evet dedikleri zaman köylerde, kırsalda, çölde yaşayan insanlar da genel itibariyle onlara tâbi olurlar.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)
 

Çöllerde veya köy gibi insanların az bulunduğu yerlerden toplumun tamamına ulaşmak çok zordur, halbuki şehirlilerin kabul ettiği şeylerin köyler ve kırsalda kabullenilmesi çok daha kolaydır.
 

Ayrıca, peygamberlerin anlattığı derin ve belli bir ağırlığa sahip olan meseleleri medeni olanlara anlatmaları bedevilere göre daha rahattır. Çünkü, bu mesajlara tam muhatap olabilmek için birey ve toplumların meselelerinin daha iyi anlaşılıp konuşabildiği şehirler daha idealdirler.
 

Diğer taraftan, “Bedevîler inkâr ve münafıklıkta şehirlilerden daha şiddetli; Allah’ın, Resulüne indirdiği hükümleri tanımamaya daha yatkındırlar…” (9/97) ayetinde de belirtildiği üzere, köylerde, kırsalda, çölde yaşayan insanlar genelde daha sert, kaba ve şiddetlidirler:
 

“Ayrıca bedevilikte genel olarak sertlik, kabalık ve anlayışsızlık gibi menfi özellikler ziyadesiyle belirgindir. Çölde yetişmiş bir bedevî, şehir ortamında belli medeni kurallara göre yaşayan medenilerin hâlinden anlamayabilir. Onu doğru okuyamayabilir. Dolayısıyla ona nasıl muamele edeceğini bilemez.
 

Farklı konularda gerekli eğitim ve öğretimlere sahip olmadığı için de nesillerin akıllarına, gönüllerine hitap edemez. Hâlbuki sevk ve idare işi, muhatabı anlamayı, empati yapabilmeyi, doğru görüp doğru okumayı ve bütüncül bakmayı gerektirir. Bedeviyet seviyesindeki biri bunu yapamayacağından, medenileri idare edemeyecektir.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)
 

Toplumun umumunu tanıyıp ve doğru okuyabilmek ve ulaştırılacak mesajların ona göre planlanarak, stratejilerin oluşturulması verimlilik için çok önemlidir ve bu da ancak şehirler gibi medeniyet merkezlerinde mümkün olabilir:
 

“Sevk ve idarede olduğu gibi tebliğ ve irşatta da asıl mesele, muhatapları doğru okumak, onların hissiyatlarını anlamak, değer verdikleri şeyleri göz önünde bulundurmak ve onlarla empati kurabilmektir. Akabinde fevkalade bir yumuşaklık ve saygı içinde işi devam ettirmek gerekir. Baskı, sindirme, yıldırma, korkutma, tepelerine binme ile insanlara tebliğ ve irşat yapılamaz, yapılmamalı da!..
 

Peygamberlerin medeniyet merkezi olan şehirlerde ve büyük kentlerde neşet etmeleri, onların kent kültürünü alıp toplumun çoğunluğunu oluşturan kısmını tanımaları ve buna göre tavır ve davranışlarını ayarlayıp mesajlarını sunmaları açısından çok önemlidir. Zira toplumu bütüncül bir nazarla ele alıp okumak, onu aydınlatma yolunda yapılacak stratejiler için şarttır.


Bu açıdan Hazreti Yusuf’un konumu önem arz ediyor. Öncelikle o, saray çevresinde bulunarak yönetim kadrosunu ve kast sistemine göre toplumun üst tabakasını tanımıştı. Daha sonra hapse girerek orada kast sisteminin en alt tabakasıyla tanıştı. Böylece o toplumun iki ucunu da tanımış oldu.


Daha sonra önemli bir mevkiye geldiğinde de toplumun her tabakasıyla ilgilenme imkânını buldu. Cenab-ı Hakk’ın sevki ve peygamberlik firasetiyle o, böyle bütüncül bir bakış yakalamış, olayları o bakışla yorumlayabilmiş ve halkına daha geniş perspektifler sunabilmişti.


Hazreti Yusuf’un bu geniş ve aynı zamanda yumuşak yaklaşımları, asırlar sonra gelecek olan Hazreti Musa’ya da zemin hazırlamıştır. Hazreti Yusuf zamanındaki toplum, katı bir yapıya sahip olup putperestliğe teslim olmuş vaziyetteydi. Reenkarnasyona inanılıyordu. Buna rağmen Hazreti Yusuf iç dış güzelliği, tedbiri ve yumuşak yaklaşımlarıyla insanların tevhid inancına ulaşmalarına ve tek Allah’a inanmalarına vesile olmuştu.” (Kur'ân'ın Sihirli Ufku Yusuf Sûresi)


Hazreti Musa’nın (aleyhisselâm) firavunun sarayında yetişmiş olmasını de bu açıdan değerlendirmek mümkündür.


Günümüzde Hizmet erlerinin hizmetlerinde daha verimli olabilmeleri açısından toplumun genelini daha iyi anlayıp empati yapabilecekleri şehirlere yoğunlaşmaları ve bu merkezlerden kırsala ulaşabilmeyi hedeflemelerinde büyük fayda vardır.     
20 Haziran 2025 14:10
DİĞER HABERLER